Sayın Başkonsolosum,
Anvers’teki Türk toplumunun değerli üyeleri, sivil toplum temsilcileri,
Kıymetli öğretmenlerimiz,
Sevgili gençler ve çocuklar,
Bugün burada ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 73. yıldönümünde, kendisini anmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Sizlere bu törende bizleri onurlandırdığınız için yürekten teşekkürlerimi iletiyor, Atatürk’ün eşsiz hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
Konuşmamın başında, az önce izlediğimiz powerpoint sunumunun da başında yer alan Atatürk’ün önemli bir sözünü hatırlatmak istiyorum.
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız, bu kafidir.”
Hiçbirimiz Atatürk’ün çağdaşı değiliz, onunla aynı dönemde yaşamadık. Atatürk’ü kitaplardan, birçoğunu arkamda gördüğünüz fotoğraflardan ve farklı konularda bizlere ışık tutan değerli sözlerinden tanıyoruz. Ancak 72 yıldır, her 10 Kasım günü saat 9’u 5 geçe milletçe ayağa kalkıyor ve bu milletin yetiştirdiği en büyük kahramana minnettarlığımızı gösteriyoruz.
Dünyada, ölümünden 73 yıl sonra bunu başarabilen başka bir lider var mıdır bilemiyorum. Türkiye’de yaklaşık 1 saat önceki manzaraları burada izledik. Trafikte arabalarını durdurarak saygı duruşunda bulunan insanlar, oluk oluk Anıtkabir’e akan bir halk. Üstelik hiçbir zorlama ya da yükümlülük olmadan, tamamen kendi istekleriyle kurucusuna şükranlarını ileten bir cumhur…
Atatürk’ün en büyük özelliğinin tam da buradan anlaşılabileceği kanısındayım. Kendisinin her sözünü ayrı ayrı saatlerce inceleyebiliriz, eserlerini, devrimlerini anlatmaya bir ömür harcayabiliriz, hayatının her ayrıntısını, askeri dehasını, kişiliğini tekrar tekrar okuyabiliriz. Fakat Türk milletindeki Atatürk sevgisini tüm boyutlarıyla kavramak için başka bir açıdan bakmalıyız.
Değerli dinleyiciler,
Sayısız ulus büyük askerler, generaller, savaş kahramanları yetiştirmiştir. Devlet kuran, devrimler yapan, halkına önderlik eden sayısız lider vardır tarihte. Ama bunların hangisi Atatürk gibi içinden çıktığı ulusun her ferdinin gönlüne yerleşmeyi başarabilmiştir?
Atatürk hiçbir grubun, partinin, derneğin, zümrenin tekelinde değildir. Atatürk hepimizindir. Bugün bizi burada toplayan duygu da işte bu gönüllerimize işlemiş olan Atatürk sevgisidir. Bu sevgi, tüm eylemlerimizde bize ışık tutacak, şevk verecek yegane gücümüzdür. Buradaki gençlerimizin yüzlerinde, çocuklarımızın yaptığı resimlerde de aynı sevgiyi görmek geleceğe yönelik en büyük ümidimizdir.
Nasıl ümitlenmeyelim ki? Duvarlarımızı süsleyen resimlere dikkatle bakın, burada Belçika’daki Türk çocukları yaptı onları. Büyük bir çoğunluğu Anıtkabir’e gitmemiş çocukların Anıtkabir tasvirlerinden görün Atatürk sevgisini. Onların zihinlerinde canlandırdıkları Anıtkabirler rengarenk, içinde çiçekler açıyor. Bazılarında çizdikleri ağlayan yüzlerde bile, gözlerin umutla parladığı görülüyor.
Sahip çıkmamız gereken, gelecek nesillere aşılamamız gereken tam da bu duygu işte. 10 Kasım bir yas günü değildir aslında, bugün Atatürk’ün bize bıraktığı mirası bizden sonraki nesillere bir kez daha hatırlatma, o hazineden bir kez daha ilham alma günüdür.
Devrin büyük güçlerine karşı Kurtuluş Savaşı’nı kazanan, “Hasta adam” konumuna düşmüş çökmekte olan bir imparatorluktan yepyeni bir cumhuriyet yaratan; 15 yılda yaptığı devrimlerle çağdaş uygarlık seviyesine çıkma azim ve kararlılığını ortaya koyan bir ulusun liderinden ilham alma günüdür bugün.
Bugünün gelişmelerine dahi ışık tutan bir vizyonla, temeli milli egemenliğe dayanan cumhuriyeti kuran, yüzyıllarca geride bırakılmış, dünyanın birçok ülkesinde hala ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlarımıza devrin en medeni ülkelerinden once seçme seçilme hakkı veren, çocuklarına dünyada emsali görülmemiş biçimde bir bayram hediye eden, bir ulusa çağdaş uygarlık yolculuğunda ışık tutan başöğretmenden ilham alma günüdür.
İlham alma günüdür çünkü hiçbir şeyi tek başına yapmamıştır. Milletine önderlik etmiş, cesaret vermiş, inanç aşılamış ve her bir bireyin içindeki gücün açığa çıkmasını sağlamıştır.
Bunu da en güzel biçimde yine kendisi ifade etmiştir. İlham alacağımız temel duygu ve düşünceler, her dinlediğimizde tüylerimizi diken diken eden 10. Yıl Nutku’nda saklıdır.
“Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.”
Milletiyle birlikte yarattığı eseri, yine milletinin gelecek nesillerine bırakmıştır. “En büyük eserim” dediği, “kimsesizlerin kimsesi” olarak tanımladığı Cumhuriyeti koruyup yükseltme görevini gençliğe vermiştir. Bunu nasıl yapacağımızın ipuçlarını da birçok vesileyle dile getirmiştir.
Düşünün, ömrünün üçte birinden fazlasını cephede geçiren bir asker olarak, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyerek barışın kıymetini hatırlatmıştır.
Bugün bize düşen onun gösterdiği yolda kararlı yürüyüşümüze devam etmektir. Çağdaş uygarlık yolunda Türkiye Cumhuriyeti’ni yükseltecek nesiller yetiştirmektir. Cumhuriyetimizin 88 yılda geldiği nokta hepimize büyük gurur verse de bunu yeterli görmek mümkün değildir. Unutmayalım ki Atatürkçülük, ilerlemektir.
Bu yüzden 10 Kasımlar sadece gözyaşı dökülen günler olmamalıdır. O, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.
Doğru, bir Atatürk daha gelmeyecektir. Fakat, az once dediğim gibi Atatürk, Türk milletinin her ferdinin gönlüne işlemiştir. Yani hepimizin içinde Atatürk’ten bir iz vardır. Sanatçı, sporcu, öğretmen, avukat, doktor, hakim, siyasetçi, bilim adamı her ne olursak olalım, bize düşen içimizdeki bu izin peşine düşmek, o devrimci ruhu ortaya çıkartarak Türkiye’nin çağdaş uygarlık yürüyüşüne katkıda bulunmaktır.
Eğer Atatürk’ün bizdeki izlerini görmeyi bilebilirsek, işte o zaman her 10 Kasım’da, milli bayramlarda sıkça duymaya alıştığımız “Atam izindeyiz” cümlesinin karşılığını belki vermiş oluruz. Atatürk’ün hakkını ödeyemeyiz ama onun Türk milletine emanet ettiği eserine, kendi payımıza sahip çıkmak için vazifemizi yerine getiririz.
Bu duygularla sözlerime son verirken, Atatürk’ün anısının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor ve sözü Anvers bölgesindeki Türkçe öğretmenlerimizden Vedat ‘a bırakıyorum. İlginiz için teşekkür ediyorum.