İlhan KARAÇAY.
Türk asıllı Milletvekillerinin partilerinden ihracını yorumlayan, değerlendiren Hollanda Türk medyasının duayen gazeteci ve yazarı İlhan KARAÇAY gündemdeki konuyu yazdı….
Bu yiğitçe çıkışı alkışlamak lazım
Hollanda parlamentosunda yer alan Türk kökenli iki milletvekili Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk, üyesi oldukları İşçi Partisi`nden dışlandılar.
Ben bu gelişmeye derinlemesine girmeyeceğim. Zira bu gelişmeyi çeşitli kalemlerden okumuşsunuzdur.
İnanır mısınız, `Şöyle yazmıştım, böyle söylemiştim` teranelerinden de bıktım doğrusu…
Ama yine de hatırlatmak gerekecek.
Bu İşçi Partisi`nin, sosyal demokratlığına bakmayın siz.
Bu İşçi Partisi`nin, yabancıların haklarını savunan bir sosyal demokrat parti olmadığını taaa 1976`da Hürriyet`te günlerce yazmıştım.
O tarihte, `Wet Arbeid Buitenlanders` başlıklı yasa tasarısı meclisten geçirilmek isteniyordu.
Bu taslakta yer alan pek çok maddeye karşı çıkıyorduk. Hatta Utrecht`te yapılan ve onbinlerce kişinin katıldığı bir gösteride bu yasa taslağını protesto etmiştik.
O zaman Hürriyet sayfalarına Hollandaca haber ve yorumlar koymuştuk.
Bu sayfaları astığım büromun camları gece yarısı parçalanmıştı.
O zaman bize ne dediler biliyor musunuz?
`Bu yasa sizin yararınızadır. Siz bunu anlayamıyorsunuz`
İşte o zamanlar ben, `Bu İşçi Partisi yabancıların haklarını savunamaz. Zira bu parti, kendi tabanının sesine kulak verir.` diye yazmıştım. `Kim bu taban?` diye sorsanız, bunun da yanıtı şudur: Yabancılardan en çok rahatsız olan işçi sınıfı. Yani, İşçi Partisi`nin seçmeni.
2006 seçimlerinden önce, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları gerekçesiyle iki Türk kökenli aday, seçim listesinden çıkarılmışlardı. CDA Partisi Ayhan Tonca`yı, İşçi Partisi de Erdinç Saçan aday listesinden çıkarmışlardı. Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA`nın yaptığına `hadi neyse` diyebilirdik ama, sosyal demokrat ve insan hakları savunucusu (!) İşçi Partisi`den böyle bir hareket beklenmezdi. O zaman parti lideri Wouter Bos ile görüşmüştük. Sözde soykırım hakkında sağlıklı bilgiler vermiştik.
Ama nafile. Erdinç Saçan adaylıktan atılmıştı.
O zaman biz Türkler de yığınlar halinde Demokrat 66`lı Fatma Koşer Kaya`ya oy verdik ve Kaya`yı tercihli oylarla meclise kazandırdık.
İşçi Partisi, geçmişteki bu olumsuz gelişmelerden hiç ders almamıştı.
Şimdi iki yıldır iktidar ortaklığı yaptıkları hükümette, yabancılar ve haliyle Türkler için hiçbir hayırlı işe imza atamadılar.
Hatırlarsınız, yabancılara karşı tutumu nedeniyle kendisine `Vicdansız Sabuha` lakabını taktığım Rita Verdonk`un yerine getirilen İşçi Partili Bakan Ela Vogelaar bize umut vermişti. Ama ne var ki o da Verdonk`un izinden gitmeyi tercih etti.
Bir gün, Lahey`de katldığım bir basın toplantısında bayan Vogelaar`a sorular yönelttim. Aldığım yanıtlar hep olumsuzdu. Sorular, aile birleşimi için yapılmakta olan entegrasyon sınavları üzerineydi. `Bir Romanyalı, bir Polonyalı veya bir Bulgar, Türklerden daha çabuk mu entegre oluyorlar?` şekindeki soruma da olmusuz yanıt veren Vogelaar`a, `Verdonk`tan sonra siz bizi umutlandırmıştınız. Ama maalesef görüyorum ki siz de Verdonk`un klonlaşmışısınız` dediğim zaman salondakiler buz kesilmişti. Ne yalan söyleyeyim, ben de biraz sonra tutuklanacağımı zannetmiştim.
Şimdi de, koalisyonun Sosyal İşler Bakanı olan Asscher başımıza dert oldu.
Asscher, entegrasyonla ilgili faaliyetlerinde biz yabancıları hiç mutlu etmiyor.
Asscher, geçen hafta, başta Diyanet Vakfı olmak üzere, Milli Görüşçüler, Süleymancılar ve Fetullah Gülenciler olarak nitelenen kuruluşlar için 5 yıl sıkı takip kararını açıkladı. Bunun gerekçesini de `Entegrasyona mani oluyorlar` diye açıkladı. İşin en garip tarafı da, Türk Devleti`ne bağlı olan Diyanet İşleri Müşavirliği`mizin, buradaki Türkler`e devlet baskısı yaparak entegrasyonu engellediği suçlamasında bulundu.
Bu karar çeşitli kuruluşlar tarafından protesto edilirken, bir sözde araştırma sonucu açıklandı. Bu sözde araştırmaya göre, Hollanda`da yaşayan Türk gençlerinin yüzde 87`si, IŞİD`e sempati duyuyormuş ve Suriye`de çarpışanları da kahraman olarak görüyorlarmış.
Bu sözde araştırma sonucu da ben dahil, tepkilere yol açtı.
İşçi Partisi, Başbakan Yardımcısı da olan Asscher`in entegrasyon planına rıza göstermeyen iki Türk kökenli milletvekili Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk`ü, 3 saatlik bir tartışmadan sonra partiden ihraç kararı aldı. Bu karar allandıra ballandıra medyada kıyameti koparttı.
İşçi Partisi, üyelikten de attığı iki Türk kökenlinin milletvekilliğinden de istifa etmelerini istedi.
Ama iki Türk kökenli milletvekili yiğitçe bir tavır sergilediler ve `Halkımız tarafından bize verilen milletvekilliği görevini sonuna kadar sürdüreceğiz ve ezilenlerin hakkını savunacağız.` dediler.
Sansasyon gazetesi De Telegraaf`ın birinci sayfadaki kocaman başlığı `Allah senin belanı verecek` anlamındaydı. Bu lafı, Selçuk Öztürk, Fas kökenli partidaşı Ahmet Marcouch`a söylemişti. De Telegraaf, konuyu `Allah` üzerinden sürdürdü. Televizyonlar da konuyu `Allah` istismarcılığı yaparak devam ettirdi. Bu da yetmedi, bu dilek `tehdit` olarak lanse edildi. Bunun üzerine Elsevier dergisinin prof. etiketli bir yazarı ekranlara çıkarıldı ve konu bu kez İslam istismarcılığına dönüştürüldü. Bu Prof. yazara göre, Hollanda millet meclisinde görev yapanlar kendi etnik kimliklerini ve dinlerini bir kenara bırakmalılar.
Şimdi bu Prof. etiketli zavallıya sormak lazım: Sizin Maastricht milletvekilleriniz kendi yörelerindeki sorunları dile getirmiyorlar mı? Sizin Groningen milletvekilleriniz çiftçinin derdini dile getirmiyor mu? O halde Türk kökenli olan ve Hollanda`da Türk kökenli seçmeni olan milletvekilleri, neden kendi seçmeninin sorunlarını dile getirmesin?
İşte bu nedenle, Tunahan kUZU ve Selçuk Öztürk`ün bu çıkışlarını `Yiğitçe bir çıkış` olarak niteliyor ve kendilerine başarı diliyorum.