1998 yılından itibaren göçmenlere karşı derin bir kin besleyen Hollanda devleti, büyüyen göçmen nüfusa, özellikle Türklere yönelik her türlü toplum mühendisliğini çirkef yöntemlerle sürdürmektedir. ‘Hollanda devletinden bu makalede kastımızsa, kamu kurumlarının içine adet a çöreklenerek, kamu gücünü olumsuz yönde kullanan ırkçı güçlerdir.
Hollanda tarihinde unutulmaz bir an olarak; 1998 ve 1999 yıllarında Lahey’de bulunan parlamento binasının önündeki meydandan yapılan terör örgütü PKK`yı lanet mitingi; Hollanda`da yaşayan Türk ve Türkiye karşıtları güruhun ruhunda bugüne dek uzanan derin yaralar açmıştı. Böylesine uyanık, demokrat ve aydın Türk toplumunu hiçbir zaman hazmedememiş olan Türk ve Türkiye karşıtları; Türklere ve Türkiye sever kişilere, derneklere, partilere ve hatta Türk olmayan toplumlara karşı hep nefretle bakmışlardı, günümüzde de aynı kin ve nefretle bakmaktadırlar. Bilindiği ve görüldüğü gibi Hollanda devletinin el altı faşistliği ve ırkçılığı sürekli olarak gün ışığına çıkmaktadır ama haysiyetsiz yöntemlerle ört bas edilmektedir.
Örnek olarak bunların en büyük hilekâr, tutarsız, art niyetli ve ikiyüzlü davranışı Türkiye Cumhuriyetine sözde `azınlıklar` konusunda ders vermektedir olduklarıdır; lakin Hollanda devleti ‘azınlık statüsü’ne sahip olabilecek ve hakkı olan 450.000’e aşkın nüfusu ile Türklere bu hakkı vermemektedir. Azınlık statüsüyle nere varılacaktır sorusunu yanıtlayalım. Çok basit; azınlık statüsüne sahip olan bireyler topluluğu kendi dil ve kültürüyle yaşama hakkına sahip olup, verdikleri verginin karşılığı olan insan haklarına yaraşır onurlu bir yaşama, başkalarının müdahalesi olmadan ve devletin resmen tanıdığı ve desteklediği çok-kültürlü bir ortam içinde özgür bir şekilde ve barış içinde yaşayacaktır. Türkler Kuzey Hollanda`da yaşayan 600.000`lik nüfusa sahip Friesler`den sonra ikinci büyük azınlıktır ama ne tesadüftür ki Friesler`in bu hakkı vardır ve Türklerin yoktur.
Türk’ün gücünü yansıtan 1998 ve 1999 mitingleri o kadar etkili oluştu ki; Hollanda devletini kendi kendine yersiz bir paniğe girmiş ve içinde yaşadığı şok dalgaları sebebiyle 1999 yılından itibaren `el altı faşizm` esaslı bir tertip ve planı Hollanda`da yaşayan Türk kamuoyuna etkili bir şekilde sessizce uygulamaya koymuştu. Böylece derneklere ve vakıflara yönelik `Böl ve İmha et` planları üzerinde sistematik bir şekilde çalışan Hollanda ve beraberindeki Bizans tohumları, bu görevi Hollanda istihbarat servisi AİVD`ye vermiştir. Türklere karşı kin ve düşmanlığı esas alan bir toplumsal mühendislik projesini başarıyla uygulamaya başlamışlardı.
Küçük-düşük işler cenneti Hollanda bunu nasıl mı yürütüyor? İlk 3 madde her zaman ki gibi; uyum (integratie), katılım (participatie) ve sosyal-siyasal eşitlik (emancipatie), adı altında güzel sözcüler mevcuttur. Fakat bunların yaşamda, uygulamada ve devlet nazarında hiçbir önemi maalesef yoktur ve devlet yetkilerinin ağzında çiğnenen sakız ve kuru laftan ileri gitmemektedir. Devlet yetkilisi sıfatlı bir takım kötü adamlar için önemli olan göçmen Türk nüfusunun kontrol altına alınmasıdır. Başlıca maddeler sözcük anlamları ile sizi şaşırtabilir fakat tam aksine göçmenlere ve Türklere sıra gelince zıt olarak uygulanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, uyum adı altında toplanan Türk derneklerine piyon olarak Türk uyruklu satılmış ve ayda 1000 euro alan ucuz `ajan` göndermektedir. Bu mahlûklar; düşman güçleri-ilişkileri, mafya, uyuşturucu ve madde bağımlılarını dahi kullanmaktan geri kalmayarak çirkeflik derecesi ölçülemeyecek kadar düşük olan işlere dahi kalkışılmaktadır. Dünya’nın her yerine ‘insan hakları ve hukukun üstünlüğü’ ithalatı yapan bu küçük-düşük medeniyet için bunların kendi memleketinde talep edilmesi, bu sözde ileri, hoşgörülü ve demokrat insanlar için çok bir şeyler istemek anlamına geliyordu.
Bu ucuz satılmış haysiyet yoksunu muhbirlerin büyüklerinden aldığı görevler;
- Türk derneklerini ve aydın bireyleri, ana hedefleri olan topluma yararlı çalışmalar gerçekleştirme amacından şaşırtarak ve saptırarak birbirine düşürtüp bölünüp dağılmalarını ve birbiriyle uğraşır bir hal içine girmelerini sağlamaktır.
- Bu yoğun manipülasyon ve kışkırtma sonucunda, planlanan `Böl ve İmha et`i yaşama geçirerek böylelikle Hollanda Türk toplumunu aptallaştırmaktır.
Yıllar boyu kendini yurt dışında geliştirmeye çalışan Türk toplumuna bu ve bunun gibi oyunlar oynayarak gözle görülür ve kulakla duyulur şekilde odunlaştığı, gerzekleştiği, umursamaz tavır aldığı ve “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zihniyetine sokulmak istendiği apaçık ortada`dır. Aslında maddenin adı `uyum` (ki biz bunu savunuruz) ama uygulanan `ayrıştırma` ve ‘ötekileştirme’dir (segregratie). Gördüğünüz gibi bu ağır baskılar sonucu Türkler ve Türkiye severler ne Hollanda siyasetine ne de herhangi bir konuma sahip olabilmektedir. Aksine Türkiye karşıtı 1980 darbesinden `siyasi mülteci` ve ‘ilticacı’ adında kaçmış ‘meşhur cop’ meraklısı terörist Marksist-Stalinist ve ırkçı PKK ve Dev-Sol (DHKP-C) ile Dev-Yol ve tüm diğer ne kadar Türk ve Türkiye düşmanı uzantılı çete militanı katil varsa Hollanda devleti tarafından bilinçli olarak beslemiştir. Tabi ki; bunların ‘ucuz’ birer ‘kullanmalık’ oldukları tespitini yapsak yanlış olmaz. Oysa bunlar hep ‘anti-emperyalist’, ‘mazlumdan yan’, ‘mağdur’ ve ‘solcu’ geçinirdiler, gerçek bunun tam tersidir. Türklere, Türkiye’ye ve Atatürkçülere saldırmayı alışkanlık haline getirmiş kimseler hiç anti-emperyalist olabilir mi? Elbette, hayır; ancak ‘güruh’ olarak tanımlanabilir. Anti-emperyalist, anavatanına karşı mücadele etmez hele hele başka bir devletin kucağına oturma haysiyetsizliğini göstererek bunu yapması tam bir ilkesizlik, omurgasızlık ve aşağılık davranıştır, kısacası ‘soytarılıktır’ ve ‘satılmışlıktır’. Bu en mükemmel canlı varlık olan insan için evrenin her yerine böyledir. Söz konusu Türkler ve Türkiye ise insanlık değerlerinden yoksun emperyalist vahşetin sinyali nettir; hiçbir kalıntısı kalmayan dek bölün, dağıtın, parçalayın ve yok edin.
Konuya dönersek; aslında sosyal-siyasal eşitlik politikası Türkler için geçerli değildi tam tersine Türk düşmanları için ideal bir maddeydi ve hala da öyle. 450.000`e aşkın Hollanda Türk toplumunun uyanma vakti gelmiştir. Bir takım makine mantıklı ve aygıtlaşmış zihniyetlerin acımasız emperyalizmine rağmen, insanımız federasyonumuz gibi nice dernekleri ve aydınları sayesinde değerlerine ve insanlığına mutlaka sahip çıkacaktır.
Bu çalışmalar neticesinde 1999-2012 yıllarında onlarca Türk ve Türkiye sever dernek ve aydın, insanlık dışı çirkef hadiselere planlı bir şekilde bulaştırılarak hedef haline getirilmişti. Bu çirkef ve aşağılık oyunların düşünsel anlamda temelini bu ana cümle teşkil etmiştir. Umarım, Hollanda devleti bu ‘toplum mühendisliği’ne artık son verir ve Türk ve Türkiye karşıtlarını beslemeye artık bir son verir.
Büyük Atatürk, yüce Türk milletini nitelendirirken “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır” demişti. Ancak ne konuda ‘zeki’ ve ne konuda ‘çalışkan’ olduğumuzu söylemedi. O öyle düşünüyordu ki, Türk milleti her konuda ‘zeki’ ve ‘çalışkan’ olmalıydı.
Denizhan Murat Üresin
Hollanda Türk Gençlik Kuruluşları Federasyonu (HTGF)
Genel Başkan Yardımcısı