Türkiye mi İran'a benzeyecek, İran mı Türkiye'ye?
Türkiye'de de yayımlanan uluslararası saygın düşünce dergisi NPQ'nun yayın yönetmeni ve Los Angeles Times gazetesinin yazarı Nathan Gardels, Türkiye ve İran'da son dönemlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirerek, "Günün sonunda Türkiye mi İran'a, yoksa İran mı Türkiye'ye benzeyecek?" diye sordu.
Nathan Gardels, ABD'nin en popüler haber sitelerinden Huffington Post'ta yayınlanan yazıda, benzer bir tarihsel geçmişi paylaşan Türkiye ile İran'ın, bugünlerde birbirlerinin yerlerini alma eğilimi gösterdiklerini öne sürdü.
Gardels, "Müslüman dünyada Batı tarzı dışında yeni formlar dayatma çabaları İran'ı kanlı bir iş çatışmaya sürüklerken, Türkiye de İslami kökenli bir partiye karşı askeri darbe söylentileriyle çalkalanıyor. Büyük soru ise şu: Günün sonunda Türkiye mi İran'a daha çok benzeyecek, yoksa İran mı Türkiye'ye?" diye sordu.
Nathan Gardels'a göre, ünlü eski MI6 ajanı Alastair Crooke, yeni yayımlanan "Direniş: İslam Devrimi'nin Özüö adlı kitabında, İran Devrimi'nin, Mustafa Kemal Atatürk'ün Osmanlı'da halifeliği kaldırıp laikliği zorla benimsetmesinin 50 yıl sonra patlak veren bir sonucu olduğunu öne sürdü. Buna göre, Müslüman ümmetin Osmanlı'daki üst yapısının dağılıp Türkiye'nin laik bir ulusal devlet haline gelmesinden sonra doğan boşluğu, Mısır'daki sünni Müslüman Kardeşler ile Kum ve Necef gibi kentlerdeki Şii imamlar doldurmaya çalıştı.
Gardels, bugün çelişkili bir şekilde, Atatürk'ün modernizasyon projesinin AKP tarafından yeniden yorumlanmaya çalışılırken, Türkiye gibi bir bölgesel güç olan İran'ın ise tam tersine bir doğrultuda zorlandığını savundu.
Gardels'a göre, İslami kökenli AKP Türkiye'ye "dindarlık" kavramını yeniden getirmeye çalışırken, İran ise tam tersine bir doğrultuda ilerleyerek, halk egemenliğinden yana olanlarla İslam Cumhuriyeti'nin teokratik muhafızlarının çatışmasına sahne oluyor.
Bu gelişmeler ışığında Türkiye'nin İran'a benzeme olasılığına daha fazla şans tanıyan Nathan Gardels, "Türkiye'de laikliğin arkasında duran ordu, bütün aşırılıklarına rağmen, dini hareketin demokratik özlemlerini ezmeye kalkışmadı. İran'da ise, teokrasinin arkasında duran Devrim Muhafızları, halk egemenliğini savunanları ezmek için her şeyi yapıyor. Şimdilik de olsa, Türkiye'de batılı olmayan, laiklik dışı bir düzen yaratma deneyimi daha uzun ömürlü olabilir gibi görünüyor, çünkü halk egemenliğine önem veriyor. İran'da ise bu yok" dedi.
İRANLI MÜLTECİ ANLATIYOR
Ne Ahmedinecad Ne Musavi, İran'ın Umudu İsyanda
Dini baskılar nedeniyle İran'dan Türkiye'ye kaçan emekli öğretmen Dehlavi, "İran'da yaşananların biriken öfkenin sonucu olduğunu" söyledi. "İddia edildiği gibi Ahmedinejat yoksulları düşünmüyor" diyen Dehlavi Musavi'nin de İran'a demokrasiyi getireceğini düşünmüyor.
Emekli lise öğretmeni Sirous Dehlavi (54) İranlı bir mülteci. Beş aydır mültecilerin yaşadığı uydu kentlerden biri olan Kayseri'de, Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileriyle yaptığı görüşmenin sonucunu bekliyor.
İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından başlayan protesto gösterilerini halkın yıllardır biriktirdiği öfkesinin patlaması olara niteleyen Dehlavi "bu mücadele bir gün sonuç verecek ve ülkeme demokrasi gelecek" diyor.
"Ahmedinecad'ın yoksulları düşündüğü yok"
Din değiştirdiği için eşinin ailesinden tehditler alan, devletin de kendisini korumamasından dolayı İran'dan Türkiye'ye kaçan Dehlavi evli ve iki çocuk babası.
Seçimlere hile karıştığına inanan Dehlavi'ye göre Seçimlere yapılan müdahale Ahmedinecad'ın nasıl bir diktatör olduğunun göstergesi. Musavi taraftarlarının zenginler olduğu şeklindeki yorumları şöyle değerlendiriyor:
"Ahmedinejat'ın tarafında olanların çoğu yoksullar. Çünkü yoksullara iş ve maaş gibi imkanlar sundu. Bu doğru ancak yaşananları bununla açıklamak yanlış. Çünkü şuanda gösterileri örgütleyen ve katılanların çoğunluğu lisans mezunu işsiz öğrenciler. Aydınlar, sanatçılar ve yazarlar da Musavi'ye destek veriyor. Çünkü bu insanlar ekonomik krizden, işsizlikten, sansürden ve baskılardan bunalan kesimler."
Dehlavi, Ahmedinecad'ın uyguladığı ekonomik programı ekmek üzerinden tarif ediyor:
"O başkan olmadan önce ekmek 100 ile 150 tümen arasındaydı. Başa geldikten sonra ekmeğin fiyatı 750 tümen'e yükseldi. En çok tüketilen şeyin ekmek olduğunu düşünürsek yoksulların bundan ne kadar etkilendiklerini de anlamış oluruz."
"Musavi de İran için umut olamaz"
İran'daki isyanın sadece ekonomik sebeplere dayanmadığını ifade eden emekli lise öğretmeni şöyle devam ediyor:
"Yaşanan ekonomik kriz akıl almaz bir biçimde arttı. Öte yandan ülkedeki ifade özgürlüğüne yönelik baskılar, kadınlara uygulanan yasaklar da, insan hakları ihlalleri de benzeri biçimde artış gösterdi. Örneğin kadınlara dayatılan kıyafet zorunluluğu sebeplerden biri. Kadınların kendilerine kalan mirastan erkeklerin yarısı kadar yararlanması bir başka durum. İran'da hala kadınların boşanma hakları yok. Kaldı ki İran'da kanun diye bir şey yok. Devrim Muhazıfları ne derse o oluyor. Her türlü ihlali yapıyorlar ve bu devlet tarafından da destekleniyor. Sanırım bu bile yaşanan isyanın ne kadar haklı bir yerden hareket ettiğini gösteriyor."
Geçen yıl hakları için imza toplayan bir milyon kadından kampanyayı örgütleyenlerin yakalanarak hapsedilmeleriyle sonuçlandığını anlatan Dehlavi İran'daki durumu "çığrından çıkmış" olarak tarif ediyor.
Dini nedenlerle siyasete karışmadığını belirten Dehlavi, "Musavi seçimi kazansaydı ülkenize geri döner miydiniz?" sorumuza şu yanıtı veriyor:
"Musavi şu andaki eylemlerin sembolü. Ama o da cumhurbaşkanı seçilseydi istikrarı ve demokrasiyi sağlayabilir miydi net değil. Ben kendi adıma buna inanmıyorum.
Ahmedinecad'la aralarında çok da keskin bir fark yok. Bir gün İran'a dönmek istiyorum ama bu insanlarla olması mümkün görünmüyor.
Kaynak:Ajanslar/Türkiye