Zirvenin ana konusu olan Rusya-Ukrayna Savaşı, bugüne kadar ittifakı domine eden ABD-İngiltere tarafından durdurulması bir yana adeta teşvik ediliyor. Bu zirveyle Türkiye’nin haklı itirazları kayıt altına alınmış olacak.
Prof. Dr. Celalettin Yavuz
İstanbul AA
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, NATO Liderler Zirvesi'nin gündemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
28-30 Haziran 2022 tarihlerinde İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılacak NATO zirvesi için NATO’nun ilgili birimleri ve üyelerinin ajandalarında öncelikli dört konu yer alacak gibi görünüyor. Konular Rusya-Ukrayna Savaşı'nın etkileri ile alınabilecek yeni önlemler, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvuruları, NATO’nun Avrupa yapılanmasının güçlendirilmesine yönelik öneriler ve Rusya gibi Çin’in de NATO’ya hasım gösterilmesi şeklinde sıralanabilir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere gibi NATO’ya yeni hedefler gösteren iki ülke tarafından ilave önerilerle de bu konular arttırılmaya çalışılabilir.
Kuşkusuz ki ana başlıkların yanı sıra Yunanistan-Türkiye gerilimi, küresel terör örgütüyle mücadele, üyelerin savunma harcamalarını arttırma önerileri gibi hususlar da gündeme gelecektir. Konular her ne olursa olsun, zirvede ABD-İngiltere ikilisinin ajandalarıyla büyük ölçüde örtüşmeyen Türkiye’nin adı sıkça geçerek kaygıları paylaşılacaktır. Bu liderler zirvesinde, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ittifakın savunma ruhuna aykırı ve Türkiye’yi bezdiren durumların açıklanma fırsatı olacaktır.
NATO Zirvesi'yle ilgili bazı satırbaşları
Madrid’deki zirveye ABD Başkanı Joe Biden dahil birçok devlet başkanının katılacak olması sebebiyle güvenlik önlemleri en üst alarm düzeyinde alınmaya başladı. Polis, jandarma ve diğer yerel güvenlik birimlerinin personeli dahil 10 bin güvenlik görevlisinin görev alacağı zirve için ABD’den Biden’la birlikte katılacak bin kişilik heyet için üç otel kapatılmış durumda.
Zirveye Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy de telekonferansla katılacak. Zelenskiy, kuşkusuz ki "Rusya’nın saldırganlığı karşısında Ukrayna’nın ülkesini kahramanca savunduğunu" açıklamaya çalışacak, AB ve NATO üyeliğine vurgu yapacak, “Ukrayna’nın savunması demek, Avrupa ve NATO’nun savunması demektir” diyerek, Rusya’ya karşı daha “caydırıcı” yaptırımlar ile kendisi için ekonomik yardım ve silah desteği arayışlarını sürdürecek. Muhtemelen İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliğinin gerekliliğini de savunacak.
Bir diğer önemli gelişme, NATO zirvesine ilk kez Japonya’dan bir başbakanın katılacak olması
Bir diğer önemli gelişme, NATO zirvesine ilk kez Japonya’dan bir başbakanın katılacak olması. Japonya Başbakanı Kişida Fumio’nun katılımı, Çin ve Kuzey Kore tehditlerini yakından hisseden bir ülke olması gerekçesiyle son derecede önemli. Muhtemelen ABD tarafından zirveye katılması teşvik edilen Fumio’nun konuşması ve ikili görüşmeleri Uzakdoğu’daki dengeler açısından ABD’ye destek verecek. Zira 2021 NATO zirvesine pandemi sebebiyle on-line olarak katılan Biden, Çin’i NATO’ya hasım göstermeye çalışmış ama Avrupalı üyeleri ikna edememişti. Çin’in son haftalarda Güney Çin Denizi’ndeki askeri hareketliliği ve Tayvan’ı tehdit eden çıkışları dikkate alındığında, Çin tehdidine karşı ülke güvenliği açısından ABD ile çıkarları örtüşen Japon Başbakanı'nın söyleyeceklerinin etkileyici olma ihtimali mevcut.
Japon liderin ikna gücü sayesinde Japonya, Asya-Pasifik bölgesinden NATO’nun “partner ülkeleri” sıfatıyla liderler zirvesine davet edilen Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore’nin liderleri tarafından da desteklenecektir. Bu partner ülkelerden bazısı ABD-İngiltere-Avustralya arasında 2021 sonbaharında Çin’e karşı kurulan AUKUS adlı savunma iş birliği ülkeleri ile bu ittifakın öncesinde kurulan ABD-Hindistan-Japonya-Avustralya’dan oluşan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ülkeleridir. Her ne kadar AUKUS’un kuruluşu sonrası Avustralya’nın kendisinden ısmarladığı nükleer denizaltı projesini İngiltere’ye vermesiyle 48 milyar avroluk siparişten olan Fransa burnundan solumuş olsa da Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla NATO içerisindeki pek çok sorun gibi bu husus da şimdilik halının altına süpürülmüş durumda.
Türkiye, NATO Zirvesi'nde kaygılarını açıklama fırsatını bulabilecek mi?
NATO liderler zirvesinde Türkiye ilk olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'nın cereyan ettiği Karadeniz havzası ülkesi olarak takındığı “tarafsız” tutumu ve savaşı durdurma çabalarının amaçlarını anlatmalı. İkinci olarak ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine “Evet” dememesinin sebeplerini bir kez daha ikna edici ifadelerle açıklamalı, bu bağlamda Yunanistan’ın sadece isim sebebiyle Makedonya’nın NATO üyeliğini veto etmiş olmasını örnek olarak vermeli. Son olarak ise terör örgütleri tarafından “silahlı saldırıya uğrayan” bir üye olarak, NATO İttifak Antlaşması'nın 5’inci maddesinin devreye girmesini beklerken, isim vermeksizin Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG oluşumuna yapılan silah, eğitim ve siyasi desteği de göstermeli. Bunu yaparken, 11 Eylül 2001 küresel terör olaylarının ardından ABD’nin isteği üzerine ittifakın ilk kez uygulanan 5’inci maddesine Türkiye’nin riayet etmiş olduğunu vurgulamalı.
Türkiye'nin, ittifakın güney/güneydoğu kanadında sahip olduğu gücü hatırlatmalı
Türkiye, PYD/YPG’nin PKK terör örgütüne olan desteğini mümkün olduğunca belgeleyerek sunmalı, bunu yaparken terörle mücadelede şehit ve yaralı sayısını, maddi harcamaları, mücadelenin bölge kalkınmasına olumsuz etkilerini, küçük yaştaki bölge insanlarının terör örgütü tarafından kaçırılmasını ve yine terör örgütünün baskı ve dayatmalarının iç göçe sebebiyet verdiğini tüm açıklığıyla anlatabilmeli.
Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta “güvenlik” kaygısıyla PYD/YPG’ye destek veren ülkelere, DEAŞ’la mücadeleye Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı ile verdiği destek örnek olarak gösterilmeli. Şayet konu DEAŞ’la mücadele ise Türkiye’nin bu konuda edindiği tecrübeyle DEAŞ’la mücadelede iş birliği teklifi tekrarlanmalı. PYD/YPG’yi DEAŞ’la sözde mücadelesi için destekleyenlere, bu örgütün Irak’ın Sincar bölgesine hakim ve İran yanlısı Şii Haşdi Şabi örgütüyle kurduğu iş birliği de açıklanmalı.
Son olarak, Türkiye'nin, ittifakın güney/güneydoğu kanadında sahip olduğu gücü hatırlatmalı, Avrupa’nın doğusunda açıkça görülen tehdidi durdurabilmek için kendisine duyulacak ihtiyacı ayrıca vurgulaması buradaki en can alıcı hususlardan biri.
Tüm bunların sonunda Türkiye’nin bir pazarlık içerisinde olmadığı, tamamen ittifak antlaşmasının ruhuna uygun hareket edilmesini istediği, belirli belgeleri de kapsayacak şekilde Türkiye’nin istekleri yerine getirildikten sonra iki ülkenin üyeliğine onay verileceğinin altı çizilmeli. Başta ABD temsilcileri olmak üzere dinleyenler tarafından PYD/YPG’nin terörist olmadığı, aksine terörle mücadelede müttefik oldukları açıklanmaya çalışılacaktır. Durum göründüğünden zor olsa da bu zirveyle Türkiye’nin haklı itirazları kayıt altına alınmış olacak.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin, ABD ve İngiltere’ye ilaveten Polonya, Romanya, Baltık ülkeleri ve “Kuzey Kanat”ın tek ülkesi Norveç tarafından büyük bir destek görmesi muhtemel. Her ne kadar Avrupa Birliği'nin (AB) güçlü ülkeleri, iki ülkenin mevcut savaş ortamında NATO'ya üye olmaları halinde Rusya’nın beklenmedik hareketler sergileme riskini tahmin etseler de, İsveç ve Finlandiya'nın aynı zamanda AB üyesi olmalarından sebep seslerini çıkartmayacaklardır.
Rusya-Ukrayna çatışmasını durdurma çabalarına destek bulunabilir mi?
Zirvenin ana konusu olan Rusya-Ukrayna Savaşı, bugüne kadar ittifakı domine eden ABD-İngiltere tarafından durdurulması bir yana adeta teşvik ediliyor. Zira bugüne kadar Rusya’ya uygulanan yaptırımlar savaşı sona erdirmedi. Savaş öncesi Ukrayna’ya gönderilen paralı askerler, silah ve mühimmat yardımları, Ukraynalılardan yaratılan milis güçleri, küresel çapta Ukrayna’ya verilen medya desteği Rusya’yı durdurmaya yetmedi. Üstelik Rusya, savaş başladıktan sonra petrol gelirlerini daha da artırdı.
ABD ve İngiltere ikilisi ile Polonya’nın peşine takılan NATO üyelerinin, Ukrayna’ya neredeyse sınırsız silah yardımı yapmak yerine, iki ülke arasında kalıcı ateşkese önem vermeleri vurgulanmalı. Bunu yaparken savaşın Ukrayna’da yarattığı tahribat, yakın ülkeler başta olmak üzere Avrupa ve dünyada ortaya çıkardığı gıda sıkıntısı ve artan ekonomik sorunlar göz önüne serilmeli, bu sorunların giderek artış kaydeden iklim değişikliği ile beslenerek çığ gibi büyüyeceği, Avrupa’ya doğru yeni sığınmacı akınlarını tetikleyebileceği hatırlatılmalı ve savaşın sonlandırılma çabalarında adeta tek başına kalan Türkiye’ye destek talep edilmelidir.