Veyis GÜNGÖR
Salı günü, Ankara’da, Türkiye-Avrupa Birliği arasında önemli bir görüşme gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i misafir etti. Görüşme, iki saat kırk beş dakika sürdü. Türkiye ile AB arasında yeni bir dönemin kapılarının açılması olarak yorumlanan görüşmede, ekonomik iş birliği, göç ve halklar arasında bağlantının artırılması gibi konular da ele alındı.
Ancak, bölgesel ve küresel ölçekte hayati öneme sahip Türkiye-Avrupa Birliği’nin bu görüşmesine gölge düşürülmeye çalışıldı. Görüşme, ertesi gün, başta Avrupa ana akım medyası olmak üzere, sosyal medyada ‘koltuk krizi’ olarak yer aldı. Kriz olarak sunulan olay, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın yanına otururken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’nin, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun karşısına oturmasıydı. Bu nasıl olurdu? Aman efendim, bir kadın başkana bu nasıl yapılırdı! ‘Ursula von der Leyen küçümsenip, koltuğa değil, kanepeye mahkum edildi’, gibi ifadeler aldı başını gitti.
Başta, Avrupa Komisyonu Sözcüsü Eric Mamer olmak üzere, Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokrat Grup Başkanı Iratxe Garcia, liberal Avrupa Parlamentosu milletvekili Sophie in 't Veld’in, koltuk krizi ile ilgili açıklamaları Avrupa medyasını ziyadesiyle besledi. Zehir zemberek yapılan açıklamalarda, Ursula’nın kadınlığı bahane edilerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarması örneği ile, kadınlara muamelesinin kasıtlı olduğu söylendi. Hatta Türk misafirperverliğine bile dil uzatanlar oldu.
Oysa, hem Türkiye Dışişleri Bakanlığı hem AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in ekibi tarafından yapılan açıklamalarda, olayın hiç te medyaya sunulduğu gibi olmadığı anlaşıldı. Türkiye’ye göre, "Her şey istenilen protokole uygundu", Charles Michel’in adamlarına göre de "Protokol neyse o yapıldı". Aslında, işin özü, AB protokolüne göre, bay Michel bayan Layen aynı düzeyde yetkili olmalarına rağmen, aralarında yaşanan bir çekişmeydi. Ve bu çekişme Beştepe’de bir koltuk krizine dönüştü.
Nasıl mı?
Buyurun, çevrimiçi haber kaynağı Middle East Eye konuşan bir Türk diplomatının açıklaması şöyle: "Michel'in ekibi ziyaret öncesinde Türkiye'ye geldi. Oturma düzeni konusunda protokolle anlaşıldı. Fakat görüşmede von der Leyen'in ekibinden kimse yoktu. Olay krize dönünce yeni bir oturma düzeni teklif edildi. AB delegasyonuna, 'öğle yemeğinde Michel ve von der Leyen, Erdoğan'ın tam karşısına eşit uzaklıkta otursun' denildi. Ancak Michel'in ekibi bunu da reddetti. Erdoğan'ın karşısına Michel oturdu. Michel'in ekibi sadece, Leyen'e aynı yükseklik ve tipte sandalye verilmesini kabul etti."
Koltuk krizi olarak Avrupa medyasında köpürtülen olay, görüldüğü üzere, AB delegasyonu ve Türk yetkililerin anlaşmalarıyla ortaya çıkmış. Bunun, özellikle AB yetkilileri tarafından bilinmesine rağmen, ortalığı velveleye verecek açıklamalar yapmaları, Türkiye hakkında ne kadar önyargılı olduklarının bir delilidir. Sosyal Demokratların ve Liberallerin böyle bir oyuna alet olmalarında, iyi niyet göremeyiz.
İlginçtir, son dakika yayınlar, Hollanda medyasında olduğu gibi, Avrupa medyasında da, Türkiye’ye giden iki AB liderinin, öteden beri bir çekişme içinde oldukları ve kimin pozisyonunun daha yüksek olduğu tartışmalarının yaşandığı ileri sürülerek, bizim savunduğumuz gerçek ortaya çıkmış oldu.
Kaldı ki, Karadeniz’de suların ısındığı ve Putin’in Avrupalı karar vericilerin sinir uçlarına dokunan açıklamalar yaptığı şu günlerde, Türkiye-AB görüşmesi, başta karşılıklı çok yönlü ilişkiler olmak üzere, Avrupa’nın korkulu rüyası göç, güvenlik ve terör sorunları, suni ‘koltuk krizi’nden daha önemlidir. Beştepe görüşmesi, jeopolitik bir çalışma olup, çok yönlü istikrar ve küresel barışın sağlanması açısından stratejik öneme sahiptir.
Ayrıca, Avrupa ülkeleri halkları ile Türk milleti arasındaki ilişkilerin gelişmesi, yani kamu ve kültür diplomasisi, insanlığın geleceği için çok daha elzemdir. Koltuk krizi ve sonrası yapılan ithamlar, ancak Avrupa halkları ve Türk toplumu arasında önyargıları besler. Son olarak, Türk misafirperverliğinin ve köklü Türk devlet geleneğinin asla unutulmamasını salık veririz.
Veyis Güngör
9 Nisan 2021