Önceleri Hollanda Milli Takımını, daha sonra pek çok ünlü kulüp takımını, son Dünya Kupasında ise Avustralya Milli Takımını çalıştıran Bert van Marwijk, Türkiye`de ders konusu olacak bir makale yazdı.
Bu makaleyi futbolseverler için, eski başkonsoloslarımızdan Orhan Ertuğruloğlu Türkçe`ye çevirdi.
Sunuyorum:
Acaba Real Madrid, Christiano Ronaldo ile yollarını erken mi ayırdı?
Real’in, şimdi İspanya Ligi’nde beşinci sırada olduğunu düşündüğünüzde hemen ”evet” cevabını yapıştırabilirsiniz.
Ama bu soruya cevap vermek hiç te o kadar kolay değildir. Bir taraftan çok zengin kulübün dünyadaki en iyi futbolcuları alma ve onları istedikleri kadar takımlarında oynatma lüksüne sahip olduğunu biliyoruz. Öte yandan, bu tür kulüplerin Hollanda’daki zengin kulüplerin pek de bilmediği bazı sorunları var.
Büyük yıldızlara ne zaman `güle-güle` demek lazım?
Barça, tüm takımı daha ne kadar Lionel Messi üzerine kumayı sürdürecek?
Bayern München 35 yaşına gelmiş Liberi ile yollarını ne zaman ayıracak?
Robben, takımdan ayrılma kararını kendisi verdi. Fakat, Mats Hummels de bu konuda eleştirildi.
32 yaşındaki yıldız Sergio Ramos’un, Real`in; 34 yaşındaki yıldız Giorgio Chiellini’nin, Juventus’un gelişmesine destek değil köstek olmaya başladığı noktaya ne zaman geldiklerine kim karar verecek?
Takımın miadını doldurduğuna kim karar verecek veya bu nasıl belirlenecek?
İşin içine pek çok unsur girdiğinden bu son derecede zor bir süreçtir. İş sadece ve sadece futbolcuların yaşlanmalarıyla ilgili değildir.
Bayernle yollarını ayıracağını açıklasa da, 34 yaşındaki Robben en az 27 yaşındaki James Rodriguez kadar hırslıdır ve takımda birlik ve beraberliğin sağlanmasına 21 yaşındaki Renato Sanches’den çok daha fazla katkı yapacağı muhakkaktır.
Burada karşılıklı kimyanın tutması ve gerçekleri birinin yüzüne karşı söylemeye cesaret etme sorunu da işin içine girer. Zirveye güreşen takımın %10’unu feda etmek büyük fark yaratır.
Böyle hayati kararları kim ve nasıl alabilir? Kuşkusuz buna karar verecek olanlar her gün oyuncularla ve takımla haşır neşir olan teknik kurul ve teknik direktördür. Taraftar ve basın değildir.
Bir diğer mesele de, şöhreti kulüple beraber büyüyen yıldızlara nasıl `güle güle` denecektir? Uzun zamandan beri o kulüpte oynayan, birlikte birçok şampiyonluklar yaşamış emektar futbolcuların ve yıldızların, taraftarla kuvvetli bağları ve basınla çok iyi ilişkileri vardır.
Böyle bir Kulüp ilahı ile çatışan yeni antrenör kendisini kaygan zeminde bulacaktır. Zira kulüp yenilirken asık suratla yedek kulübesinde oturan bir yıldız futbolcu, basının ve taraftarın faturayı antrenöre kesmesine yetecektir. Buna göğüs germek her babayiğitin harcı değildir?
Bu süreçte sadece takımın koçunun değil, kulüp yönetiminin tutumu da önemlidir. Yeni Antrenör göreve başlamadan önce, soyunma odasına hakim olmak birçok sorunun doğmasını önleyecektir. Uygulama bütün yetkiyi yeni çalıştırıcıya bırakmak şeklindedir.
Bu yüzden Sir Alex Ferguson’a her zaman gıpta etmişimdir.
1992-2015 arasında 13 kez şampiyonluk ve iki kez de Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu yaşadı. O dönemde mega popüler David Beckham gibi en iyi oyuncuları gönderip yerlerine yenilerini alarak kulübü en üst düzeyde tutmayı başaran adamdı.
Bunu yapmaya çok az çalıştırıcı cesaret eder.”