- İki komşu ülke arasındaki tarihi ve siyasi ihtilafları göz ardı etmeyen Erdoğan’ın altını özellikle çizdiği nokta bu anlaşmazlıklara Türkiye ve Yunanistan’ın çözüm bulma iradesini gösterme çabasıdır.
Doç. Dr. Esra Özsüer |08.12.2023
İstanbul AA
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Özsüer, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün gerçekleştirdiği Yunanistan ziyaretini ve Türk-Yunan ilişkilerindeki olumlu havayı AA Analiz için kaleme aldı.
***
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 yıl aradan sonra 7 Aralık'ta Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin 5'inci toplantısı vesilesiyle Atina’ya yaptığı ziyaret Türk-Yunan İlişkileri tarihinde bir yönüyle tarihi "de javu" olarak kabul edilebilir. 1922’de ağır bir savaştan çıkan 2 ülke 8 yıl aradan sonra 10 Haziran 1930’da Türk-Yunan İtilafnamesi ile ilk dostluk adımını atmış; Lozan Antlaşması (1923) ve Atina Antlaşması'nda (1926) çözümlenemeyen pürüzlü konuları gidermek için bir ticaret anlaşması imzalamıştı. Her iki ülkenin bu iyi niyetli çabasının arkasında Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikada benimsediği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi ile dönemin Yunanistan Başbakanı Eleftheros Venizelos’un “Büyük Yunanistan (Megali İdea) yoktur, Büyüyen Yunanistan (Megali Ellada) vardır.” ilkesi bulunuyordu. Hatta 1929 yılında mübadillerin emlak sorununa teknik ve hacmi zorluklar nedeniyle kalıcı bir çözüm getirilmemesi ikili ilişkilerde gerilim yaratıp savaş olasılıklarını gündeme taşımış olsa da 1930 yılında Türkiye ve Yunanistan’ın bölgedeki statüko ve güvenliği sağlama siyaseti sıcak çatışma ihtimalini de ortadan kaldırmıştı.
Elbette 1930 yakınlaşmasının bir diğer gerekçesi savaştan yorgun düşmüş 2 ülkenin içte büyüme hamleleriyle yeniden toparlandığı bir dönemde çevresel baskı yaratabilecek dış tehditlere karşı güç birliği oluşturma siyasetiydi. Neticede İkinci Dünya Savaşı’nın ayak izlerinin yavaştan duyulduğu bir dönemde bölgesel dayanışma hedefiyle Balkan Paktı (1934) imzalayan iki ülke, Avrupa’nın silahlanma yarışından ve revizyonist hedeflerinden kendisini izole etmeye çalışmıştı. Bu ılımlı siyasi atmosfer, 27-31 Ekim tarihleri arasında dönemin Başbakanı Venizelos’un Türkiye ziyareti ile devam etmiş ve 30 Ekim 1930’da “Türk-Yunan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaştırma ve Hakemlik Antlaşması” ile belgelenmişti. 5 Ekim 1931 tarihinde Başbakan İsmet İnönü’nün Atina ziyareti ise karşılıklı dostluk ilişkilerinin kökleşmesinde ikinci önemli adımdır. Elbette Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday göstermesi 30’lu yıllardaki Türk-Yunan İlişkilerinin ne derece gelişmiş olduğunu da ispatlar niteliktedir. Özetle, 1930 yılı Türk-Yunan ilişkilerinde dostane bir dönemi ve işbirliğini temsil ediyor.
Erdoğan'ın Türk-Yunan ilişkilerine dostane bakışı
Bu minvalde, 2023’ün son ayında devlet başkanları ve beraberindeki heyet tarafından gerçekleştirilen Atina’daki zirve toplantısı, iki ülkeyi neredeyse sıcak çatışmanın eşiğinden döndüren Doğu Akdeniz krizi sonrasında atılan ilk dostane adımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu ile görüşmesinde gerekse Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile katıldığı ortak basın toplantısında dostane bir dil kullanması yapıcı diyaloğun gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Atina ziyaretinde özellikle iyi komşuluk ve uluslararası hukuk çerçevesinde müşterek çabaya da dikkati çekti. Kıbrıs, Ege Adaları, Doğu Akdeniz ve terör örgütlerine barınma imkanı sağlayan Lavrion Kampı’nın kapatılması gibi konuların da gündeme getirildiği toplantıda karşılıklı iyi niyet çerçevesinde çözüme kavuşturulamayacak hiçbir meselenin olmadığı ifade edildi. Toplantının gündeminden biri de iki ülke azınlıklarıdır. Türk ve Rum azınlıkların statülerinin iyileştirilmesi yönünde atılacak her adım Türkiye ve Yunanistan ilişkilerine doğrudan katkı sağlayacaktır. İki ülkenin ticaret hacminin iki kat artırılması da özellikle ekonomik dayanışma ve ticari işbirliği konusunda önemli bir gelişmedir.
Kadim sorunların çözümünün tek ziyaret ile sonuca ulaştırılamayacağı ancak Türkiye’nin Yunanistan ile atacağı ortak adımlarla barışa katkı sağlama arzusunda olduğu ifade edildi. Özellikle Türkiye ve Yunanistan’ın ortaklaşa çözemeyeceği hiçbir sorunun olmadığına değinen Erdoğan, Atina ziyareti öncesinde de Ak Parti grup toplantısında verdiği ılımlı mesajlarla Türkiye’nin dostluk elini uzatmaya hazır olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk-Yunan İlişkilerindeki normalleşme sürecinde “Komşumuz Yunanistan ile ihtilaflarımız dün de vardı, yarın da olacak aynı şekilde bu ihtilaflardan çıkar sağlama peşinde koşanlar da olacak ama bu gerçek aynı denizi, aynı iklimi, aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak ortak paydada buluşamayacağımız anlamına asla gelmiyor.” sözleri Atina’daki ortak basın toplantısında da benzer görüşlerle desteklendi. İki komşu ülke arasındaki tarihi ve siyasi ihtilafları göz ardı etmeyen Erdoğan’ın altını özellikle çizdiği nokta bu anlaşmazlıklara Türkiye ve Yunanistan’ın çözüm bulma iradesini gösterme çabasıdır.
90 yıl sonra ilk anlaşma
7 Aralık 2023 tarihinde Atina’da imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi” Türk-Yunan İlişkilerinin son 100 yılına baktığımızda her iki ülkenin karşılıklı samimiyetini ve komanditer çabasını net çizgilerle ortaya koyan 3'üncü deklarasyondur. Bu noktada Erdoğan ve Miçotakis görüşmesi tıpkı 1930 yılında Atatürk-Venizelos ve 1933 yılında Tsaldaris-İnönü görüşmeleri sonrasında imzalanan dostluk anlaşmaları gibi iki ülke ilişkilerini olumlu yönde etkileyecektir. Dolayısıyla Türkiye ve Yunanistan, 1930 yılında temellendirdikleri dostluk ilişkisini 14 Eylül 1933 tarihinde “Yürekten Uyuşma Paktı” imzalayarak devam ettirdi. Sonrasında, 1978 yılında Yunanistan Başbakanı Konstantinos Karamanlis ve Başbakan Süleyman Demirel; yine 1991 yılında Yunanistan Başbakanı Konstantinos Mitsotakis ve Başbakan Mesut Yılmaz benzer anlaşmalarla bu olumlu havayı sürdürmek isteseler de sonuca ulaştıramadılar. Dolayısıyla 1933 yılından tam 90 yıl sonra ilk defa Türkiye ve Yunanistan yeniden karşılıklı masaya oturdu ve her iki ülkenin ortak menfaatleri gözetilerek bir anlaşma metni imzalandı. Bu noktada, Erdoğan ve Miçotakis ile birlikte Türk-Yunan İlişkilerinde yeni bir sürecin başladığını ve bu sürecin yakınlaşma dönemine de öncülük ettiğini söyleyebiliriz.
Yunan kamuoyundan büyük ilgi
Öte yandan Erdoğan ve Miçotakis görüşmesi Yunanistan kamuoyunda da büyük ilgiyle karşılık buldu. Özellikle bu görüşmenin Türk-Yunan ilişkilerine “yeni pencere” açtığını ifade eden iktidar çevreleri, eski Başbakan Antonis Samaras gibi muhalefet kesiminin çıkardığı olumsuz cılız ses karşısında daha pozitif ve kararlı bir söylem geliştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyaretinden önce Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinden Kathimerini’nin Genel Yayın Yönetmeni Aleksis Papahellas’a verdiği demeçte “dostum Miçotakis” ifadesini kullanması Atina kulislerinde iki ülke ilişkilerini yakınlaştıran ve ılımlaştıran bir hamle şeklinde değerlendirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 yılında yaptığı son Atina ziyaretinde Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos ile Lozan Antlaşması konusunda yaşadığı görüş ayrılığı yine 7 Aralık görüşmelerinde yerini konsensüse bıraktı.
Sonuç olarak, 200 yıllık Türk-Yunan İlişkilerinde sıcak çatışma ve kriz dönemlerinden daha fazla söz edilse de 7 Aralık görüşmeleri gibi dostluk ve işbirliği dönemleri de vardır ve var olmaya devam edecektir. Özellikle Türkiye ve Yunanistan dış politikasında algı, siyasa ve söylemin olumlu yönde biçimlendirilmesi iki ülke ilişkilerini daha fazla güçlendirecektir. Dün gerçekleşen Erdoğan-Miçotakis görüşmesi de işte tam bu noktada ortak bir pozitif ajandanın oluşturmasında önemli bir etkendir. Bu ajandayı iyi niyetle doldurmak iki ülke liderlerinin karşılıklı çabasıyla mümkün olacaktır. Gerek Ukrayna’da gerek Gazze’de yaşanan sıcak çatışmalar Türkiye'nin ve Yunanistan’ın “muhteşem yalnızlık” siyasetini arka plana almasında tetikleyici unsurlar oldu. Bölgesel işbirliği ve dayanışma, komşu ülkelerin kendi iç siyasetlerinde yeniden gündem yarattı. Kanaatimce, Türk-Yunan İlişkilerinde de bu son adım gelecekteki sağlam adımların atılmasında göz ardı edilemeyecek bir motivasyon unsuru olacaktır.
[Doç. Dr. Esra Özsüer, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]