Zaman çok hızlı geçiyor. Zamanın baş döndürücü hızı sanırım 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde daha da farklılaştı. Her geçen gün biraz daha küçülen dünyamızda iletişim ve ulaşım imkanlarının hızlı gelişmesi artık mesafeleri çok kısaltmış durumda. Böyle olunca da dünyanın neresinde olursanız olun gelişmelerden anında haberdar oluyorsunuz. Bu durum her geçen gün biraz daha etrafınızdaki çemberi daraltıyor. Yaşam alanınızı biraz daha sıkıştırıyor.
Tarih boyunca kültürler ve bu kültürlere sahip milletler çeşitli vesilelerle bir araya gelmişler. Ortak müşterekleri için birlikte çalışma, yaşama ve paylaşım ortamları oluşturmuşlardır. Tıpkı yaklaşık 50 yıl önce Belçika'ya gelen büyüklerimizle, Belçikalı vatandaşların içinde bulunduğu durum gibi.
Tüm Avrupa'da olduğu gibi ikinci dünya harbinden sonra şu an sınırları içinde yaşadığımız Belçika'da da büyük sıkıntılar yaşanmaya başlamış, kaybolan aktif iş gücü ve çalışan sayısının boşluğu dış devletlerden talep edilen işçiler ile kapatılmaya, ikame edilmeye çalışılmıştır. Madenciliğin yoğun olduğu ülke genelinde, daha önceki dönemlerde Türk Göçmenler diye tabir edilen büyüklerimiz ağırlıklı olarak maden işinde istihdam edilmişler ve büyük bir özveri ile yıllarca Belçika madenlerinde ter akıtmışlar.
Babamda 1964 yılında oluşturulan bir konsorsiyum ile ülkeye çağrılan işçilerden biri olarak Belçika'ya gelmiş. Gelir gelmez de maden işçiliğine başlamış. Bir yıl sonrada yani 1965 yılında da annemi, ben ve kardeşlerimle birlikte yanına aldırmış.
O zamanlar iki yaşımdaydım. Belçika'nın Limburg bölgesinde bir yabancının kızı olarak hayata farklı bir pencereden bakmanın, dilini, kültürünü, örf ve adetlerini bir türlü kavrayamadığım insanların arasında olmanın huzursuzluğu ile yeni bir başlangıca adım atmıştım.
İlk, orta ve liseyi burada bitirdim. Belçika dilini öğrenmiş, hayatın çok daha farklı olması gerektiğini kavramıştım. Gençliğimin en güzel, yetişme ve gelişme çağımın en verimli yılları
Belçika kültürü ile Türk kültürü arasındaki bocalama, her iki kültürden kopmadan ancak öz kültürümü kaybetmeme mücadelesi ile geçti. Üniversitede Fen Bilimleri okudum.
1982 yılında evlendim. Bu evliliğimden, iki kız ve bir erkek olmak üzere üç çocuğum oldu. Çocuklarımın üçü de Belçika'da doğdu.
Burada yaşayan her aile gibi içine kapalı bir toplum olmak hasebiyle kendi kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya çalışan bir ailenin ferdi olarak büyüdüm. Çocuklarımı da kültürlerine, özlerine bağlı olarak yetiştirmeye çalışıyorum. Büyük kızım evli. Şu an kendi kurduğu hayatını yaşıyor. Diğer iki çocuğum yanımda ve eğitimlerine devam ediyorlar.
Yaklaşık 42 yıldır Belçika'dayım. Bu ülkenin ve ülke insanının dilini, örfünü, adetlerini ve yaşam şeklini bizzat içlerinde yaşayarak gördüm. Kendilerine göre oluşturdukları yaşam standartlarına ayak uydurmaya, koydukları kurallara uymaya ve bu kurallarının inceliklerini öğrenmeye çalıştım. Bu süre zarfında en çok sıkıntı çektiğim ve bu ülkede yaşayan azınlıklar olarak çektiğimiz en önemli husus uyum ve asimilasyon.
Belçika'da yaşayan yabancılar olarak sadece biz Türkler değil diğer milletlerden gelen ve burada hayatını sürdürmek zorunda olanların tamamında bu sıkıntı mevcut. Bu sıkıntıyı en yoğun yaşayanlar ise genelde kırsal kesimden insanlarımız.
Artık globalleşen dünyada ülkeler ve insanlar ekonomik ve kültürel olarak kendi varlıklarını kabul ettirmenin çeşitli yollarına başvurmaktalar. İçinde yaşadığımız barışçıl Belçika toplumu da yabancılar için getirdiği yaptırımlarının amacı olarak bu tezi savunmaktadır. Bu topluluğun içinde yaşayan biz Türkler ve diğer yabancılar sahip oldukları hakların bilincinde olmalı ve bu hakları sonuna kadar savunmalıdırlar. Çünkü demokratik toplumlarda bazı yaşam kuralları vardır. Bu kuralları koyanların tamamı, toplumu oluşturan insanların rahat ve huzur içinde yaşamaları, içinde bulundukları toplumun çıkarlarını ön planda tutarken kendi hayat standartlarını da belirlemelerini hedeflemişlerdir. Kamu düzenine ait olan tüm kurallar, o toplumda yaşayan tüm bireylerin için eşit uzaklıkta ve aynı uygulanılırlık özelliğine sahiptir.
Toplumun hiçbir ferdi hukukun üstün egemenliği önünde eşitsizlik ilkesine maruz kalamaz. Biz diyoruz ki, bu ülkede yaşamanın belli kuralları var. Bu kuralların yanında, bu ülkede yaşayan insanların da demokrasi ve hukukun kendilerine kazandırdığı belli, bir çok hakları var. İşte insanlarımız bu hak ve özgürlüklerinin farkına varsınlar, bunları kullansınlar ve bu uğurda mücadele etsinler.
Yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş, bu ülke ekonomisine sayısız kazanımlar ve bir çok değerler katmış olan insanların ikinci yada üçüncü sınıf vatandaş olarak muamele görmesi hem hukuka, hem de insanlığa aykırıdır. Bu yüzden hakkımızı bilerek aramak, Belçikada bulunan Türk nüfusunun, bu ülkenin siyasi platformunda söz sahibi olması, seçilecek ve haklarımızı koruyacak olan milletvekillerinin tespitinde etkin rol oynanması, hatta milletin vekili olarak Belçika parlementosunda temsil hakkını elde etmesi için çalışmaktayız. Çünkü yarım asırdır biz bu ülkenin topraklarında bu ülke halkı ile birlikte yaşıyoruz ve bu ülkenin ekonomisine katkıda bulunuyoruz.
Tüm Avrupa'da mevcut sistemler kendileri ile birlikte yaşayan ve bu birlikteliği sürdüren azınlıklar içinde Türk halkının fedakarlığını bilmektedirler. Bu fedakarlığın artık siyasi platformda temsil edilmesinin zamanı geldi ve geçiyor bile. İşte biz gençlerimizin bu ülkedeki aldığı eğitim standartlarından, burada çalışan işçilerimizin yada iş kurmuş iş adamlarımızın daha iyi şartlarda ve daha kalıcı temelde hayatlarını devam ettirmelerini, Belçikalı bir Türk vatandaşı olarak sosyal eşitliğin yanında hukuksal eşitliğinde her boyutta icrası için gereken tüm şartların oluşmasında etkin rol oynamak amacı ve azmindeyiz.
İnanıyorum ki burada iş kurmuş, iş adamı olmuş ve hem Belçikalı, hem diğer yabancı ülke insanlarını istihdam eden iş adamlarımızın, Belçika'da herhangi bir iş yerinde çalışmakta olan ve bu ülkenin standartlarına ayak uydurmuş vatandaşlarımızın, buradaki eğitim kurumlarından eğitim alan ve kendini yetiştirmeye çalışan gençlerimizin, hiçbir iş yapmayan ev hanımlarımızın söyleyecek çok sözü var. İşte biz bu sözlere tercüman olmak, onların yüreklerinden geçenleri dillendirmek için bu çalışmaya giriyoruz.
Elbette yanımızda büyük Türk milletinin vermiş olduğu asırlık mücadele azmi ve bu mücadelede yetiştirdiği ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün mücadele, fikir ve azminden güç alarak yola çıktığımızı ilan ediyoruz.
Azime Yılmaz