Bugün Türkiye derin çalkantılar yaşıyor.
İktidarın "Avrupa bizi kıskanıyor, durumumuz çok iyi, sayın Erdoğan dünya lideri" demesiyle artık gerçeklerin üstü kapatılamıyor.
Bakın bugün maalesef Ülkemizde çok acı tablolara şahit oluyoruz.
TÜİK'in tüm makyajlamalarına rağmen halkımız enflasyonu direkt kendi cebinde hissediyor. Bugün reel enflasyon rakamları %120'yi aşmış durumda. İşsizlik %15'e yaklaştı. 1 Euro 20 TL 1 ABD doları 18 TL'yi çoktan aştı. Marketlerde her hafta neredeyse etiketler değişiyor. Çarşı pazar alev almış durumda. Hükümet ekonomik krizi durdurmak için peki nü yapıyor?
Darphaneyi çalıştırıp para basıyor, zabıta ekiplerini esnafın üzerine gönderiyor, doları baskılamak için fakirin vergisiyle Kur Korumalı Mevduat sistemi ile zenginin parasına para katıyor, TÜİK kağıt üzerinde enflasyonu, İş-Kur işsizliği düşürüyor.
Merkez Bankası ise Don Kişot gibi faizle savaşıyor güya.
Ekonomi Bakanı sayın Nurettin Nebati televizyon programlarında fıkra anlatır gibi gülerek "eylem planımız yok, gözlerimde ışıltı var" diyor. Şimdi bu yönetim şekliyle ekonomi düzelir mi? Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor "hayır". Tüm bu ekonomik yıkımın ardından maalesef bir de 2 tane büyük deprem yaşadık. Resmi rakamlara göre 50 bin civarında vatandaşımız hayatını kaybetti. Yüzbinlerce vatandaşımız evini ve işini kaybetti, deprem üzerine siyasi cümle kullanmak istemem ancak darphanede para basarak ekonomiyi döndürmeye çalışan bir hükümet yaraları saramaz.
Peki sadece ekonomi mi kötü? Dış politika da aynı durumda. Birgün 15 Temmuz'u yaptığı iddia edilen Birleşik Arap Emirlikleri'nin prensi bir bakıyoruz ki; İstanbul'da kırmızı halıyla karşılanıyor.
Katil Sisi bir anda sayın Sisi oluyor.
Biz Saadet Partisi olarak "Suriye'de iç savaş kimseye hayır getirmez" dediğimizde iktidarın yandaş medyası bizi hedef tahtasına koyuyordu. Şimdi ise hükümet kendisi Suriye'yle barışmak için Putin'den ricacı oluyor. Dış politika böyle yönetilmez, biz 2 bin yıllık devlet geleneğine sahip olan bir milletiz bize yakışıyor mu 3-5 milyar kredi bulmak için şahsiyetli dış politika yerine zikzaklı bir yol izlemek.
Hükümetin yanlışlarını daha fazla sayıp karamsar tabloyu biraz daha karamsarlaştırmak istemiyorum. Çünkü 15 Mayıs'ta Türkiye 20 yıllık bu yorgun ve yıpranmış iktidardan kurtulacak.
Bakınız biz bugün bu kötü durumu değiştirmek için kolları sıvadık. Bize bazen soruyorlar "efendim 6'lı masada ne işiniz var?"
Ben de o arkadaşlara şöyle cevap
veriyorum "bir siyasi partinin en büyük görevi oy toplamak ve ya sadece seçimleri kazanmak değil. Bir siyasi partinin en büyük görevi ülkenin sorunlarını çözmektir". Bakınız 20 yıldır maalesef Milli Görüş'ün ne parlamentoda grubu var ne yerel yönetimlerde iktidar ne de hükümette söz sahibi. Biz 50 yıllık muazzam geçmişimizle Kıbrıs'ı fethetmiş, Ağır Sanayi Hamlesi, eğitimde Manevi Kalkınma Programı, denk bütçe, D-8 gibi muazzam projelere imza atmış bir hareketiz. Şimdi Millet İttifakı bünyesinde yeniden iktidara geliyoruz. Biz yeni iktidarda söz sahibi olunca hem muhafazakar kesimin kazanımlarını koruyacağız hem de Milli Görüş'ün çözümlerini elimizden geldiği kadar yerine getirmeye çalışacağız. Belki bu satırları okuyan bazı kardeşlerimiz şunu diyecek "6 partiden biri olan Saadet Partisi bunu nasıl yapacak?"
Çözüm çok basit
Halkımız parlamento seçimlerinde bize destek verirse ve Meclis'te ne kadar fazla vekilimiz olursa bizim o kadar fazla bakanımız olacak aynı zamanda Meclis'te de güçlü olacağız. İnşaAllah ben inanıyorum ki bu seçimlerle birlikte halkımız yeniden Milli Görüş'e yönelecek.