Haberin yayım tarihi
2015-08-23
Haberin bulunduğu kategoriler

SAKARYA'M 2

AKYAZI´DA BİR BAYRAM NAMAZI.

17 temmuz 2015 Cuma günü sabahı yıllar sonra ilk defa bir bayram namazını komşularımız, dostlarımız ve arkadaşlarımızın bulunduğu bir yerde kılmak nasip oldu.

Akyazı Gazi Süleyman Paşa Camii’nde yıllar sonra o mistik havayı yeniden soluduk. Hep birlikte kılınan namaz ve tekbir sesleri ruhumuzu derinden etkiledi, temizledi.

Gazi Süleyman Paşa(1316 (?) Osmanlı Padişahı Orhan Gazi`nin büyük oğlu olup, annesi Nilüfer Hatun`dur. Osmanlı Devleti`nin Rumeli`ye, başka bir deyişle Avrupa`ya geçişinin öncüsü, Rumeli Fatihi olarak bilinir. İşte bu ünlü komutanın bir hatırası olarak adı Akyazı Merkez Camii’ne verilmiş. Aslında şimdiki Camii 1967 yılında yıkılan eski Camii’nin yerine yapıldı. 1967 yılında eski Camii’nin başta minaresi olmak üzere itfaiye ekipleri tarafından yıkılışını seyretmiştim. Şimdi o eski Camii’nin yerinden yol geçiyor. Şimdiki Cami’nin bulunduğu bölgede ise bir park ve mezarlık mevcuttu. Hepsi tarandı, yıkıldı ve şimdiki modern cami yerini aldı. Ama adı bugünde tarihe ışık tutuyor.

Namaz sonrası ilk bayramlaştığım kişi ağabeyim İzzet Dönmez oldu. Dostlar, akrabalar, tanıdıklar peşpeşe geldi. Sanki kendi evimizin bahçesinde gibiydik. Halis Kopya; ‘Ula Hüseyin Hoş Geldin’’ deyince hemen kucaklaştık, bayramlaştık. Arkasından Tik tak Ahmet(Ahmet Birinci); ‘Hüseyin Ne h’aber, Ne zaman geldin’ deyiverdi. Çok hızlı bir şekilde cami avlusunda sohbet gelişirken, gözüm birden baba dostumuz, ağabeyimiz, komşumuz Hüseyin amca’ya takıldı. Elinde bisikleti ve güler yüzü ile ‘Hüseyin hoş geldin’ deyiverdi. Elini öptük bayramını kutladık, hal hatır sorduk.

Hüseyin amca epey yaşlanmış, ancak hala dinç. Ayaküstü biraz sohbet ettik. Bizi görünce çok mutlu olmuştu. Onlar bizim en yakın komşularımızdı. Büyüme çağında bizi korumuş kollamışlardı. Bizlerde çok emekleri vardı. Değerli eşi Nazmiye yengeme selamlarımı ilettim.

Evimizde bizleri annemiz bekliyordu. İki kardeş yıllar sonra bir bayram namazı sonrası birlikte eve gelmiş sırayla annemize sarılıp elini öpmüştük. Bu çok büyük bir mutluluktu. Gurbet, ayrılık, hasret, özlem gibi duyguların beslediği, yoğun olduğu parçalanmış bir aile yapısı hayatımızda hep var olmuştu. İşte ilk defa bu duygulardan uzak kendimizi yaşıyorduk. `Bir dahaki sefere ya nasip` diyerek doğduğumuz köy olan Hanyatak köyüne doğru yola çıktık.

BU SEVGİ KELİMELERLE TARİF EDİLMEZ.

Tesadüf buya bayram günü aynı zamanda bir Cuma gününe denk gelmişti. Arefe günü kaybettiğimiz yakınlarımızı ziyaret etmiş, dualar okumuş, bayram namazını ise Akyazı’da kılmıştık. Ancak Cuma namazında köylülerimiz, akrabalarımızla birlikte olmak istemiştik.

Hanyatak köyü sakinleri yaz aylarında yoğun olarak Açelya(Acelle) yaylasında oluyorlar. Yayla eskiden yeşilin, otun bol olması nedeniyle hayvanlarını otlatmak için çıkılır, eylül ortalarına kadar buralarda kalınırdı. Mayıs ayında başlayan yayla göçü sırasında küçükbaş hayvanlar ve sığırların boğazlarına takılan çanların sesi yeri göğü inletirdi. Aklımda kalan hayvan isimleri vardı. Çiçek, Sarıkız, Gambak, Ceylan, Alaca, Garaca, Bozca ve daha niceleri.

Yaylada Cuma Namazı öncesi ilk karşılama da büyük heyecan vardı. Köylülerimiz, akrabalarımız sağolsunlar bizleri çok severler. Bizim başarılarımızı kendi başarıları gibi görürler. Namaz kılındı, dualar edildi, dışarı çıkar çıkmaz eller bele gitti, silahlar çekildi ve gösteri başladı. Bu karşılama da atılan merminin haddi hesabı yok. Karadeniz Çepni’leri coşkusunu böyle gösteriyor işte.

Dedem Hacı Mehmet Dönmez 2000 yılında vefat etti. Büyükannem Hacı Fatma(Fadime) Dönmez’i ise ise geçtiğimiz yılda kaybettik. 107 yıllık ömürde ne hatıralar gizliydi. Osmanlı devri yaşanmış, Cumhuriyetin kuruluşu görülmüş, Menderes’in asılışında göz yaşları dökülmüş, her yönü ile bir efsane haline dönüşmüş koca bir yüzyıl. Dile kolay.

Babam aslında 7 kardeş. 2001 yılında kendisini kaybettik. Büyük halamda vefat etti.  Geride kalan 5 kardeşten sadece biri Muharrem Amcam köyde yaşıyor. O anne babasıyla birlikte yaşamayı seçmişti. Şimdi o topraklar üzerinde ailenin tek temsilcisi olarak yaşamını sürdürüyor.

Bizim için genel bir prensip vardır. Köy ziyaretinde önce baba ocağı ziyaret edilir. Bizde öyle yaptık. Ardından dayı amcazadeler, yakın uzak akrabalar, komşular ve köylülerimiz. Hepsi ile bir bir kucaklaşmaya çalıştık.

Geri dönüşte zaman zaman yüksek bir tepede arabamızı durdurup yaylamızı, köyümüzü seyrettik. O anlarda duyduğumuz hisleri kelimelerle ifade etmek çok zor. Bu sevginin yerini bir başka sevgi ile aşk ile doldurmak mümkün değil. Bu başka bir şey, tarif edilmesi çok zor.

-TOPRAĞA BIRAKTIKLARIMIZ.

Köyümüzde mutlaka uğradığımız bir mekan daha var. Orada toprağa bıraktığımız ebedi istirahata ayrılmış büyüklerimizi, yakınlarımızın bulunduğu mezarlığımız. Dervişoğlu İzzet Usta, Büyük Ninem Gülüşan Ana, Dedem Hacı Mehmet, Büyükannem Hacı Fatma(Fadime), Dedemin Kardeşleri Hasan, Ahmet, Amcazadeler, Halalar, Teyzeler, Dayılar, Şehit olup toprağa düşüş Kuzenler ve daha niceleri hep birlikte sıra sıra dizilmişler.

Onlar bizim canlarımız. Bol bol dualarda bulunduk. Mekanları cennet olsun, Nur içersinde yatsınlar İnşaallah.

-AÇELYA YAYLASI.

Bu bölümde bir şu yaylamıza değinmek istiyorum. Öncelikle bir isim meselesi var.  Yaylamızın adı resmi kayıtlara Acelle şeklinde geçmiş. Halbuki asıl adı Açelya’dır. Açelya Rumca bir çiçek adıdır. Bu bölgede 1915 tehciri öncesi Rum ve Ermeni aileler yaşamaktaydı. Hatta Açelya yaylasında bu yönde işletilen bir kereste atölyesi de olduğu söylenmektedir. Yaylamızın arka yüzünde bulunan Taraklı ilçesi Ortaköy’de yoğun olarak Ortadox Ermeniler yaşıyormuş. İstanbul’dan gelen bazı Rum ve Ermeni aileler ise bu bölgeye ticaret yapmak üzere geliyorlarmış.

Gerçi Hanyatak, Boztepe, Taşyatak, Beldibi, Taşburun, Ballıkaya gibi köylere gelen Karadeniz kökenli vatandaşların gelişi 93 harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında sonra başlıyor.

93 harbinden itibaren başlatılan etnik temizlik harekatının bir parçası olan ve Ermeni ve Rum kökenliler tarafından kurulan çetelerin mezalimine dayanamayan Doğu Karadeniz ve Balkanlar’da yaşayan Türk kökenli vatandaşlarımızdan yoğun olarak bir göç hareketi yaşanmış.

Köyümüze ilk gelenler 93 harbi sonrası bu yüksek dağlık arazileri açarak yurt edinmişler. Sonraki dalgalar ise Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuda ve batıda yaşadığı büyük savaş döneminde veya sonrasında devam etmiş. Bizim ailemiz ise muhtemelen 1908’li yıllarda Meşrutiyet döneminde olmuş. O dönemde aynı zamanda büyük savaş hazırlıkları yapılıyor ve halk çok tedirgin. 

Elbette bu tarihi süreç ile alakalı çok şey anlatabilirim, ancak konu bu değil. Konu şu bizim yayla meselesi. Buradan tekrar ediyorum. Yaylanın ismi Rumca çiçek anlamına gelen ‘Açelya’dır. Bizim Çepni lehçesinde ‘Ahmet’e Ahmid, Hüseyin’e ‘İsiin’, Mustafa’ya ‘Mısta’ derler. Rumca Açelya çiçeği ise bu şekilde hiçbir anlamı olmayan ‘Acelle’ şekline dönüşmüş.

Bence bu isim ya değiştirilmeli, yada orijinal haliyle ‘Açelya’ olarak kullanılmalıdır. ‘Rize, Samsun, Kayseri, Trabzon, Giresun, Ankara, Bursa ve daha birçok şehir isminin tarihten alırlar. Bırakalım bu güzelim yaylanın ismi de kendi gibi güzel bir çiçekle anılsın. Benim için Hanyatak Köyünün yaylasının ismi Acelle değil, AÇELYA’dır.

Not: Buraya kadar farklı başlıklarla bazı gezi izlenimlerimizi okurlarımızla paylaştık. Yazacağımız ve paylaşacağımız daha çok şey var. Örneğin denizlerimiz, kıyılarımız, insan davranışları, yönetimler, Sagalassos Antik Kent ziyareti, Emirdağ ziyareti gibi birçok konuyu zaman buldukça yazıya dökmeye çalışacağım. Şimdilik bu kadar.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.