Dr. Öğr. Üyesi Necmettin Acar,
Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı
Suudilerin Lübnan krizini tırmandırması ve Yemen'de önemli merkezlerden Hudeyde'den askerlerini aniden çekmesi geleneksel "çek defteri" politikasına dönüşün işaretleri olarak okunabilir.
İstanbul AA
Dr. Necmettin Acar, Suudi Arabistan'ın son dönemde Yemen'de attığı adımları ve bölgesel politikalarını, AA Analiz'e değerlendirdi:
Son dönemde Suudilerin, İran ile ticari ilişkileri yeniden başlatması, Lübnan'a yönelik yaptırımlar uygulayarak krizi tırmandırması ve Yemen cephesinde kritik bir alan olan Hudeyde'den ani ve beklenmeyen asker çekme politikası[1] İran-Suudi müzakerelerini bir kez daha gündemin ön sıralarına taşıdı. Yemen'in Suudiler için hayati, İran açısından ikincil önemde; Lübnan'ın ise İran açısından hayati, Suudiler için ikincil önemde olduğu bilinen bir gerçek. Suudilerin, Lübnan krizini tırmandırması, Yemen'de kaybedilen mevzilerin Lübnan'da telafisi olarak yorumlansa da Hudeyde'den ani ve beklenmeyen askeri çekilmenin geleneksel "çek defteri" politikasına dönüşü simgelediğini söyleyebiliriz. Ülke tarihinde geleneksel bir yöntem olan "çek defteri" politikası, Suudilerin dış politikada rakiplerini veya düşmanlarını ekonomik kaynakları kullanarak ödüllendirmesi yahut cezalandırması anlamına geliyor.
Yemen cephesinde son durum
2015 yılının mart ayında başlayan Yemen savaşının altı ayda biteceği düşünülüyordu. Ancak savaş altı yıldır devam ediyor. Dünya, bu sürede insan hakları ihlallerine ve ülkenin altyapısının önemli ölçüde yok edilmesine seyirci kaldı. Savaş yalnızca Yemen'e değil, Suudilere de büyük maliyet doğurdu. Günlük yüz milyon dolar olarak ifade edilen ekonomik maliyete ilaveten, asker ve sivil kayıpları, kritik petrol tesislerine, havaalanlarına ve limanlara yönelik saldırılar, ülkenin ulusal imajı daha fazla zarar görmeden, Suudileri, Yemen dosyasını bir an önce kapatmaya zorluyor.
Suudi ordusunun savaşın başından beri sergilediği zayıf performansa ilaveten koalisyonun farklılaşan çıkar ve tehdit algıları sebebiyle Suudilerin cephede yalnız bırakılması da askeri bir zaferi imkansız kılıyor. Özellikle Joe Biden'ın 2021 yılında başkanlığa seçilmesiyle Suudilerin Yemen'deki pozisyonu zayıfladı. Biden'ın insani krizleri gerekçe göstererek silah ambargosu uygulamaya başlaması ve Yemen'deki insani krizlere karşı Batı'da yükselen hassasiyet, Suudileri Yemen cephesinde geri adımlar atmaya zorladı.
Suudi kamuoyunda ve elitlerinde, Yemen savaşını Muhammed bin Selman'ın, kendisini Suudi tahtına taşıyacak "tek kişilik gösterisi" olarak görme eğilimi mevcut. Bu da Riyad yönetimini, Yemen dosyasını kapatmaya zorluyor. Zira savaşın gidişatı Muhammed bin Selman'ın aleyhine dönmüş durumda. Sahada yaşanan her başarısızlık, Muhammed bin Selman'ın istikbali açısından önemli sonuçlar doğuruyor.
İran-Suudi müzakerelerinin açmazları
2021 yılı başlarından itibaren, önce Katar ablukasının sonlandırılması ve daha sonra Irak'ın arabuluculuğunda Suudi-İran müzakerelerinin başlaması, bölgede jeopolitik gerilimlerin azalacağına yönelik bir beklenti oluşturdu. Ancak ABD'nin, Çin'i çevrelemek için İngiltere ve Avustralya ile kurduğu AUKUS paktı ve Çin'in, İran'ı Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) tam üye kabul etmesi, bölgesel dengeleri önemli ölçüde değiştirdi. AUKUS ile ABD'nin dikkatleri Körfez bölgesinden uzaklaşırken, ŞİÖ'ye üyeliğiyle İran, Çin gibi güçlü bir hamiye kavuşmuş oldu. Başka bir ifadeyle Suudilerin en önemli güvenlik garantörü ABD'nin bölgeye ilgisi azalırken, Suudi Arabistan'dan ziyade İran ile iş birliğini kendi çıkarlarına daha uygun gören Çin'in, bölgedeki nüfuzu artış göstermeye başladı. Bu gelişmeler, ABD ve müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan tarafından tanımlanan bölgesel statükoya meydan okuyan yegane aktör İran'ın elini güçlendirmiş oldu. Ayrıca Donald Trump döneminde uygulanan "Maksimum Baskı" politikası, gelinen durum itibarıyla işe yaramadı ve İran'ın bölgedeki Şii nüfus üzerinde politik ve ideolojik etkisi artmaya devam etti.
Suudilerin, Trump sonrası bölgede zayıflayan pozisyonlarına ilaveten görece İran'ın artan nüfuzu, 2021 yılında başlayan İran-Suudi müzakerelerinde iki tarafı da tatmin edecek dengeli bir anlaşma olasılığını zayıflatıyor. Suudiler, Yemen dosyasını kapatma konusunda oldukça istekliler. Fakat bunu bir yenilgi ile değil, zafer ile bitirmek istiyorlar. Çünkü Muhammed bin Selman'ın, Suudi tahtına giden yolu, Yemen savaşının sonucuyla yakından ilgili. İran açısından ise Yemen'de Husiler aracılığıyla baskıyı artırmak, Suudilerle yürütülen müzakerelerde elini güçlendireceği için rasyonel bir seçenek.
Yemen-Lübnan sarkacı: Çek defteri politikasına dönüş
Son dönemde Suudi Arabistan'ın bölge politikalarına baktığımızda, İran ile diplomatik ilişkileri geliştirirken, İran destekli Hizbullah'ın Lübnan'da genişleyen nüfuzunu gerekçe gösterip bu ülkeye yönelik diplomatik ve ekonomik ambargo uygulamaya başladığını görüyoruz. Bütün bu gelişmelere ilaveten, son haftada Suudi askeri kuvvetlerinin, Yemen'in önemli merkezlerinden biri olan Hudeyde kentini beklenmedik şekilde boşaltması, kendi içerisinde tezat teşkil etse de genel Suudi dış politikasıyla uyumluluk arz ediyor.
Son dönemde Lübnan ve Yemen sarkacına yakından bakıldığında, Suudilerin Yemen'deki ağrılığı azaltma eğiliminin ve Lübnan ile krizi tırmandırması, askeri kapasite ile elde etmeye muktedir olmadıkları kazanımları "Çek Defteri" politikasına dönerek elde etmeye çalıştıklarını ortaya koyuyor. Suudilerin, Yemen savaşını eleştiren Lübnanlı bakanı gerekçe göstererek, Lübnan'a yönelik ekonomik ve diplomatik ambargo uygulaması ve İran ile ticareti yeniden başlatması da bu kanaati kuvvetlendirir nitelikte. Riyad yönetimi, İran'a ekonomik teşvik sağlarken, Körfez ekonomik kaynakları olmaksızın hayatta kalması oldukça zor olan Lübnan'a yönelik ekonomik yaptırım uyguluyor. Her iki uygulama da İran'ı, Yemen'de Suudilerin zafer anlayışına katkı yapacak bir anlaşmaya razı etmeye yönelik "Çek Defteri" politikasının birer tezahürü.
2011 yılının mart ayında, Arap Baharı sürecinin henüz başlarında, Suudilerin Bahreyn'deki sokak gösterilerini bastırmak üzere Manama'ya asker göndermesi, geleneksel "Çek Defteri" patikasından köklü bir kopuşun simgesiydi. Çünkü Suudiler ülke tarihinde ilk defa ulusal sınırların ötesinde bir askeri operasyona dahil olmuşlardı. Bahreyn müdahalesinin peşinden gelen Yemen savaşı, bir taraftan Suudilerin askeri güçlerine olan güvenini simgelerken, diğer taraftan geleneksel dış politikadaki köklü kopuşun kalıcı olduğu yanılgısına yol açtı.
Gelinen noktada Suudi askeri kuvvetlerinin Yemen'de sergilediği zayıf performans, Yemen krizinin artan insani ve ekonomik maliyeti, Suudileri uzman oldukları geleneksel "Çek Defteri" politikasına yeniden dönmeye zorluyor. Yemen cephesindeki ağırlığın azaltılması, Lübnan'a yönelik ambargo ve İran ile ticaretin yeniden başlaması, bu politikaya dönüşün ilk olmasa da en kuvvetli işaretleri olarak okunabilir.