Güzel bir muhabbet gecesi oldu bu gece...
Türkiye’den, Emirdağ’ın Karacalar köyünden, günümüzün en değerli aşıklarından Aşık Yoksul Derviş gelmiş, beni de muhabbete davet etmişti.
Kendimi bir an çok şanslı hissettim.
Sohbet o kadar güzeldi ki, sonra muhabbete donuştu, ortama birden sevgi ve aşk yağdı...
Bu aşkın pek çoğumuzun bahsettiği sahte sevgilerle, sevgililerle hiç alakası yoktu.
Yoksul Derviş gönüllerimize müthiş bir huzur serpti..
Allah dostu, derviş olduğu, aldığı bilgilerle deryalarda yüzdüğü her sözünden belliydi.
İnanmıştı..
Belliydi ki, yürüdüğü yolda çok çileler çekmiş, ayni zamanda hafız olmuş ve bilgisiyle nurlara bürünmüş biriydi.
Maneviyat dolu sözleri bir an beni derin düşüncelere daldırdı.
Maneviyat...
Bu kelime o kadar geniş anlamlara geliyor ki..
Bir gün bir tanıdığımın başka biri hakkında “onda maneviyat eksikliği görüyorum” dediği geldi aklıma.
Manevi duyguları güçlü olan insan başka bir insan hakkında böyle bir cümleyi kullanır mi?
Aşkı bilen, maneviyatı bilen hiç başkasının hakkında negatif cümleler kurabilir mi?
O kişi maneviyatı sadece “ibadet” anlamında kullanmıştı.
Halbuki dinimizde “ahlak” kelimesinin maneviyatla ilgisine ve önemine her defasında değiniliyor.
Maneviyat çok soyut ve geniş bir kelimedir.
Doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, samimiyet, önyargısızca düşünceler benim için daha maneviyata daha yatkın şeyler.
Örneğin sözünün eri olmak...
Bir insanın söyledikleri ile yaşadıkları paralel değilse o insana ne kadar güvenile bilinir ki?
Bana göre de günümüzdeki en büyük sorun da bu.
İnsanların söyledikleri ile yaşadıklarının çok farklı olması.
Her tarafta maske takmış, sahte suratlı insanların dolaşması...
Belki de sevgi, saygı eksikliği.
İletişim bozukluğu.
Birbirini sevmeyen insanlar iletişim kurmakta zorlanır.
Ülkemizdeki en büyük sorun da partizanlık sorunu.
A partisindeki kişi ile B partisindeki kişi nedense birbirini neredeyse öldürecek kadar nefret ediyor...
Bir zamanlar sağ, sol kavgaları yüzünden insanlar sokağa dahi çıkamıyorlardı.
Simdi de tuttukları partiler, siyaset yüzünden millet en yakınlarına bile düşman oluyor.
Sosyal medyada iki kuzenin, hatta iki kardeşin birbirine nasıl saldırdığını görünce şaşırdım.
İşte bu durumu bir turlu anlayamıyorum.
Oysa hiç bir saltanat ya da hükümet sonsuza kadar kalmaz.
Muhalif olmak da düşman olmak anlamına gelmez.
Muhaliflik haklı eleştirilerde bulunup bozuk olan düzene karşı durmak anlamına gelir.
İnsanlar gibi toplumların da bir eceli vardır.
Bunları bile bile insanlar nasıl bu kadar duyarsızca birbirlerine zarar verebilir ki?
Bana göre bu tur davranışların sadece bir kaç nedeni olabilir; Ya yeterince okumuyoruz, ya okuduklarımızdan hiç bir şey anlamıyoruz, ya da beyinlerimiz yıkanmış, bir şekilde statükocu olmuşuz...
İnsan olmanın gerektirdiği davranışları unutmuş, çıkarlarımız için kılıktan kılığa girer olmuşuz.
Toplum olarak en büyük sorunlarımızın başında bir de iletişimsizlik geliyor. Etrafımızdaki insanları, ailemizi, çalıştığımız kurumu ya da is arkadaşlarımızı sevip sayıp onlara güven duyup güven vermeden iletişim olmaz.
Hele önyargılarla hiç bir yere varamayız.
Oysa keşke bu geceki muhabbetimizi toplumda önemli konumlarda söz sahibi olan fakat maskelerini bir türlü yüzlerinden atamayan bazı insanlarımız duyabilseydi..
Dünyanın büyük bir aşk ile döndüğünü hissedebilselerdi..
Makamın da, şöhretin de, paranın da, güzelliğin de, sağlığın da, kısacası her şeyin geçici olduğunu birazcık olsun anlayıp insanlara hizmetin değerini anlayabilselerdi.
Siyasetin makam ya da kariyer demek olmadığını, halkın hizmetkârlığı anlamına geldiğini hissedebilselerdi...
Ben bu gece sadece duygularımı, yüreğimin sesini paylaştım..
Bütün samimiyetimle içimden gelenleri yazdım.
Sözlerim genel düşüncelerimdir, hiç kimseyi kasıtlı olarak üzmek, kırmak ya da hiç kimseye olumsuz eleştirilerle saygısızlık etmek istemem.
Sürçü lisan etti isek af fola...
Birgul KAPAKLIKAYA
Brüksel,
23 Ekim 14
(Twitter : Birgulce
Facebook : Birgul KAPAKLIKAYA)