Geçtiğimiz ay, Brüksel Hotel Plaza’da düzenlenen Crans Montana Forum’una katıldık.
Forumda tüm dünyadan liderler, siyasiler, sivil toplum kuruluşları üyeleri ve basın mensupları vardı.
İsviçre’nin Crans Montana kentinde 1986 yılında kurulan, ismini de bu şehirden alan forumda her yıl daha yaşanılabilir bir dünya için neler yapılması gerektiği tartışılıyor.
***
10 - 13 Haziran’da yirmi altıncısı düzenlenen, toplam dört gün süren forumun başlığı “Krizlerle yasamak”.
Konu başlıkları ise; “Global düşünce, yerel hareket”, Balkan ülkeleri ve Avrupa Birliği, Akdeniz’deki göçmen kabusu, Afrika’daki limanlar, Kadının toplumdaki rolleri (aile, eğitim), Acil durumlar ve sınırlar ötesi işbirliği (Ebola virüsü), Gerçek dünya barışı nasıl inşa edilebilir? Rusya ile ekonomik ve politik ilişkiler...
Konukların hepsi de alanlarında uzman olan kişilerdi.
Dünyanın öbür ucundan, Solomon adalarından bir heyet bile vardı.
Forumun ikinci günü en önemli konu Rusya’nın Avrupa Birliği ile ilişkileriydi.
İkinci günkü program sonunda kurucu başkan Jean-Paul Carteron Belçika Kralı tarafından Didier Reynders aracılığıyla ödüllendirildi.
***
Pek çok lider ülkesindeki ekonomik ve politik gelişmelerden bahsediyordu.
NATO’dan ve Birleşmiş Milletler ‘den üst düzeyde görevliler vardı.
Globalleşen ve ayni zamanda yaşanmaz hale gelen dünyamızın sorunları konuşuldu.
Konuşmacılar arasında çok güzel konuşanlar, duygularını çok güzel ifade edenler vardı.
Özellikle de kadın hakları konusunda...
***
Genel konular krizlerle yaşamaktı, dünya barışıydı, insanlıktı.
Konular da güzeldi, konuklar da...
Benim aklim ise hep ayni yerlerde kalmıştı...
Dünyada acı çeken onca insanda; Afrika’da, Amerika’da, Sırbistan’da, Karadağ’da,
Orta doğuda, Irak’ta ölen bebeklerde, Kerkük’teki Türkmen katliamlarında, Çin’de, Doğu Türkistan’daki mazlumlarda...
Aklıma birden Çanakkale geldi ve sonra da yeni Türkiye Cumhuriyeti...
Sivas katliamı, alevi-sünni kavgalar, sağ-sol savaşları...
Ülkemdeki yaşanan kaoslar geldi.
Özgecan geldi. İçim yandı...
Kim neye inanırsa inansın, kim hangi görüşte olursa olsun, insanların birbirini incitmesine, vurup kırmasına, öldürmesine değer miydi?
Ya da kendi zevki için bir başkasına acı çektirmeye?
***
Forumda onca farklı milletten, farklı dinden, farklı dilden, farklı farklı insanları bir arada görmek beni öyle mutlu etti ki...
Siyasi ya da ekonomik amaçlı bile olsa...
İnsan olmak işte öyle biraya gelebilmekti..
Ayrımcılık yapmak değil, birlik olmaktı..
Başkalarını kıskanıp onların mutsuzluğunu istemek değildi.
İsim, makam ya da para için en yakınlarını bile satmak hiç değildi..
Yeri geldiğinde aç kalmış bir yabancıyla bir ekmeği paylaşmaktı.
İnsan olmak aslında bu kadar zor olmamalıydı.
İnsan olmak birbirine saygı duyup empati kurabilmekti..
Biraz sevgi, biraz saygı, biraz da merhamet yeterdi sanki...
Yetmeliydi!...
İnsan olarak hiç bir zaman unutmamamız gereken şeyler var.
Yurtta barış için birlik olmak zorundayız, dünyada barış için de yine birlik olmak zorundayız..
Sonuçta her şeyin başı birlik ve beraberlik.
Başka çaremiz yok!...
Birgül KAPAKLIKAYA
7 Temmuz 2015
Brüksel