Öğrenmek güzel şey, peki ya öğretmek?
Hele de kendi dilini, kendi kültürünü başka dillerden ve kültürlerden insanlara öğretmek?
Geçen gün Life System Derneği kurucusu Mustafa Özcan beyin verdiği bir derse konuk oldum.
Kendisi hem kekemelik konusunda uzman, hem de başarılı bir öğretmen.
Pek çok öğrencisi, pek çok etkinliği var.
Tiyatroya çalısmalarına da birlikte devam ediyoruz.
Kendisini eğitime ve topluma adamış, takdire değer bir kişilik…
Öğrencileriyle tanıştım, kendimi onlara tanıttım.
Öylesine merakla dinliyorlardı ki ben konuşurken.
Meksikalı, Alman, Belçikalı, Macar, Arap ve diğer ülkelerden öğrencileriyle sohbet etmek benim için büyük bir zevkti.
Belli bir yaşın üzerindeki öğrencilerin Türkçe dilini büyük bir istekle öğrenmelerini görmek mutluluktan da öte bir şeydi…
Türkiye’ye yılda iki, üç kez giden ve Türkiye’yi bu denli seven Türk dostlarıyla sohbet etmek çok hoş bir duygu...
***
Sempatik insanlar bir başka oluyor...
Hem sempati, hem empati , hem de telepati bir arada gibiydi.
Çünkü belliydi ki, öğrenmek isteyen de, öğretmek isteyen de, konuk olan da aynı duyguları yaşıyor, yaşatıyor ve paylaşıyordu.
Burada sihirli kavram paylaşma duygusu…
Soğukta aç kalmış bir kedi yavrusuna biraz süt vermek insanı ne kadar da mutlu eder?
Ya da kurumuş bir ağacı sulamak?
Mutluluklar paylaştıkca çoğalır, acılar ise paylaştıkça azalır.
Öyleyse, hala neyi paylaşamıyoruz ?
Bileniniz var mı?
Daha güzel bir dünya için, daha mutlu bir yaşam için, birbirimizi ne kadar iyi tanırsak, ne kadar çok yardımlaşırsak, ne kadar paylaşırsak, paylaşmasını bilirsek bizim için o kadar güzel olmaz mı?
Sevgiyle atan kalplerden zarar gelmez.
Bırakalım artık şu cehaleti, kıskançlıgı, bencilliği.
Paylaşmadığımız tek şey anlamsız kinlerimiz olsun...
Brüksel, 5 Kasım 2011
Birgül Kapaklıkaya