İzzet DÖNMEZ
Türkiye seçmeninin nerdeyse yarısı, Ak Parti iktidarları döneminde seçmen oldu.
Dolayısı ile Ak Parti öncesi dönemi bilmezler.
Bunlara ne anlatsan boş.
Ben, o günleri bizzat yaşayanlara, hafıza tazelemeleri için yazacağım.
Hatırlasınlar ve yeni kuşaklara bunları anlatsınlar.
Vaktiyle, delikanlının birisi, İsmet Paşa`ya bağırmış "Bizi aç bıraktın", demiş..
İsmet Paşa "Evet, sizi aç bıraktım, ama babasız bırakmadım" demiş.
O yılların siyasi sloganlarını hiç unutmam;
"Geldi İsmet, Gitti kısmet", "Halk Partisi, yokluk, kıtlık, karne demektir" denirdi.
Evet, doğrudur, Halk Partisi iktidar dönemleri, sahiden yokluk, kıtlık ve karne dönemleridir.
Nasıl olmasın ki?
1940`lı yıllarda çalışabilecek yaşta erkek mevcudu, azami 5.5 milyon.
Sen, bu nüfusun 4.5 milyonunu silah altına almışsın.
Kim üretecek?
Tarlayı kim sürecek?
Üretileni kim dağıtacak?
36 ay normal askerlik yapan dedem, 2. dünya savaşında ihtiyat askeri olarak yeniden silah altına alınmış.
Dedem`in 5 tane kendi çocuğu var.........
Çok genç yaşta vefat eden ağabeyinin kendisine emanet kalmış 8 tane yetimi var.
Babaannem, erkek pantolonu giymiş, pulluğun başına geçmiş, çift sürmüş.
Kocası cephede, kendisi öküz arabasına binmiş, kışlık yakacak odun almak için ormana gitmiş,.
Hemde kadın başına.
Gel de anlat şimdiki gençlere.
Bundan 40 yıl önce Türkiye`de bir tane 1. hamur kağıt üreten fabrika var.
İzmit`teki SEKA Kağıt Fabrikası,
Bir kamyon kağıt almak için önce cari fiyattan vezneye parayı yatırıyorsun.
Kağıdın sana ne vakit teslim edileceği belli değil.
Bekliyorsun artık.
Birgün sana sarı zarfla bir yazı geliyor fabrikadan; "Kağıda % 20 zam geldi, zam farkını vezneye yatır, yatırmazsan, sipariş iptal".
Koşa koşa gidip, parasını ödediğin halde, alamadığın kağıdın zam farkını vezneye yatırıp, dekontu alıyorsun.
Yeniden beklemeye geçiyorsun.
Diyelim ki; bir kamyon kağıt, 50 bin lira idi, % 20 zam ile oldu 60 bin lira.
Peki; kağıt senin oldu mu?
Hayır, sıranı bekleyeceksin.
Derken, bir yazı daha.
Bu sefer kağıda % 25 zam geldi, 15 bin lira daha zam farkı yatıracaksın.
Kağıt daha eline geçmeden 75 bin lira oldu, ama sana teslimat yapılmadı.
Kağıt, böyle bir kaç zam daha gördükten sonra, "Kağıdını teslim alabilirsin" diye teslimat için yazısı gelir.
Gömü bulmuş kadar sevindirik olarak, koşarsın fabrikaya.
Kağıdı ambarda yükledin, ama dışarıda kantar var.
Kantar`a gireceksin, ödediğin paradan fazla kağıt çıkarsa, o fazla olan kısmın parasını yeniden vezneye koşup, ödeyeceksin.
Bu normal, satın aldığın kağıdın parasını ödüyorsun.
Şayeeett depodan kamyonu yükledin, kantara gelinceye kadar bir zam gelirse, işte o zaman yandın.
Kamyonun kantar üzerinde iken dahi zam gelirse, yine yandın.
Satış iptal.
Kamyon, kantarda beklerken, hemen koşacaksın vezneye.
Zam farkını yatıracaksın, ondan sonra kamyon kantardan çıkacak.
Ya cebinde yeteri kadar para yoksa?
Ayva`yı yedin o zaman.
Zararı yok, dışarıda içi para dolu çantalarla bekleyen karaborsacılar hazır.
SEKA`dan aldığın kağıdı, üç katı fiyatla senden alacak simsarlar hazır.
Zam farkını da öderler, peşin para ile kağıdı senden alırlar.
Bu anlattıklarım yüzde yüz doğru, birebir yaşanmış gerçeklerdir.
Peki, bu karaborsa düzeninin bedelini kim ödüyordu?
Vatandaş ödüyordu.
Yani, sen ve ben, son 3 yılda fotokopi kağıdı 7 liradan 21 liraya çıktı diye feryat ediyoruz.
O vakitler, kağıt daha bobin halinde iken 3-4 misli fiyata satılıyordu.
İşlendikten sonraki fiyatı bir düşünün.
Hani bazıları, özelleştirmeyi, "peşkeş çekmek", "devlet malını satmak" diye pazarlayanlar var ya; O kuyruklarda geçirdiğim yıllarımı onlara anlatamıyorum.
Şimdi fiyatı ne olursa olsun, parayı bastırıyorum, ertesi sabah, kamyon benim deponun önünde.
Fiyat farkı filan da ödemiyorum.
Aynı kağıdı, onda bir daha az karla vatandaşa satıyorum.
Umarım çıra yakıp ta arayacağımız günler yeniden gelmez.