İzzet Dönmez yazdı
Bakın, Sakarya`nın demiyorum, Adapazarı`nın diyorum.
Çocukluğumdan beridir Adapazarı’na aşığım.
Gerçi şimdi Serdivan`da oturuyorum amma illa da Adapazarı.
Halbuki Akyazı doğumluyum.
1968 yılından beri Adapazarı`nda yaşıyorum.
Aile köklerimiz Doğu Karadeniz`den Sakarya`ya göç etmiş.
Yani Trabzon`dan.
İhtimal ki; Osmanlı-Rus Savaşı sırasında.
Ruslar Trabzon`u işgal edince Batı`ya göç başlamış.
Büyük dedem, Akyazı`nın Boztepe köyüne gelip, yerleşmiş.
Bir süre orada yaşadıktan sonra, daha ileride Hanyatak köyüne yerleşmişler.
Ben, orada doğdum.
İlkokulu orada okudum.
Dedem dahi Boztepe köyünde dünyaya gelmiş.
İlkokul`u bitirdiğim yıl, Akyazı`ya göç ettik.
İlk defa Adapazarı’na 1967 yılında geldim.
1967 depreminde fazla yıkım yoktu.
Adapazarı merkezde yıkım vardı sadece.
Ben, İlçe Merkezinde yatılı bir Kur`an Kursunda okuyordum.
Deprem dolayısı ile kurs süresiz tatil edildi.
Evlerimize dönmüştük.
Bir grup arkadaşımla Adapazarı’na geldik.
Esasında 1967 depreminde Adapazarı`nda da büyük yıkım olmadı.
3-5 tane çok katlı betonarme bina yıkılmıştı.
Onları gördük, enkaz kaldırma çalışmalarını izledik.
Ben, o yıl İzmit`e bir başka Kur`an Kursu`na, hafızlık yapmaya gittim.
1968 yılında da Adapazarı İmam-Hatip Lisesine kaydoldum.
İlkokul 1. sınıftan itibaren çocukluk arkadaşım, rahmetli Ahmet Mert ile geldim İmam-Hatibe.
Geliş o geliş.
Sadece yüksek tahsillerim için Adapazarı`ndan ayrıldım.
Tahsillerim bitti, hemen Adapazarı’na döndüm.
Aradan koca 49 yıl geçti, yine Adapazarı’nı çok seviyorum.
Adapazarı`nın hele iki şeyini çok sevdim.
Bir sarışın, mavi gözlü Boşnak, Arnavut, Muhacir kızlarını.
Zaten bir tanesiyle de evlendim.
İkincisi Sakaryaspor`u çok sevdim.
Çocukluk ve gençlik yıllarında, tam bir tatanga idim.
Son derece kıt cep harçlığımızla, Sakaryaspor`un bütün deplasman maçlarına gidiyordum.
Türkiye`nin bir çok ilini, Sakaryaspor sayesinde öğrenmiş oldum.
Öğrencilik yıllarında hep bekar evlerinde kaldık.
Okul açılacağı vakit, yani Eylül başlarında bir ev kiralardık.
Mayıs sonunda evi boşaltırdık.
Niye?
Yaz aylarında kira vermemek için.
İki katlı ahşap evlerin alt katını, ya da bodrumunda ki tek göz odayı kiralardık.
Daha enteresanı o yıllar Adapazarı`nda aileler, evlerinin tek odasını kiraya verirdi, bilir misiniz?
Ben öyle çok evde kirada kaldım.
Düşünün üç odalı bir ev adamın çoluk çocuğu var, evinin tek odasını kiraya verirdi.
Biz, bir kaç arkadaş, o odada kalırdık.
Evin çocukları ile kalırdık.
Aynı mutfak, aynı tuvalet, aynı banyo, müşterek kullanırdık.
Şimdiki nesle inanılır gibi gelmez.
Aileler, tek odalarını kiraya vererek, ek gelir temin ederlerdi.
Verdiğimiz parada 80-100 lira.
Yaz tatilinde köyümüze döndükten sonra, Eylül`de geriye dönmek çok zor olurdu.
Yeniden ev bulacaksın, evde kalacak arkadaş bulacaksın.
Genellikle bulduğumuz evler, bodrum katlar.
İnanılmaz rutubetli olurdu, ısınmak nedir bilmez.
Heryıl yeniden elektrik-su aboneliği ayrı bir dertti.
Biz okula döndüğümüzde, liglerde başlamış olurdu.
Geriye dönüşümüzde bizi tek sevindiren, Sakaryaspor`un kıyasıya çekişmeli maçları olurdu.
Zaten Sakaryaspor yeni profesyonel olmuştu.
Birde ne hoşuma giderdi?
Salı ve Cumartesi pazarındaki meyve ve sebzenin kokusu.
Eskiden uzak yerlerden pazara meyve ve sebze gelmezdi.
Herşey pazara tarlalardan gelirdi.
Geyve`nin ünlü çavuş üzümü, sonbaharda öyle olgunlaşırdı ki; bal gibi tatlı olurdu.
Yarı altın sarısı, yarı kahverengi.
Alış veriş etmesem dahi, Salı pazarında, o sonbahar meyvelerinin kokusu için, pazarı gezerdim.
Bekar evinde kaldığımız için, yemeğimizi kendimiz pişirirdik.
Bazen yanan, bazen de inat etti mi yanmayan, bir gaz ocağımız vardı.
Yanar ise eğer, üzerinde hem yemek pişirirdik, hemde ısısından yararlanırdık.
Oturduğumuz mahallelerde Boşnak, Arnavut, Muhacir kızları da bizi beklerdi hani.
Köylü çocuklardık amma, bayağıda yakışıklı çocuklardık.
Eskiden cep telefonu yok, Face yok, evlerde dahi telefon yok.
Kızlar, boş kibrit kutusu içerisine mektup yazar, okul dönüşü önümüze atardı.
Alda oku.
Nice mektuplar, nice mektuplar.
Başka iletişim yolu yoktu, o yıllar.
Adapazarı çok muhafazakar bir yerdi.
Türkiye ölçeğinde, hala çok muhafazakardır.
Bir çok arkadaşım, o kibrit kutusu içindeki mektubun peşine düşerek, evlendi, yuva kurdu.
17 Ağustos 1999 depremi, herşeyimi yıkıp, elimden aldı, yine kopamadım bu şehirden.
Adapazarı`nın her sokağının, her mahallesinin bende bıraktığı bir iz var.
Yazlık mahallesini, eskiden birçok Adapazarlı bile bilmezdi, biz bilirdik.
Oradaki Boşnak düğünlerine giderdik.
Çakır gözlü Boşnak kızları, çok düzgün Türkçe bilmeseler bile, bakışları bize yeterdi.
Hasılı kelam, ben bu Adapazarı’nı hep sevdim.
Belki, ölümümüz bile Adapazarı sevdasından olacak.
Varsın, olsun be!