İzzet Dönmez Yazdı..
Bizim köyde ilkokul 1960 yılında açıldı.
Rahmetli Adnan Menderes`in en son hediyelerinden.
Aile büyüklerimiz öyle derdi.
Köye elektrik, yol, su daha 20 yıl sonra gelecekti.
Ben, okulumuzun ilk öğrencilerindendim.
Yaşça da en küçüklerindendim.
Çünkü ben tam vaktinde okula gitmiştim.
Amcam Hasan Dönmez`de benimle ilkokula başlamıştı.
O 12 yaşındaydı,12 yaşında çocuk ilkokul 1. sınıftaydı.
Dayıoğlu Mustafa ile dayıoğlu Ali İhsan 14`er yaşlarında idi.
Teyze oğlu merhum Ali İhsan 13 yaşındaydı.
Dayıoğlu Ali İhsan Küçük ilkokul 4`te evlenmişti.
Yine bu yaşlarda düzinelerce arkadaşımız vardı.
Okul açıldığında yüzü aşkın erkek öğrenci.
5 civarında da kız öğrenci vardı.
Nedense kız çocukları okula gönderilmiyordu.
Amcamla bana kasabadan birer adet kara önlük, birer adet beyaz yakalık.
Birer adette keten pantolon alınmıştı.
Pantolonu ilk defa ilk okula giderken giymiştim.
Köyümüz bir dağ köyü, kışları çok soğuk ve çok karlı geçerdi.
Kışın 4-5 metre kar yağardı.
Kara önlüğümüzün altında asla iç çamaşırımız olmazdı.
Üstünde ise asla ceketimiz ya da paltomuz olmazdı.
Ayağımızda ki lastiğin içinde nadiren çorap olurdu.
Beş yıllık ilkokul öğrenciliğimde 10 tane Bayram oldu.
10 Bayramda da, sizlere yeminle söylüyorum ki; kara önlüğün dışında bayram elbisem olmadı.
10 Bayramı da kara önlükle geçirdim.
İlkokula gitmeyen kardeşim Hüseyin`in yeşil renkli entarisinin üzerinde en az on tane yama vardı.
Anneannemler bizden bir kaç yıl önce ilçe merkezine göç etmişlerdi.
Annem, kendisi gidemediği için, anneannemin Bayramda elini öpmeye beni gönderdi.
Bayram elbisesi yine kara önlük.
Yine bizim köyden, bizden önce ilçeye göç etmiş bir ailenin çocukları ile dayımın çocukları bahçede oyun oynuyoruz.
Bizden önce ilçeye göç etmiş ailenin çocukları ful aksesuarlar.
Takım elbise, kravat, iskarpin ayakkabı.
Mahallenin diğer çocukları da öyle.
Bizim köylü ailenin büyük oğlu şöyle yakamdan tuttu ve beni bir silkeledi "Senin Bayramlık elbisen bu mu?" dedi ve beni oyun grubundan dışarı çıkardı.
Dayım ilçede esnaf olduğu için, onun çocuklarının da giyimi düzgündü.
Önleri yırtık bir kara önlükle orada sırıtan sadece bendim.
Sesimi çıkarmadım, kenardan onları seyrettim.
Ancak içim büyük bir kinle doldu.
Çok zeki, çok başarılı bir öğrenciydim.
Ama yoktu, üst baş alacak paramız yoktu.
Şans yaver gitti, rahmetli babam gurbete, çalışmaya gitti.
Para kazandı.
Küçücük bir ev satın alarak, bizde ilçe merkezine taşındık.
Gece demedik, gündüz demedik, ailece çalıştık.
Tahsil yaptık, para kazandık.
Üzerimde Bayram elbisesi yok diye beni oyundan kovan arkadaşın çocuğuna cebimden burs verdim.
O oyun grubunun içinde ki bütün çocuklar dahil, onların çocukları, torunları dahil, herkese, ama herkese.
Halende devam ediyorum.
Maddi ve manevi yardımlarda bulundum.
Üyesi olduğum bir tüccarlar ve sanayiciler kulübü olan ‘Ticaret ve Sanayi Odası’nda her kürsüye çıkışta aklıma o yelekli takım elbiseli, iskarpin ayakkabılı çocuk gelir.
Şimdi kendisi nerdeyse bir lokma ekmeğe muhtaç.
Kibir dersen, hiç değişmemiş.
Rabbime her daim şükür ederim.
Rabbime her daim şu duayı ederim.
"Varlığı da veren sensin, darlığı da veren sensin.
Senin nimetlerin sonsuz Allahım!
Çok verip te bizi azdırma, az verip te namerde muhtaç eyleme.
Bizi, alan el kılma, veren el kıl.
Verdiğin bunca nimetlere şükürler olsun Allahım".
Amin.