Haberin yayım tarihi
2019-11-14
Haberin bulunduğu kategoriler

WASHİNGTON ZİYARETİNİN ÖZÜ..

İzzet DÖNMEZ

Devletler arası ilişkilerde,

Uluslararası diplomaside,

Her daim bir adap ve erkan vardır.

Ya da böyle olmalıdır.

Devlet Adamları, Devletlerarası görüşmelerde, şahsi konularını görüşmezler.

Her Devlet Adamı, temsil ettiği Devleti ve Milleti adına masada olur.

Yüzyüze yapılan görüşmelerde,

Telefonla yapılan görüşmelerde,

Mektup teatisi ile yapılan görüşmelerde,

Belli bir diplomatik dil`in kullanılması gerekir.

Büyük devletler, ya da büyük devletlerin yöneticileri, güç sarhoşluğu ile, bu dil`i kullanmayı bazen unutur.

Uluslararası diplomaside, bazen en ağır sözler dahi, bir diplomatik dille söylenir.

9 Ekim`de ABD Başkanı Trump`ın sayın Cumhurbaşkanı`na hitaben, çok seviyesiz bir mektup gönderdiğini biliyoruz.

2. bir mektup`tan daha söz ediliyor.

Bir, iki, ya da üç

Farketmez

Muhalefet partileri, bu mektupları çok dillerine doladı.

Herkes sayın Cumhurbaşkanına akıllar verdi.

Şöyle celallenin,

Böyle kabadayılanın,

Şöyle cevap verin diye.

Bizde, sayın Cumhurbaşkanı ne yapacak? diye bekledik.

Sayın Cumhurbaşkanı, kendisine gönderilen mektubu ya da mektupları, bir zarfın içine koyarak, Trump`ın önüne koydu.

Dünkü Washington görüşmesinin en önemli sonucu, belki de tek sonucu bu mektup iadesidir.

Geri kalan konular, tırıvırı işlerdir.

Şahsiyetli Dış Politika denilen şey, budur işte!

Bu bir meydan okumadır.

"Ben, senin şamar oğlan`ın değilim"

"Ben, senin aklına estikçe tehdit edeceğin bir devlet`te değilim" demektir bunun anlamı.

Gönderilen mektuba ya da mektuplara hangi üslupla cevap verirsen ver, bir anlamı olmayacaktır.

O mektup, Türk Devleti arşivlerinde daima bulunacaktır.

Şimdi öyle değil.

Devletimin arşivinde öyle bir mektup yoktur.

Türk Devleti, geçmişte de böyle tehdit mektuplarına, tehdit mesajlarına muhatap olmuştur.

Hemde çok daha ağırları olmuştur.

1945 yılında, Stalin Yönetimi, İsmet İnönü liderliğindeki Türkiye`den Kars ve Ardahan`ı istemiştir. Boğazlarda Askeri Üs kurma talebinde bulunmuştur. Türkiye`nin NATO`ya girme zarureti, bundan dolayıdır.

Esas rezalet durum, ABD Başkanı Johnson`un İnönü`ye yazdığı tehdit dolu mektup`tur.

Johnson`un yazdığı ünlü mektubu haber aldığımda, ben ilkokul son sınıf öğrencisiydim.

İsmet İnönü`de Başbakan`dı.

Aile büyüklerim, çok politize insanlardı. Büyük amcam muhtardı. Evimizde radyo vardı. Günlerce Johnson`un mektubu`nun konuşulduğunu hatırlıyorum.

Başkan Johnson, o mektubu niçin yazmıştı?

Kıbrıs`ta 1963 yılından itibaren, Rum EOKA çeteleri Türk katliamına başlamıştı. Türk Hükümeti, 16 Mart 1964`te Kıbrıs`a askeri müdahale kararı almıştı.

Bunun üzerine ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964`te Başbakan İsmet İnönü`ye o ünlü mektubu yazmıştı.

Ben, o mektubun tam metnini daha 11-12 yaşlarında okumuş ve çok üzülmüştüm.

Devletimin yalnızlığını, çaresizliğini, iliklerime kadar hissetmiştim.

Aradan 55 yıl geçmesine rağmen, anneme şu soruyu ısrarla sorduğumu, gün gibi hatırlıyorum:

"Anne, Araplar bize niçin arka çıkmıyor?"

Bu soruyu anneme birkaç kez sorduğumu hatırlıyorum.

Çocuk yaşımda Arapları bir matah sanıyordum.

Sanki anacığım diplomasi biliyordu.

Her sorduğumda, anam boynunu büküyor, "Dedene sor, o bilir" diyordu bana.

Johnson mektubu sonrası, İsmet İnönü`nün bir Amerika seyahati var.

Esas aşağılanma orada.

Sütun yetmeyeceği için, o seyahati burada yazamayacağım. Bir başka yazıda inşaallah.

O mektubun ya da mektupların, Trump`ın masasına konması, tarihi bir olaydır.

Gelecek nesiller, bu mektup olayını böyle okuyup, böyle öğreneceklerdir.

Devletini yöneten Cumhurbaşkanları ile de gurur duyacaklardır.

Son Washington ziyaretinin özü, esası budur.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.