Uzun zamandan beri dile getirmeye, aklımın erdiğince ifade etmeye çalıştıklarım, gerçek olmaya başlıyor galiba...
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte, taşlar yerinden oynayalı çok oldu.
Globalleşme denilen teknoloji devrimi aksak topal hedefine ulaştı.
Sol düşünce ayıplandı, yok sayıldı, yasaklandı ; kalan solculara da dinozor gözüyle bakılıyor.
Bütün kavramlar sermayenin beklentilerine uyum sağlamak zorunda bırakıldılar.
Bir kuşak öncesinin kutsalları günümüzde gericilik, yobazlık, faşizm sayılıyor...
Şimdi kes sesini, tüket, yaşamana bak, sen teksin ve bir kere yaşanır modası egemen!
Herkes sivil toplum örgütlenmesinden bahsediyor, ama aynı zamanda sendikalar, farklı düşünenler ya yalnızlaştırılarak etkisizleştiriliyor, ya da bir şekilde susturuluyor.
Hukuk devletinden bahsediliyor, ama güçlünün hukuku uygulanıyor.
Sayısal güce, sermayeye, finans piyasalarına ve medyaya sahip oluyorlar...
***
Ben öyle düşünmüyorum.
Sağ ve sol kavramları hâlâ var, zenginler ve fakirler hâlâ var, zalimler ve mazlumlar hâlâ var...
Sömürü acımasızca devam ediyor...
Kapitalist sistem azgınlaştı...
Herkes tüketmek istiyor, ama alım gücü her geçen gün azalıyor...
Kötü yönetilen devletler iflasa sürükleniyor, halklar kemer sıkmaya zorlanıyor, «sol» diye kabul edilen cumhubaşkanları veya başbakanlar sol konuşup sağ çakıyorlar...
Heryerde!
Tüketim çılgınlığı kandırılmış veya inandırılmış kitlelerin afyonlu emziği adeta...
Çoğunluk tükete tükete tüketildiğinin ve ömrünün tükendiğinin farkına bile varamıyor...
Benim de dahil olduğum küçük bir azınlık var ki o da çaresiz...
***
Ama ben homurtuları duymasam da hissediyorum...
Çünkü insanlıktan umudumu hâlâ kaybetmiş değilim!
Hâlâ bunun bir olmadığını düşünen, arayan ve umut edenler var...
Ve bir yol mutlaka bulunacak...
Gündem.be internet sitesinin genç köşe yazarı bayan Öznur Deniz’in de dediği gibi, insanlar şimdilik Facebook havuzunda oyalansalar da...
***
15 Ağustos 1912 tarihinde Marcinelle’li sosyalist Jules Destrée zamanın Belçika Kralı 1.ci Albert’e 24 sayfalık bir mektup yazar ve o mektup ülkeyi sarsar...
Ve Krala şöyle der : «Belçikalı yoktur, Valon ve Flaman vardır»...
***
Haftalık Le Vif/L’Express dergisinin girişimiyle her ideolojiye mensup Kuzeyli, Güneyli ve Brükselli yirmi aydın bu kez 1.ci Albert’in torunu Kral 2.ci Albert’e bir mektup yazarak kaygılarını dile getirdiler...
Bu şahsiyetler şu kişiler : Bruno Colmant, Siegfried Bracke, Pierre Mertens, Bart Maddens, Thierry Bodson, Jean-Maurice Dehousse, Christian De Duve, Vincent Van Quickenborne, Kroll, Rik Torfs, Karl-Heinz Lamberts, Luc Tuymans, Christian Panier, Jacques Borlée, Karel De Gucht, Dubus, Cécile Bertrand, Vadot, Marec, Gal...
Ve bu kişilikler büyük bir nezaket ve içtenlikle görüşlerini yazarak veya çizerek ülkenin geleceğine ilişkin «iyi-kötümserliklerini» kamuoyu ile paylaşıyorlar...
Önce zihinlerdeki şüpheyi itiraf ediyorlar...
***
100 yıl önce Jules Destrée Valon kimliğini haykırmış.
Ama üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen Valon-Flaman çifti boşanamamış...
Belki de yeniden birleşecekler!
İyi hoş ta Brüksellilerin menfaatlerini kim savunacak?
Tabii ki Brükselliler...
Pro Bruxsel partisinde bir araya gelen bütün Brükselliler...
Yakup Yurt ©
Brüksel, 14 Aralık 2012