Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı
Son yıllarda İngiltere’nin ayrılma kararı, İtalya ve bazı AB ülkelerindeki tepkiler, artan ırkçılık ve nefret söylemi ve son olarak Sarı Yelekliler gösterileri gibi unsurlar nedeniyle Avrupa Birliğinin geleceği tartışılmaktadır. Bu yazımda ben de AB, kazandırdıkları ve geleceği üzerinde durmak istiyorum.
AB Nedir?
AB, aslında Avrupa ülkelerinin, başka coğrafyalardaki emperyalist arayışları bittikten sonra, birbirlerine saldırılarını önlemek amacıyla kurulmuş bir birliktir. AB’nin kurucu ülkeleri, savaş birbirlerine yönelmediği sürece, küresel sömürüden rahatsız değillerdi. Ama yaşadıkları iki cihan savaşı ve bu savaşların kendilerine ve insanlığa korkunç maliyeti, Avrupa ülkelerini, 3. bir dünya savaşını yaşamamak için işbirliğine yöneltti.
AB’nin kazandırdıkları: Barış ve çoğulculuk
AB’nin elde ettiği ekonomik başarı, sağlanan bu işbirliğinin, istikrarın ve ortaya konan ortak değerlerin bir sonucudur. Ekonomik başarı sağlanan bu ortamın neticesidir.
İsrailli tarih Profesörü, Hebrew Üniversitesi öğretim üyesi, Yuval Noah Harari’nin geçen haftaki Hürriyet Gazetesi’ndeki söyleşisinde ifade ettiği gibi, Avrupa Birliği’nin temel başarısı, Avrupa’da kıtaya barış getirmesidir. Avrupa Birliği çökerse savaş Avrupa’ya dönebilir. Harari’nin aşağıdaki sözleri, AB projesinin Avrupa’ya barış, çoğulculuk ve hoşgörü açısından kazandırdıklarını göstermesi açısından son derece anlamlıdır:
“Ortaçağ Avrupa’sında toleranstan eser yoktu. ... 1600’de Paris’te herkes Katolik’ti. Bir Protestan şehre girdiğinde onu öldürürlerdi. Londra’da herkes Protestan’dı. Bir Katolik şehre girdiğinde onu öldürürlerdi. O yıllarda Avrupa’da Yahudiler sürülürdü... Kimse Müslümanları istemezdi... Oysa aynı dönemde İstanbul’da farklı mezheplerden Müslümanlar, Katolikler, Ermeniler, Ortodokslar, Rumlar, Bulgarlar yan yana mutlu mesut yaşarlardı.”
AB Değerleri
AB değerleri denince genel olarak, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eşitlik özgürlük, çoğulculuk, hoşgörü, işbirliği, dayanışma, ayrımcılığın ve nefret söyleminin reddi gibi değerler sıralanmaktadır. Kuşkusuz farklı medeniyetlerde bu değerlerin içeriği farklı biçimlerde doldurulabilir. Bununla birlikte bu değerleri Avrupa’nın ortaya çıkardığı değerler olarak görmek doğru değildir. Harari’nin yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, İslam coğrafyasında insan hakları, çoğulculuk, hoşgörü gibi değerler uzun yüzyıllar boyunca daha fazla söz konuş iken Avrupa’nın bu değerlere sahiplenmesinin tarihi son derece yenidir. Diğer medeniyetler tarafından daha önceden benimsenmiş ve çoğu kez sadece Avrupa’ya ait olmasa da, yukarıda sayılan değerlere AB’nin, AB değerleri olarak sahiplenmesi olumlu bir gelişmedir. Bir özgüven ifadesidir. Bu değerlere sahiplenmesiyle, AB’nin kendi içinde barışı sağladığını ve bölgesel barışa da belirli oranda katkı verdiğini söyleyebiliriz. AB ülkeleri arasındaki işbirliği ve AB değerleri, bu ülkeler arasındaki ölümcül rekabeti, sömürüyü belirli oranda dengelemiştir. 20. Yüzyılın başında 25 yıl arayla 2 defa savaşan Avrupa ülkeleri arasında, yaklaşık 80 yıldır bir barış dönemi sürüyorsa bunun önemli nedenlerinden biri bu durumdur.
Bugün AB Değerleri?
“Dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurutulmaz, bugün AB artık bir değerler birliği değildir” itirazınızı duyar gibiyim. Keza, “AB’nin kendisi, AB’ye üye olmak istese, kendi kriterlerini karşılayamayacağından üye olamaz” dediğinizi de. Artan ırkçılık, nefret söylemi, AB ülkelerinin, mültecileri neredeyse insan görmeyen yaklaşımlarıyla, insan hakları karnesinin çok zayıf olması, çoğulculuk ve işbirliğinin yerini, gittikçe faşist ve ulusalcı yaklaşımların alıyor oluşu AB’yi, değerlerini ve geleceğini açıkça tehdit etmektedir.
AB Dağılırsa?
Ekonomik kaygılar, faşist partilerin artan etkisi, artık değerler birliği niteliğini gittikçe kaybetmesi gibi nedenlerle, AB’nin dağılma olasılığı ciddi şekilde konuşulmaktadır. Bu gelişmeler ve bazı konulardaki ilkesiz ve ikiyüzlü siyaseti nedeniyle, bazıları, AB’nin zaten işlevini yitirmekte olduğunu, bu nedenle dağılmasının ciddi bir soruna yol açmayacağını ifade etmektedirler. Ama ben AB’nin dağılmasının kendisi, bölgesi ve insanlık için daha fazla zarar üretmesinden endişeliyim. Öncelikle unutulmamalıdır ki, Batı emperyalizminin en zalim dönemleri AB süreci öncesinde yaşanmıştır. AB değerlerinden ve birbirini dengelemekten sıyrılmış Avrupa ülkeleri, çok daha öngörülemez olabilir.
Bazı sorularla endişelerimizi açalım:
1) AB olmaz ise, Avrupa ülkelerini, kendi içinde, küresel emperyalizm arayışları açısından dengeleyecek olan nedir? Geçmişte giriştikleri, ölümcül, vahşi rekabetlerini ne sınırlayacaktır? Bu endişeye karşılık, AB’nin ve AB ülkelerinin artık küresel bir aktör değil, ABD ve Rusya arasına sıkışmış, Çin’in ekonomik gelişimine karşı politika üretemeyen etkisiz bir aktör olduğu ifade edilebilir. Böyle olduğunu varsaysak bile, AB çatısının olmadığı bir durumda, AB ülkeleri daha fazla küresel aktörlere eklemlenecek ve bu durum Avrupa içinde ve bölgesinde çatışma riskini artırmayacak mıdır?
2) AB’nin olmadığı bir durumda, belirli ilkeler ve değerlerle sınırlanmamış bir rekabet Avrupa’da neye hizmet edecektir?
3) Hali hazırda, Avrupa’da AB değerleri gittikçe eriyor. Irkçılık, Neonazi, Neofaşist hareketler hızla yükseliyor. Avrupa’da bu akımlara teslim olmamış çok az devlet adamı kaldı. Merkel son sağduyulu isim gibi görünüyor. AB’nin dağılması, ilk başta Avrupa’da yaşayan göçmenler ve Müslümanlar için daha sonra da Avrupa’nın kendisi için çok daha içe kapanma, ırkçılık üretmeyecek midir?
4) AB çıtasının çökmesi, demokrasi, insan hakları, işbirliği, çoğulculuk, açık toplum gibi değerleri de zayıflatacak, dünyada daha korumacı, ulusalcı, otoriter ve belki de totaliter yaklaşımları öne çıkaracaktır. Bu durum bireysel yaşamı çok daha olumsuz etkilemeyecek midir?
5) AB çatısı, İngiltere, Fransa, İspanya ve İtalya gibi içerisinde ayrılıkçı bölgeler barındıran ülkeler açısından yatıştırıcı bir rol oynamaktadır. AB çatısının olmadığı bir durumda buralardaki çatışma riski artmayacak mıdır?
Görüldüğü gibi, AB’nin dağılmasının, dağılmasa da artan ırkçı, dışlayıcı söylemlerin, nefret dilinin en fazla Avrupa’nın geleceğini tehdit ettiği ortadadır. Avrupalı çoğulcu, özgürlükçü ve demokrat kesimlere bir kez daha soralım: Kendiniz için tehlikenin farkında mısınız?
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL’ünkonuyla ilgili değerlendirmesini sunduk.