Kim derdi zaman gelecek bir gün bir devlet adının tarih sahnesine çıktığı Türk isminin hatta Türklük kavramının dünyaya duyulduğu kendi öz atavatanının jeopolitiği üzerine planlar kuracak ve o coğrafya üzerinde jeostratejiyi elinde bulundurmayı hedefleyen projelerin hayalini kuracaktı .
Evet Orta Asya ve Türkiye'nin bu coğrafya üzerindeki politikasından bahsediyoruz. Türkiye Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB gibi büyük güçlerin yani kapitalist ve komünistlik oyununda arada kalan taraf olmuş, bunların akabinde de 1947'de Truman doktrini, 1952'de NATO üyeliği ile coğrafi konumun etkisi ile de kendisini demir perdenin yanı başında bir NATO üyesi dolayısıyla ABD müttefiki olarak soğuk savaş içinde bulmuştur.
Belki de soğuk savaş süresince ABD'nin SSCB'ye karşı kullandığı en büyük müttefiki olmuştur nitekim Küba füze krizi de bunun en büyük göstergesidir. Fakat 1989 yılında soğuk savaş bittikten sonra ve 1990'lar da demir perdenin lideri SSCB'nin dağılmaya başlamasından sonra batı da Türkiye ABD'nin gözünde önemini kaybetmiştir ve artık ABD'nin Türkiye'ye hiçbir şekilde ihtiyacı kalmadığı yönünde bir fikir oluşmuştu.
Yani kısacası batı ya göre öküz ölmüş ortaklık bozulmuştu. Ama batı henüz şunun farkına varamamıştı doğru demir perde ortadan kalkmıştı SSCB yıkılmıştı ve buna pararalel olarak artık batının Türkiye'ye ihtiyacı azalmıştı fakat SSCB'nin yıkılmasıyla gelecekte yeni dünyanın merkezi olarak gösterilecek olan ve SSCB döneminde SSCB'nin petrol ihtiyacının %70'nin karşılandığı Orta Asya coğrafyası şekillenmeye başlamıştı ve bu taze coğrafyada şekillenen bütün devletlerin ırkı Türklerden oluşmaktaydı anlıyacağınız SSCB'nin yıkılması bir yandan Türkiye ye bir kapıyı kapatırken bir yandan da büyük bir kapıyı açmıştır.
Artık Ankara da bir şeylerin farkına vararak ve bu coğrafyada bir etken güç olma politikası üzerinde yoğunlaşmıştır. Fakat bu yoğunlaşma sırasında görülmüştür ki Türkiye'nin karşısında bu coğrafya da halen dolaylı yoldan etkisini sürdüren ve bu etkinliğini kaybetmek istemeyen bir Rusya 'nın varlığı söz konusu idi. Her ne kadarda Türkiye ve Rusya birbirlerine karşı iktisadi ve ticari ve her alanda dostça ve arkadaşça yaklaşsalarda söz konusu Orta Asya, Dağlık Karabağ problemi,nErmeni problemi ve Hazar Havzası yer altı kaynakları olunca iki devlette niyetlerini hiçbir zaman açıklamaktan çekinmediler. Fakat Türkiye medeniyet ve kültürel bağlardan dolayı Rusya'ya göre belki de bir adım önde idi.
Türkiye gerçekten bu konuda sürekli olarak aktif rol oynama yolunu izlemiştir ve bu cumhuriyetlere ilk etapta çeşitli ekonomik hatta cüzi miktarda askeri yardımlarda bulunmuştur bunun yanında bu cumhuriyetlere devlet adına okullar açılmış din adamları gönderilmiştir. Turgut Özal döneminde bu yardımlaren üst seviyeye ulaşmış ve bu cumhuriyetlerle çeşitli ekonomik entegrasyonlar söz konusu olmuş fakat bizim ülkemizde iş yapan değil iş yaptırılanlar sevildiğinden dolayı Turgut Özal ın esrarengiz ölümünden dolayı bişeyler rafa kaldırılmak zorunda kalmıştır.
Bir şeylerin rafa kaldırılmasında devleti dönem dönem yöneten hükümetlerinde büyük hataları da rol oynamıştır. Bunlara en büyük olarak Azerbaycan da yaşanan iç problemler sırasında Türkiye hükümetinin Azerbaycan da içişlere karışarak Haydar Aliyev'e karşı Elçibey i destekleyerek muhalefete destek vermesi Azerbaycan la beraber diğer devletlerde de yönetime karşı muhalefetlerin destekleneceği hissini uyandırdı ve hatta Özbekistan bu olaydan sonra Türkiye de hükümet tarafından okutulan kendi öğrencilerini burada Özbek yönetimine karşı muhalefet yanlıları tarafından eğitiliyorlar gerekçesiyle geri çağırmıştır. Bu tip olaylara baktığımız zaman ülkemizin yanlışı şu yöndedir bu ülkeler zaten yeni bağımsızlığını kazanmışlardı ve birilerinin ağabeyliğinden çok ciddi manada desteğine ihtiyacı vardır fakat bizim devletimiz bir ağabey gibi davranıp Azerbaycan da yönetimde söz sahibi olmak isteyince bu bütün bi coğrafya ya yansımıştır ve Türkiye nin kaybı çok büyük olmuştur.
Her ne kadar Orta Asya devletleri ile Türkiye arasındaki ilişkiler düzelme yolunda meğil alsa da zamanında yapılmış olan bazı hatalar halen Özbekistan örneğinde olduğu gibi kendini göstermektedir.Bu yakınlaşmalar bu tip olumsuzlukların yanında büyük olumlu durumlarda vardır örneğin bunların en büyüğü mega proje olarak adlandırılan, son yılların en büyük ve dünyanın 2. en uzun petrol boru hattı olan BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN boru hattıdır. Türkiye'nin bu petrol boru hattından geliri sadece %6,75 dir. Aslına bakıldığı zaman 1776 km lik bir hattın 1076 km sinin sizin topraklarınızdan geçip böyle bir mega projeden %6,75 pay almak ta dış politikada izlenen yolun başka bir düşündürücü tarafıdır. Bunun dışında Türkiye ile Orta Asya Türk dünyası arasında ticari, ekonomik,sosyal ve eğitim alanında etkileşimler ve her türlü alışveriş bu coğrafyada Türkiye devletinin yetkilileri ve özel girişimcileri vasıtasıyla da olumlu bir şekilde devam etmektedir.
Ayrıca bölgedeki en büyük siyasi kriz olan Dağlık Karabağ sorunu ve sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı da Türkiye ile Azerbaycan arasında koordineli bir hareket söz konusudur. Kısacası Türkiye haritasına baktığımız vakit Türkiye'nin etrafındaki soydaş ve dindaşlarıyla olan alakalarının ve ilişkilerinin kesilmesi için hristiyan alemi ciddi bir oyun peşindedir ve ilişkilerimiz hep baltalanmıştır geçmişe baktığımızda balkanlarla olan yakınlığımıza batı Trakya Türkleri Yunanistan'a bağlanarak, kuzey de Kırım daki Tatar kardeşlerimiz asimile edilerek yada şiddetle sindirilerek, KKTC siyasi olarak yok sayılarak, Arap yarım adasına İslam alemime inmek istediğimizde ise aramıza bir Fransız menşeili Lübnan sokularak bu zamana kadar sürekli bir birliktelik baltalanmaktadır.
Şimdi ise sıra Orta Asya ya geldi sanki.Yani sonuç olarak 1945 ten bu yana Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğuda tutarlı bir dış politika üretemediği gibi ekonomik açmazları bulunan Türk hükümetlerine bir uyarı yapılmalı
.Ekonomik gücü olmayan bir devletin uluslar arası ilişkilerde siyasal bir yaptırımı olmayacağı artık vurgulanmalıdır. Ermeni soykırım tasarısının bir araç olduğu,asıl amacın devletimizin egemenlik haklarını zedeleyici yönde girişimler doğuracağı noktasından hareketle biraz karikatürize,biraz da dramatize edeceğim şu sonucun kaçınılmazlığına dikkatimiz çekilmelidir.
100 milyonluk Arap ülkelerinin kendi aralarındaki problemlerden çıkış yolu bulamamaları ve çağdaş politikalar üretememeleri 2.Dünya Savaşı sonrası tam ortalarına kurulan Batı'nın Ortadoğu karakolu 3milyon luk İsrail'le baş edememe sonucunu nasıl doğurmuşsa, yeniden biçimlenen dünyada etkin bir siyasal yer edinemezse Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerin ortasına da 1,5 milyonluk Batı'nın Kafkas karakolu Erivan Ermenistan'ı çıkartılarak, Türkiye'nin yeni açmazlara sürüklenebileceği basite indirgenmiş bir abartı olarak nitelendirilmemelidir ve dikkate alınmalıdır.
UĞUR ERTAŞ
istanbul_34841@hotmail.com