Maalesef şu anda Türkiye'mizin içinde bulunduğu durum içler acısı. Ekonomik açıdan büyük sıkıntılar yaşamaktayız. Manevi yönden uğradığımız tahribat ise, bu sıkıntıların en büyüğü ve en tehlikelisidir. Esnafımız kan ağlamakta. Memurumuz, işçilerimiz, işverenlerimiz, sanayicilerimiz hakeza öyle. Devir, para kazanma devrinden çıktı, ayakta durabilme devri halini aldı. Piyasalarda aylardır, para dönmemesinden şikâyetçi herkes.
Manevi yönden yaşadığımız tahribat ise, bu saydığımız sıkıntılardan aşağı değil. Gençliğimiz ucu görülmeyen bir karanlığa sürüklenmekte. Uyuşturucu kullanımı orta okullara kadar düştü. Okul önlerinde ekmek arası uyuşturucu servisi yapılmakta. Çocuk aldırma , 14'lü yaşlara indi. Gençlik mutlu, huzurlu değil. Hep sıkıntılı, hep sinirli. Ülkemizde kavgasız, yaralamasız, bıçaklamasız geçen bir gün yok neredeyse. Yurdumuzda kapkaç, hırsızlık, gasp aldı başını gidiyor. 17 aylık bir masum bebeğe tecavüz edilmesini duyduğumuzda hepimiz kan ağlıyoruz, yüreklerimiz parçalanıyor, kabullenemiyoruz. Neden böyle oldu? Maneviyatımızın tahripler sonucu zayıflamasından. Yani Allah inancımızdan, Allah korkumuzdan uzaklaşmamızdan… Bundan 5 sene öncesine baktığımızda, bu saydığımız sıkıntılar bu kadar fazla mıydı? Hayır gayet azdı…
Pekiii. Bu 5 sene içerisinde ne oldu da böyle oldu? Bu 5 sene içerisinde İsrail, BOP projesini hayata geçirmek için düğmeye bastı.
BOP'un açılımı; Büyük Ortadoğu Projesi'dir. İsrail, Fas'tan Endonezya'ya kadar olan, 22 ülkeyi kendi sınırlarına dahil edip, burada Büyük İsrail devletini kurmak istemektedir. Bu isteklerini gerçekleştirmek için 2 yol izlemektedirler.
Yol 1: Savaş, katliam, zulüm.
yol 2: İşbirlikçi hükümetler ve medyalar ile birlikte, ülkeleri aç bırakmak, işsiz bırakmak, borca esir etmek ve maneviyatlarını zayıflatmaktır.
İşte Türkiye'mizde maalesef bu ikinci yol izlenmektedir. Bu konuyla ilgili daha gerilere gidersek, konunun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim.
Zamanında zulüm gören Yahudilere Osmanlı Devleti sahip çıkmış, onları Selanik'e yerleştirmiş. Güvenliklerini sağlamış. Fakat zamanla Yahudiler yine taşkınlıklarına başlamışlar. Ve bir gün Theoder Hertzel isimli bir Yahudiyi aralarında seçerek, borç içindeki Osmanlının hükümdarı olan Sultan Abdülhamit'in huzurlarına göndermişler. Theoder Hertzel, Abdülhamit'e ; "Bana Filistin dolaylarında bir karış toprak ver, Osmanlının bütün maddi sıkıntısını bitireyim" demiş. Sultan Abdülhamit'in verdiği şu iman, yürek dolu cevaba dikkat edelim lütfen!.. : "Benim şehitlerimin kanıyla alınan toprağımı, para karşılığı satmam mümkün değildir. Derhal burayı terk edin!..." . Ve bu cevap üzerine Theoder Hertzel uzaklaşmıştır. Bunun üzerine toplanan Yahudi konseyinde; Abdülhamit'i tahttan indirelim, Osmanlı'yı yıkalım, Müslümanlığı bitirelim kararı alınmıştır. Ve Haim Naum isminde biri bir doktrin hazırlamıştır.
Bu doktrin 4 maddedir:
Aç bırakmak
İşsiz bırakmak
Borca esir etmek
Maneviyatlarını bitirmek.
İşte Yahudiler, yüzyıllar önce aldıkları bu karar doğrultusunda, ağır ağır çalışarak, dünyanın para gücünü ellerine geçirmişler. Ve kutsal kitapları olan Tevrat'ın, hahamlar tarafından değiştirilmiş şekli olan Kabbala 'ya inançları doğrultusunda, Filistin'de, Irak'ta, Lübnan'da ve daha birçok Müslüman ülkesinde bu zulümlere başlamışlar. Neden Filistin? Çünkü hedefleri burada bulunan Mescid-i Aksa'yı yıkıp, yerine Süleyman mabedini inşa etmektir. Sonra da inançlarına göre çıkacak savaşta 5 milyar insan ölecek. Bunlar Büyük İsrail Devletini kuracaklar. Dünyada kalan insanların görevleri , onlara kölelik yapmak ve onların güvenliğini sağlamak olacaktır. İşte İsraillilerin Kabbala'ya inanarak oynadıkları oyun budur. Bunlar bunu inanarak yapıyor. Çünkü sonradan bozma kitapları bunu emrediyor.
Peki Türkiye? Türkiye'de ikinci saydığımız yol izleniyor. Yani Haim Naum doktrini uygulanıyor. Millet aç, perişan, işsiz. Herkes borçlu. Faiz denilen illet buram buram her yanımızda. İnsanlarımız kredi kartları ve kredilerle en az 3-4 sene borçlandırılmış. Maneviyat yıkılmış. Peki Amerika'yı dost edinen hükümetimiz ne diyor. "Amerikasız olmaz". "Bu bir medeniyetler çatışmasıdır. Bir tarafta batı medeniyeti ve bir tarafta da bizim tezlerini savunduğumuz medeniyet. Maalesef bizim medeniyetimiz yenilgiye uğramıştır" diyor…
AB'ye girebilmek uğruna, sırf AB istedi diye, bütün stratejik öneme sahip fabrikalarımız satılmıştır. Erdemir, Tüpraş, Telekom yok fiyatına peşkeş çekilmiştir.
AB'ye girebilmek uğruna, sırf AB istedi diye, homoseksüellerin resmi dernek kurabilme yasası çıkarılmıştır.
AB'ye girebilmek uğruna, sırf AB istedi diye, zina suç olmaktan çıkarılmıştır.
AB'ye girebilmek uğruna, sırf AB istedi diye, yabancıya toprak satışı başlamıştır. Ki bir ülke için en önemli hususlardan biri budur. Eminim ki Sultan Abdülhamit'in kemikleri sızlıyordur. Şehit kanlarıyla yıkanan toprağımız, çıkan kanunla herkese satılabiliyor artık.
Yine AB'ye girebilmek uğruna, sırf AB istedi diye, memleketimizde domuz tesisleri kurulacaktır.
Allah aşkına soruyorum sizlere. Biz AB'ye mecbur muyuz? Ne yaparsak yapalım AB bizi alacak mı sizce? Yahu bizim atalarımız 600 sene boyunca tüm dünyayı yönetmişler. Ve bütün dünyada huzur varmış, mutluluk varmış, saadet varmış. Zulümle değil, işbirlikçilerle değil, İslamla yönetmişler. Bir zamanlar Firavun varmış. En büyük kuvvet oymuş. Sonu ne olmuş. Deniz ikiye ayrılmış. İçinde boğulmuş. Buradan tek kuvvet ve kudret sahibinin Allah olduğunu anlıyoruz. " Siz onları dost edinseniz de onlar sizi dost edinmezler. Ta ki onların dinine girinceye dek" Bu ayet bizlere Amerika'dan İsrail'den dost olmayacağını göstermiyor mu? Sadece bu ayet, işbirlikçilerle bu işin çözülemeyeceğini anlamamıza yeterli değil mi?...
Amerikasız, İsrailsiz, BOPsuz, BİPsiz, zulümsüz, gözyaşısız, saadet dolu bir TÜRKİYE dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…
Kadir Uzun/Yeni Ufuk Gazetsi/Basından Seçmeler