Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilere yönelik attığı güçlü adımlar, hayatta kalma konusunda endişelenen Türk aleyhtarı Ermeni silahşörlerin aklına; "Aslan ormanın en güçlüsüdür, ama hayatta kalan hep bukalemun olur" Çin atasözünü getirmiş olmalı ki, bugüne kadar Türklerden çok Ermenilere onanmaz zararlar veren bu insanlar, şimdi bukalemun misali, bulundukları yer ve zamana göre renk değiştirme kabiliyetlerini geliştirmeye çalışıyorlar, ancak izledikleri yol her zamanki gibi etik değil.
Türkiye'nin, uzun yıllar Ermenistan halkına yönelik yaklaşımları bir yana, son dönemde yaşanan Rus-Gürcü gerginliğiyle bölge için daha bir önem kazanan "Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu" önerisi, rahatsızlık duyan çevreleri değişik olduğu kadar anlaşılmaz arayışlara sevketti.
Erivan'daki Soykırım Müzesi ve Enstitüsü direktörü Hayk Demoyan tarafından bazı gazete ve dergilere verilen mülakatlar doğrultusunda, "Atatürk'ün kahramanlığını belgeledik" başlığı altında yayınlanan haberleri okuduğumuzda, Ermeni soykırım iddialarının bu kez sahte bir iyimserlik havasında pazarlandığını anlamakta geç kalmıyoruz.
Son zamanlarda Türkiye'deki siyasi gelişmeleri önyargılı bir bakış açısıyla işlediği görülen The Economist Dergisi'nin, "Modern Türkiye'nin babası Kemal Atatürk, I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yüzlerce Ermeni kadın ve çocuğu, Osmanlı kuvvetleri tarafından toplu olarak katledilmekten kurtardı" ifadelerinin yer aldığı yazısı da, Demoyan'ın topladığı hikayelerden biri üzerine kurgulanmış.
Erivan'daki soykırım müzesinin müdürü Demoyan'ın, iddialarına dayanak olarak lanse ettiği belge ise, Norveçli misyonerlerin hazırladığı bir dergiden ibaret. Misyonerlerin Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere bağımsızlık fikrini nasıl aşıladıklarını, yönetime karşı ne gibi kışkırtma faaliyetlerinde bulunduklarını, hatta zamanında bazı misyoner okullarının nasıl ayaklanma merkezi ve silah deposu olarak kullanıldığını dikkate alırsak; misyonerlerin kaleme aldığı bir hikayenin, ne derece kayda değer olduğunu da anlayabiliriz.
Nitekim tarihçiler Fransız ve İngiliz arşivlerinin, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'yı paylaşma planları yapan bazı devletlerin Ermeni nüfusunu silahlandırdıklarını, batılı misyonerlerin Ermenileri Katolik ve Protestan yapmak için çalıştıklarını, Ermenileri Osmanlı devletine karşı kışkırttıklarını, Ermenilere silah gönderilerek, Ermeni gönüllüden oluşan bir ordunun Fransız işgali altındaki bölgede kurulduğunu belgelendiğini ortaya koymuşlardı. Aynı şekilde, Amerikalı tarihçi Justin McCarthy de, gerçekleri yansıtmayan misyoner raporlarının, yabancı gazeteciler tarafından kullanıldığına dikkat çekmişti.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ismini kullanarak soykırım iddialarını kanıtlamaya çalışanlar unutmamalıdırlar ki, maksatlı hazırlanan yazı ve kitapları belge diye ortaya atarak bir milletin tarihini karalamaya çalışmak, o milletin ulusal değerlerini küçümsemek, alay etmektir. Bu tür gayretler sadece, Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin gelişmesi için harcanan yoğun çabaların sonuçsuz kalmasını arzu eden çevrelere hizmet edecektir.
Dolayısıyla, bir mülakatında "Nefret ve kin aşılayan söylemlerden uzak durulmasını telkin ediyorum" diyen Demoyan'dan, her iki tarafın da savaşta yaşadığı acıları objektif belgeler aracılığıyla dile getirerek, emperyalizmin kurban olarak seçtiği Ermeniler üzerinde oynanan oyunları neşretmesini beklerdik.
Elbette ki, insanoğlu için değişen koşullara uyum sağlamak, ortaya çıkan değişim ve kaydedilen gelişmelere karşı vakit kaybetmeksizin hareket tarzını belirlemek önemlidir. Ancak bunun için Türk ve Ermeni halkını incitmeden, yakınlaşmasına vesile olacak daha ciddi, doğru ve ahlaki argümanların ön plana çıkarılması gerekiyor.
A C T U E L
Tansu PEKER
tansupeker@lactuel.be