Gün geçmiyor ki tarihin karanlık bir sayfası daha aydınlanmasın…
Haber haftalık Flaman dergisi Knack kaynaklı ve çok yeni…
***
Habere göre üç yıl önce araştırmacı bay Jean-Paul Mulders Brüksel’de Gastapo Mahzenlerini ziyaret etmiş.
Tam da klase edilmeden*önce.
***
Çok uzun yıllardan beri Brüksel’de yaşayan bir kişi olarak merakımı çekti…
Konunun tarihi ile ilgili bir makale görünce hemen okumaya koyuldum…
***
Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşından Brüksel işgâl altındaydı…
Gestapo karargâhını barındıracak bir bina aramaya koyulur…
Sonunda komutan buraların sırasıyla Brüksel’in o meşhur caddesindeki 453 ve 347 numaralı binalar olmasına karar verir…
Zira burası on iki katlı olup Brüksel’in en yüksek binalarındandır ve kente kuş bakışı bakmaktadır…
Bu özelliklerinin dışında modern ve konforlu oluşları da önemliydi.
Aynı şeyi mahzendeki işkence odaları için söylemek mümkün değildi, doğal olarak…
İşgalci Alman nazilerinin şüphelendiği Brükselliler buralara getirilip ifadeye çekiliyorlarmış…
Mekân o denli kötü tanınmış ki bütün kentliler bir gün buraya düşmekten korkar olmuşlar…
Bazı kişiler bu mekânın duvarlarına tırnaklarıyla veya sivri cisimlerle kayıtlar düşmüş veya isimler yazmışlar.
Bu mahzenler günümüzde özel dairelerin bodrum katı olarak kullanılıyormuş
***
Gestapo’nun bu binasına ilişkin başka bir tanıklık daha varmış…
Royal Air Force’ta (Kraliyet Hava Kuvvetleri) pilot olarak görev yapan bay Jean de Selys Longchamps, 20.01.1943’te Courtrai ve Gent kentleri arasındaki demiryolu tesislerini bombaladığını, yardımcı pilotuna İngiltere’ye dönmesini söylediğini ; onun ise cesur bir plânı uygulamak için Brüksel’e, uzun zamandan beri hayal ettiği babasının işkence gördüğü Gestapo mahzenlerine saldırı düzenlediğini, şehri çok iyi bildiğini, 20 mm.lik dört topuyla binaya dalış yapıp ateş ettiğini ve en yüksek rütbeli Almanlardan biri olan bay Muller’i öldürdüğünü açıklamış.
Selys İngiltere’ye döndüğünde çok büyük boyutlu bu olay amirlerinin hiç hoşuna gitmemiş ve kendisini tenzili rütbe ile cezalandırılmışlar…
Öyle olsa da aynı olayın Brüksel halkının morali açısından sembolik değeri çok büyüktü…
Bu Almanların yenilebileceğinin kanıtıydı.
Binanın girişine pilotun büstünün heykeli konulmuş ve heykelin öncephesine kahramanlığı anımsatan bir plaket yerleştirilmiş.
Bu saldırıdan sonra, Gestapo savaş bitimine kadar Rezidans Queen’ e taşınmış.
***
Peki bu mahzenlerin klase edilmesi ne anlama geliyordu?
Bu vahşetin Belçika’da yaşandığını ve tekrar yaşanabileceğini unutmamak gerekiyordu da ondan…
Zira insanlar çok çabuk unutuyorlar…
Binalarının değer kaybedeceği korkusuyla apartman dairesi sahipleri mahzenlerin klase edilmesini istemiyorlarmış.
Geçmişine sahip çıkmayanın geleceği de olmazmış.
Bahsettiğimiz olay ise antik felan değil, topu topu 73 yıl öncesine ait…
***
Sonunda Brüksel Hükûmeti nihai kararını verdi ve mahzenleri klase etti.
Mülklerden sorumlu Brüksel Bölge Başbakanı Rudi Vervoort’a göre bu tanıklıkların potansiyel olarak neredeyse arkeolojik değeri var, bu nedenle nihai koruma kararı alındı.
Zira bu binaların maddi değerleri dışında eşsiz unutturmama, hafıza (bellek) tazeleme, hatırlatma fonksiyonları da var…
***
İnsan dedikleri narin bir çiçek…
Mahzenlerde değil, açık havada, güneşte, özgürlükte gelişecek…
Yakup Yurt ©
Brüksel, 20-01-2016
Sözlükçe :
- Klase etmek : Anıtlar Yüksek Kurulu aracılığı ile Devlet koruması altına almak. Devlet bunu önde ilân eder, sonra da tescil eder. Yapılacak işler ve restorasyon çalışmaları Yüksek Kurul’un ön izine tabidir.
- Avenue Louise : Brüksel’de place Louise ile La Cambre Korusu arasındaki ortadan tünel geçen, sağından ve solundan trafiğin işlediği, çok geniş, lüks otellerin ve yüksek standingli dairelerle lüks tüketim maddeleri satan mağaza ve kuruluşların bulunduğu bir semt.