Merhabalar Gündem gazetesinin değerli çalışanlarına merhaba..
Yorucu bir iş yoğunluğunun bitiminden hemen sonra kendimi eve zor attım. Dinlenmenin en iyi yolu benim için okumaktır. Geçtim bilgisayarımın karşısına ve dünyada neler olmuş, neler bitmiş şöyle bir göz attım.
Nedense hiç iç açıcı şeyler okuyamıyor insan. Ya ben çok karamsarım, ya da dünya hiç de iyiye gitmiyor.... Bir o kadar da çelişki var. Irak'ta ölen elli kişinin haberini okurken fotoğraflara bakıyorsunuz bir acı bir koşuşturmaca. Ama aynı saatlerde dünyanın başka bir yerinde servetini ikiye katlayan bir insanın şampanya patlatmasını seyrediyorsunuz....
Ne olcak dersiniz sizce bu insanlığın hali? İnsani insana öldürten yine insan. Bir başkası yaptırmıyor bunu. Önce dostuz diyor, sonra onu hiç olmadık bir şekilde ipin ucunda sallıyor...
Avrupa demokrasi diyor insan hakları diyor, ama en ölümcül silahları üretip satmaktan da geri kalmıyor. Kendi insanları üzerinde bile biyolojik silah denemekten çekinmeyen Amarika her zaman ben adaletim diyor ama, yıllardır göz göre göre Orta-Doğu'nun, Latin-Amerika'nın kanını emiyor. Afrika'da insanlık dramı yaratan yine bu sözde medeni devletler değil mi?
Boşuna dememiş Mehmet Akif "Medeniyet dediğin tek disi kalmış canavar" diye..
Bu tabloya çok ama çok üzülüyorum. Sırtında cepheye cephane taşıyan kadınları düşlüyorum. Kurtuluş savaşında....
Günümüz Türkiye'sinde de estetik için ülke ülke gezen kadınlar ve de kendini ikinci sınıf gören, haklarından vaz geçmiş ne benliğini bilen, ne de kimliğini yaşayan kadın kitleleri.....
Bir yerde okumuştum. Kurtuluş savaşı ve Çanakkale savaşlarında neredeyse Üniverste ve Liseler'de okuyan gençlerimizin tamamı şehit olmuş. Ama bugün günümüz Türkiye'sine bakıyoruz "şarap sever, magazin kültürü hayranı, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığındaki yeni bir nesil var ortada"....
Evet sayın Editor; acaba ben mi çok karamsarım, yoksa içinde yaşadığım yüzyıl mı kötü?
Evet bende Belçika'da yaşayan bir gencim. Daha geleli çok olmadı ama. O kadar büyük hayal kırıklığı yaşadım ki, sizlere anlatamam. Ekonomik anlamda değil elbette. Sorun daha çok kültürel anlamda. Bugün için o Emil Zola'ların, Jean Jac Rousso'nun Avrupa'sından eser yok. Sanki Rönasans devri eski Gotik tarzı binaların mimarise takılıp kalmış. Hep okurduk. Buram buram Orta-Çag kokan Avrupa sokaklarında insanların naıil bir bilgi evrimi gerçekleştirdiğini. Sanatın ve edabiyatın ne kadar değerli olduğunu. Tarihin güzelliklerini, insanların yüzlerindeki gülümsemelerle nasıl yaşadıklarını. Ama herşey kitaplarda kalmış. Ne kültür kalmış, ne de üreticilik. Her sey yerini sermaye piyasasının, yani kapitalist sistemin şimdiki adıyla emparyalizmin o hoş olduğu zannedilen ve hiç bir sanatsal niteliği olmayan, sadece holdinglerin patronlarını zengin etmeye yarayan gökdelenlere bırakmış. Ve nice sonra anladım eski binalara neden bu kadar özen gösterdiklerini. Biliyorlar ki sanatsal değeri olan bu binaların yerlerine yeni bir sanatsal yapı artık gelmiyecek....
Fikret Kızılok'u dinliyorum. Belkide ondan karamsarım sayın Editor. Bazen çok değil 20-30 yıl öncesine bakıyorum. Fotoğraflarla bakıp kısa yazılar okuyorum yaşlı insanlarla sohbet ediyorum. Öyle güzel anlatıyorlar ki, o zamanları. Herşeyin ne kadar değerli olduğunu, sevginin, saygının ne kadar yaşanabilir olduğu ve ne derece yoğun olduğunu öğreniyorum. Bir de kendi yaşadığım yıllara bakıyorum.
75 yaşındaki yaşlı nine İsabelle bana bakıyor ve sanki aklımdan geçenleri okuyor. Benim de içimde esrar bağımlısı, psikolojisi bozulmuş, yaşamak adına hiç bir nedeni olmayan, yaptığı herşeyi prestij için yapan, ne milletine sahip çıkan ne de kendi gibi olabilen, süslenmekten ve giyinmekten başka bir şey düşünmeyen, marka meraklısı, üretmekten, keşfetmekten aciz, okumayan, edebiyat nedir bilmeyen, kalem yerine sigara, volkman, çakı taşıyan zamane gençleri geliyor aklıma...
Fikret Kızılok'u dinlerken düşünüyorum. Nerde o eski enerjik yaratıcı kuşaklar, nerde 2000'li yıllaıin zamane gençliği....
Sevgili editor galiba ben fazla karamsarım. Ne dersiniz?. Yazımı okuduğnuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla
Kurtuluş Akın