Türkçe’de içinden çıkılması zor, çetrefilli durumları betimleyen hoş bir deyiş vardır : « Ayıkla pirincin taşını »...
Yoksa pilava kaşık sallarken dişinizi kırabilir, çok zor durumda kalabilirsiniz !
Belçika’da durum pek farklı değil.
***
13 Haziran genel seçimlerinden beri hükümet kurulamıyor.
Kuzey-Güney arasında güven krizi yaşanıyor, arzulanan diyalog bir türlü kurulamıyor.
Flamanya’yı simgeleyen milliyetçi N-VA ile Valonya’yı simgeleyen sosyalist PS uzlaşamıyor.
***
Geçen Pazar günü Fransızca yayın yapan RTL televizyon kanalı muhteşem bir performans sergiledi.
Flaman Bölgesinin önde gelen siyasetçilerini ve filozofunu bir saat boyunca Fransızca dilinde tartıştırdı.
Flamanlar izleyenlere Fransızca olarak « Frontière linguistique » tabir edilen « Dil sınırının » ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştılar.
Kısacası bizim coğrafi bölgemizde oturanlar bizim dilimizi bilmek veya öğrenmek zorunda dediler.
Hatta filozof olan beyefendi tatillerini Fransa’da geçirdiğini ve tatili esnasında kedisiyle bile Fransızca konuştuğunu söyleyerek herkesi gülümsetmeyi başardı...
***
Seçimlerin bölgesel büyükleri, yani N-VA ve PS, önderliğinde dört aydan beri yürütülen müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı.
« Uzlaşmalar ülkesiyim » diye hava atan Belçikalılar bu kez uzlaşmama konusunda uzlaştılar !
« Gebersin Belçika » diyen « Cumhuriyetçi » N-VA « küçük çocuk oyunlarına » son verme kararı aldı.
İstifa mektubu Kral Albert II’ye sunuldu.
Kral şimdi Laeken Şatosunda kara kara düşünüyor ve « Zor dostum zor sevilmeden sevmek » şarkışının Brabanson versiyonunu dinliyor olmalı...
***
Programları 180° zıt olan partilerin uzlaşmasını ben şahsen beklemiyordum.
Bana göre siyasi partilerin de iradelerini aşan daha sinsi bir oyun oynanıyor...
Belçika globalleşme sürecinin dışında bir ülke değil.
Berlin Duvarının yıkılışından beri tek kutuplu hale gelen ve kapitalist globalleşme revizyonuna sokulan günümüz dünyasında roller yeniden belirleniyor.
Ve Belçika’da mevcut sosyal hukuk sistemi bazılarını rahatsız ediyor.
Dolayısı ile aşırı bulunan sosyal hakların kırpılması, törpülenmesi gerekiyor.
İşsizlik ödenekleri, çocuk paraları, emekli maaşları tehlikede tehdidiyle korku ortamı yaratılıyor.
AB’nin başkenti Brüksel’de 80.000 kişi boşuna yürümedi geçen hafta...
Medya destekli bir dramatizasyon operasyonu yürütülüyor.
Niyetleri kanseri gösterip vereme razı etme.
Yani olan yine gariplere, fakirlere olacak ; orta sınıflar yavaş yavaş erimeye bırakılacak, tuzu kuru mutlu azınlık hep aynı « uluslararası rekabet », « prodüktivite » teraneleriyle gününü gün etmeye devam edecek...
Dünyanın her yerinde olduğu gibi.
Yani yaşasın küreselleşme, yaşasın global düzen.
Düzen belli, düzülen belli, düzenbaz belli değil.
Hep iktisat deyimleri arkasına saklanıyor.
***
Bunlar bence gelecek 20-30 yıllık dönemin ön hazırlıkları.
Geleceğin kaç bölgeli olursa olsun, Belçika coğrafyasında iyi eğitim almış, geçerli bir diploma veya mesleği olan, çok dil bilen, sağlıklı, seyahat etmeyi seven, çok kültürlü ortamlara uyum sağlayabilen, paraya tapan insanlardan oluşan mutlu bir azınlık olacak.
« Demokratik ve çoğulcu » bir ülkede yaşadığına inandırılan mutsuz çoğunluk aynı uzlaşmaz beceriksizleri seçmeye devam edecek ve güdük sosyal yardımlarla yaşamını sürdürmeye çalışacak.
Göstermelik seçimler yapılarak çoğulculuk inancı devam ettirilecek...
Ve böylece paranın diktatörlüğü iyice yerleşecek.
İnşallah yaşlandıkça kötümserleşen ben yanılıyorumdur...
Yakup Yurt (c)
Brüksel, 05 Ekim 2010