MAKAMIM, ETİKETİM, DERNEĞİM, MESLEĞİM… BEN SANA KÖLEYİM !
SEN OLMAZSAN BEN NEYİM?
Mehmet Akif hastalanmış, yatağına uzanmış yatıyordu. O sırada boylu poslu, şık kıyafetli bir kişi ziyaretine gelmiş. Adam içeri girince, Akif yardımcısına işaret ederek bacaklarını toplamasına yardımcı olmasını istemiş ve daha saygılı bir duruş almıştı. Hal hatır safhasından sonra, adamın uslubuna ve konuştuğu konulara bakan Akif, yardımcısına işaret etmiş: "Bacaklarımı uzatabilirsin"
Kişilik gelişimini tamamlamamış, karakteri oturmamış, haz ve hırsları şahsiyetlerinin önüne geçmiş, kendini ıspatlamaya çalışan, ikili- üçlü ve daha çok kişilik tipi taşıyan, farkedilmek isteyen, kendini gelişmiş sanan, sözüm ona bir "elit" tabaka oluşmuş Belçika Türk toplumunda. İdari mekanizmada bulunan eksik donanımlı, iteleyerek öne itilmiş, her yönüyle hafif şahsiyetler.
On yıl öncesine kadar isimlerin önüne konulan sıfatlar farklıydı: Kayserili Hasan, Trabzonlu Temel, Maraşlı Ökkeş….
Sonra biraz geliştik, çıtayı yükselttik, sınıf atlar gibi olduk ve unvanlarımız da farklılaştı:
Kırmızı BMW'li Ali, Sarı Minibüslü Osman, falan yerde dükkanı olan Dursun vs…
Ve gelişimimizi tamamlamak üzere olduğumuz şu zamanlarda ise resmi etiket daha moda ve itibarı daha da yükseltiyor. Mesela belediye başkan yardımcısının amcasının oğlu, falanca milletvekilinin akrabası, başbakanla iftar yemeği yemiş olan birinin tanıdığı, vs…
Sırtlarını bir yere dayayarak etiket alma fırsatı bulamayan kişilere de bir çözüm yolu var: Falan hocanın damatı, falan hacının gelini, müşteşarın en çok sevdiği kişi, iş adamı, iş kadını, basın danışmanı, cenaze nakil fonu koordinatörü, vs…
Etiket bol nasılsa, üzülmeyin ! Herkese yetecek kadar var !
Böyle bir fırsatınız da yoksa tek bir yol kalıyor: bir dernek kurmak ya da kurulu bir derneğe üyelik. Bunun bir federasyon ya da vakıf olması tavsiye edilir. Ne de olsa prestiji yüksek. Şu etiketin güzelliğine bir bakın ; Belçika "Bilmem Ne" Federasyonu, Halkla İlişkiler Departmanı, Basın –Yayın ve Dış İlişkiler Danışmanı ve Başkan Yardımcısı. Söylemesi bile kolay değil. Daha ne olsun !
Ancak bu saygın ve hatırı sayılır kişileri yabana atmamak gerekir. Zira milletvekili, bürokrat, böyük(!) adamlar tanırlar. Bakanlarla teklifsiz konuşurlar. İnanmazsanız basından takip edin. Fotoğraf karelerinde sırıtık suretlerini görürsünüz. Yani aktiftirler. Onlarla uğraşamazsınız. Size yaşamı dar ederler. Bütün kapılar yüzünüze kapanır, işinizden, aşınızdan olma tehlikesi vardır. Onların en az iki kişilikleri vardır. Dışarda elit, evde tarzandırlar. Ama bunu siz anlayamazsınız, kendilerini saklamakta o denli ustalaşmıştırlar.
Toplumun çocuklarına gelecek hazırladıkları iddiasıyla yola çıkarlar ama, kendi çocukları onlardan kaçar. Ölene kadar başkandırlar. Sadakatları etiketleri alınıncaya kadar devam eder. Tartışılmazdırlar. Yani, iki kere iki dört eder.
Aslında onlar kendilerini topluma adamış, yüce şahsiyetlerdir. Değerlerini anlamak gerek.
Hayal dünyalari çok gelişmiştir, onun için reel uygulamalarla pek uğraşmazlar.
Ancak geri kalmış, gelişememiş, idare edilmeye muhtaç, gariban toplumumuzun da onlara söyleyecekleri var elbette !
Artık rol yapmanıza gerek yok ve tiksiniyoruz. Bu toplum aptal değil, herkesi çok iyi tanıyor ve kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Kendiniz olun biraz. Hırslarınızı, egolarınızı, inatlarınızı kişiliğinizin önüne koymayın. Her fotoğraf karesinde sırıtmayın lütfen. Bir kez olsun yüzleşin kendinizle. Bukalemun gibi olmayın. İnanın çok daha mutlu olursunuz.
Mevlana'ya kulak verin: "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol".
Bu kişilere karşı iki davranış biçimi sergilenebilir:
Ya onların beklediği gibi "hoş methiyeler"sıralamak: "Sen neymişsin, sensiz olmaz, senden iyisi yok. Senden fedakarı yok, senden bilgilisi, beceriklisi yok. Sen bizim için bir lutufsun. Harikasın. Müthişsin. Şöylesin böylesin,…" diyerek biraz 'riyakar' tavır takınmak. Ya da Akif gibi "bacaklarınızı uzatmak"
Bence, en iyisi " Uzatın bacaklarınızı ! "
Saygılarımla !
Sebahattin YILMAZ
22/01/2010, Maasmechelen