Cumhuriyet’in kurucusu büyük insan Atatürk, Kurtuluş Savaşı`nın başarı ile kazanılmasının hemen sonrasında modern, çağdaş bir Türkiye`nin kuruluşu için harekete geçmiş ve o ünlü deyişi ``Hayatta en hakiki mürşit ilimdir`` diyerek, çağdaş değişimin ne olduğunu açıkça ilan etmiştir. ``Akıl ve mantık, ilim ve fen kalkınma da bizlere rehber olacaktır” diyen Atatürk o ünlü nutkunda; `` Efendiler, bu konuşmamla milli hayatı son bulmuş farz edilen büyük bir milletin istiklali nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve modern bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım`` diyerek bitirmiştir.
BİLİMSEL DEVRİM...
16 yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Avrupa`da gerçekleşen bilimsel devrimin dışında kalmıştır. Ne yazık ki bilgi üretmek yerine sadece değişimi uzaktan seyretmekle yetinmiştir. Bilimsel devrimin dışında kalmanın bize bedeli 300 yıl geride kalmamızın adıdır. Kepler, Descartes, Copernicus, Galileo, Newton, Bacon gibi bilim adamlarının başlattığı bilimsel devrim Aristo fiziğini, İbni Sina ve Galenos tıbbını gerilerde bırakıyor. Bilimsel devrim aslında insanlık adına yeni fikirlerin bilimsel düşüncenin yaygınlaşması aydınlanmanın adıdır.
Aydınlanma, insanlığın yüzyıllardır içinde kaldığı karanlıktan çıkışıdır. Aydınlanma din ve bilim çatışmasındaki gerçeğin ortaya çıkması demektir. Osmanlı İmparatorluğu bilimdeki gelişmeleri göremedi karanlığın içinde kalmanın adını sayıkladı, Galilleo`dan bile haberi yoktu, bilgi üretmek yerine sadece seyretti, çok güçlüydü, güçlü bir orduya sahipti ama bu yetmiyordu. 17. asırdan sonra bilim üretmenin sağladığı üstünlükle Bilim Dünyası. Avrupa’nın eline geçti. Türkiye Atatürk`ün sayesinde ancak bu değişime kavuştu. Fakat ne yazık ki bu gecikmenin hala ülkemizdeki sancıları devam ediyor. Yeniden yaratılmak istenen Osmanlı ruhu ile, Osmanlı`da var olan okullar Arapça dili dini okullar (İmam hatipler), medreseler, saray okulları gibi,ş imdi eğitimdeki anlamsız değişim süreciyle yeniden yaşatılmak istenmektedir.
Osmanlı`da modern bilim eğitim süreci Hendesehane (1735) ve 40 yıl sonra açılan mühendishane-i Bahri-Hümayun`ün kuruluşu kabul edilir. Gelenbevi İsmail Efendi, Hüseyin Rıfkı Tamani bu okulların hocaları arasındadır. Piri Reis, rasathane kuran Takiyyüddin Efendi, Şemşettin Itaki, Katip çelebi, Şanizade Ataullah Efendi ilk anatomi kitabını yazmıştır. Salih Zeki Bey, 19. asırda modern matematiğin kitabını yazan ve bunun eğitimini veren zattır. Bütün bu değerlerin o yıllarda Osmanlı`ya yansımasını söylemek ne yazık ki mümkün değil. O yıllarda padişah sultasının tek inandığı bilim değil ordu ve inanılmaz servetti. Orduya hakim olmak onlar için farklı bir heyecandı, para vardı, yeniçerileri isyanlardan alıkoymak için yığınla harcanan para, Osmanlı ordusuna hazinenin varlığıyla hakim olmak ve dinsel kültürün egemenliği o yıllarda bilim ve aydınlığın önüne geçiyordu. Osmanlı`da gerçekten bilime değer veren çok önemli insanlar yetişti, fakat arzına çalıştığım gibi, dönemin padişahlar sultası nedense bilimden rahatsız oldular, dinsel gücü arkalarına alarak sistemin içinde olmaya çalıştılar. Şimdi bunun yansımalarını şu anda sisteme hakim olan zihniyetin, yeniden Osmanlı`yı yaşatmaya çalışmalarındaki gayretleri içinde görmek mümkün. İşte MUHTEŞEM YÜZYIL masalındaki sergilenenler. Eğitim bilim ve kültür yapılanmasından yoksun kalmış bir halk, şimdi bu dizi ve buna benzer dizilerdeki sergilenenlere baktığında, içinde olduğu felaketin hala farkında değil. Yukarı da arzına çalıştığım yazımda, Osmanlı bilim adamı yetiştirmiş, ancak ne yazık ki din eğitiminin arkasına sığınan mollalar, softalar ve medrese kültürünü topluma başka düşüncenin altında getirmeye çalışanlar, saray haremlerindeki yaşamlarından vazgeçmeyerek, şimdi yansıtılmaya çalışılan din kültürünü yerleştirmeye çalışmışlardır.
Anatomi, matematik ve tıp ilmine emek vermiş nice değerli ilim insanlarımız, sarayın gölgesinde kalarak sadece bugün isimleriyle yaşatılmaya çalışılmaktadır. Osmanlı dönemimde bu değerlerimize olanaklar sağlanmış olsaydı, şimdi Türkiye dünyada bilime yön veren ülke olacaktı. Ama halka hala MUHTEŞEM YÜZYIL ve buna benzer hiç bir kültürel getirisi olmayan diziler seyrettirilirse, ülkenin gelecekte yaşayacakları çağdaş devrim değil dinsel devrim olacaktır.
BİLİMSEL MİRAS KALMADI...
Osmanlı`dan bugüne kalan bilimsel bir miras yok artık, sadece bilimsel miras olarak din eğitimi kaldı. Onu da biz siyasetin içinde güdülmüş toplum etkileşiminde kalan halka yutturmaya çalışıyoruz. Yani Allah`la halkı kandırmanın adı desek daha doğru olacak. Dinin bile saygınlığını siyasetin içinde yok ettiğimizin farkında değiliz. Osmanlı`da şeyhülislam`ın bilime karşı takındığı tutum ``Bilim devleti harap ediyor `` sözleri o dönemde bilimsel değerlerin nasıl yalnız kaldığını göstermiyor mu?
Kitap basmaya Avrupa`dan 250 yıl sonra başlamışız, ama ne hikmetse 18 yüzyılda sadece 90-100 kitap bile basamamanın nedenlerini bu topluma anlatamıyoruz neden? Çünkü hala kendini yönetenleri sorgulamaktan korkan bir toplum haline getirildik de ondan. Şimdi Atatürk Orman Çiftliğinde (AOÇ) 3000 ağacı keserek, oraya yeni bir Osmanlı Sarayı yaparak, kuzu gibi uyuyan toplumu oradan idare etmenin hayalini yaşayanlara bunu sorsak, acaba ne yanıt verecekler merak ediyorum.
Yoksul halkın parasını buraya harcayarak kendilerine saray yapanları kim hangi cüretle sorgulayacak acaba?
İfade özgürlüğünden söz edenlerin, ülkeyi çağdışı bir anlayışla nereye sürüklediklerini kim nasıl sorgulayacak dersiniz?
Kendi anayasasını kurmaya çalışan bir siyasal zihniyetin, bilimsel değerlerin dışında inanç siyasetinin uykusuna yatırdığı bir toplumun, bilim ışığında çağdaş değişim anlayışı içinde. Atatürk devrimlerini sözde değil dolaysız özde yaşayacağına inanmıyorum.
Türkiye 2013 ve daha sonrası senaryolarıyla adım adım dinsel devrime sürükleniyor.
Prof. Dr. Levent Seçer