Haberin yayım tarihi
2014-11-29
Haberin bulunduğu kategoriler

BİNDİK BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE.

YARGI MENSUPLARINA SEYYANEN VERİLEN 1155 TL BENİ 1989 YILINA GÖTÜRDÜ. BAKIN; 1989 MART AYINDA NE OLDU?.

Enflasyonun yüksek olduğu o yıllarda hükümet memura Ocak ayında yüklüce bir zam yapar.

Memurda bu zamma sevinirdi.

Yine hükümet Ocak ayının ilk 15 gününde A`dan Z`ye bütün temel mal ve hizmetlere de zam yapardı.

Çünkü bu kadar yüklüce zammı ancak böyle finanse edebilirdi.

Çünkü hükümet bütçede karşılığı olmayan parayı veriyordu memura. O parayı vermek içinde elinde tek silah "Gaza, beze, tuza zam yapmaktı". Gelenek böyleydi. Yani hükümet sağ eliyle verdiğinin daha fazlasını sol eliyle alıyordu. Bütün temel mal ve hizmetlere yapılan bu zamlarda vatandaşın sofrasına daha yüklüce enflasyon, daha dayanılmaz hayat pahalılığı olarak dönüyordu.

Yüksek enflasyon herkesten önce dar gelirliyi, sabit gelirliyi ezer. Çünkü onların geliri "sabittir". Onlarının gelirini artırmak, başkalarının iki dudağı arasındadır. Böyle olduğu içinde "hayat pahalılığında" her daim onlar öncelikle zarar görürler.

1989 yılında Merhum Özal Başbakan ve Mart ayında da yerel seçimler var. Özal iktidarı döneminde de enflasyon çok yüksek, hayat pahalılığı milleti kırıp geçiriyor. Diğer iktidarlar döneminde uygulandığının aynısını Özal`da yapıyor. Ocak ayında memura, işçiye zam, ocak ayının 15`ine kadar bütün temel mal ve hizmetlere yeniden zam. Bütün fasit daire aynen Özal iktidarında da devam ediyor.

Yerel seçimlere doğru halkta hoşnutsuzluk başladı. Özal, işçi ve memura yeniden hatırı sayılır bir zam yapmazsa oyda yok denmeye başlandı. Eski siyasi liderlerinde 1987 yılında yasağı kalkmış, onlarda inanılmaz popülizm yapıyorlar. Onlarda "Siyasi Demagoji" İbadullah. Yerel seçimler arifesin de öyle bir beklenti oluştu ki;  Özal, kamu çalışanı işçi ve memura yüklüce bir zam yaparsa, vaziyet kurtulacak; aksi takdirde "seçim hezimeti" kaçınılmaz.

1989 yılının Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde bende Anavatan Partisinden Belediye Meclis adayıyım. Yakın bir akrabamda Belediye Başkan adayı. Cuma günü akşamı şehir merkezinde son seçim konuşmamızı yapıyoruz. Ben konuşmamı yaptım ve mikrofonu Belediye Başkanı adayına verdim. Konuşmaya o başladı. Zamanın Anavatan Partisinden aday olan Osman Kilit`te iyi hatiptir, ağdalı bir siyaset dili vardır. İkimizde Belediye Başkanlığına adaydık. O beni ikna etti, ben adaylıktan onun lehine çekildim ve Belediye Meclisi üyeliğine aday oldum. Kahvehane de herkes hem bizim adayı dinliyor. Hem de merhum Özal`ın yapacağı meşhur "İcraatın İçinden" konuşmasını bekliyor. Özal konuşmaya başlayınca bizim hatip konuşmayı kesti. Hepimiz pür dikkat Özal`ı dinliyoruz. Özal kısaca "Ülkenin içinde bulunduğu dar boğazı, sıkıntıları, yüksek borç yükünü, yüksek faiz sarmalını" bir siyasetçi gibi değil de, bir teknokrat gibi anlattı. Esasında teknik anlamda dediklerinin hepsi doğruydu. Ancak vatandaşta çok büyük bir beklenti içine girmişti.

Kural şuydu: Zam var, Oy var. Zam yok, Oy da yok.

Merhum Özal güya bir espiriyle "Vallahi de veremem, Billahi de veremem" demişti. Özal, tam bu sözü söylerken Kahvehane de "Gümmmmm" diye korkunç bir ses geldi. Herkeste bir panik oluştu. Kimileri masaların altına attı kendini.Fakat ben paniklemedim. Belediye başkanı adayımız Osman Kilit`in elinden mikrofon masanın üstüne düşmüştü. Biz iktidar partisiydik ya, bizim ses düzenimiz çok güçlüydü. İktidarın her şeyi güçlüdür zaten. Adayın elindeki mikrofon masanın üzerine düşünce o ses meydana gelmişti. Özal`ın konuşması bitince bizim hatibin konuşmasına gerek kalmamıştı. Çünkü kahvehane boşalmıştı. İçerde ve dışarıda yaklaşık 1500 kişi vardı. Kahvede merhum babam dahil, tanıdık akrabalarımız kalmıştı. Pazar günü sandıklar açıldı. İlçe merkezinde 4000 civarında oyu olan İktidardaki Anavatan Partisinin oyu 1400`lere düşmüş. 1200 civarında oyu olan Refah Partili Recep Yıldırım 2800 civarında oyla Belediye Başkanlığı seçimini almıştı.

Merhum ÖZAL`ın Anavatan Partisi 1989 yerel seçimlerinde kendi memleketi Malatya dahil, 67 vilayetten bir tekinde dahi il belediye başkanlığı kazanamamıştı. Gece 11`lere doğru zamanın Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Mahmut Oltan Sungurlu "Üzerimizden silindir geçti" demişti. Bu hezimetten sonra bir daha Anavatan Partisi dikiş tutturamadı, siyaset sahnesinden yok oldu gitti. Vaziyeti gören merhum Özal`da Çankaya`ya çıkarak "ipi kırmış" oldu.

Şimdi bu uzun yazıyı niye yazdık.

10 Ekimde yargıda HSYK seçimleri var. Yaklaşık 15000 ilk derece kürsü hakimi HSYK`nın 10 üyesini belirlemek için sandığa gidecek. Yargı cenahında Ak Parti iktidarının hiç bir ağırlığı yoktur. Esasında Milli Görüş siyasi geleneğinin devlet bürokrasisinde hiç bir ağırlığı yoktur. Milli Görüş, 1970`li yıllarda koalisyon ortağı olmuştu. Kendine bağlı bakanlıklarda kısmen kadrolaşmıştı. Onlarında çoğu emekli olmuş durumda. Erbakan`ın kısa hükümet döneminde kadrolaşma şansı olamamıştı. Yargı gibi, Ordu gibi, İç Güvenlik teşkilatı gibi, MİT gibi. Oligarşinin güç merkezlerinde Milli Görüş hiç olmamıştı. Sadece merhum Özal iktidarında milliyetçileri olduğu kadar milli görüşçüleri de koruyordu. Çünkü kendisi de o siyasi kampa mensuptu. Hatta merhum Necmettin Erbakan, Recai Kutan, kardeşi Korkut Özal, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan da dahil İskender Paşa Cemaatine mensupturlar.

Şimdiki Anayasa mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç`ı Anayasa mahkemesi üyeliğine getiren Özal`dır. Eski Ankara Valisi, daha sonra Milli Savunma Bakanı olan Vecdi Gönül`ü Sayıştay`ın başına getiren Özal`dır. Hatta kendi döneminde yeni kurulan Üniversite Rektörlüklerine çoğunlukla Milli Görüş geçmişi olanları getirmişti. Sakarya Üniversite`sinin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ramazan Evren Milli Görüş kimlikliydi mesela. Demirel, Cumhurbaşkanı olur-olmaz onu rektörlükten aldı. Rektörlük seçimlerinde sadece 17 oy alan İsmail Çallı`yı atadı. Yargıda benimde tahminlerimi aşan oranlarda "Cemaat mensubu" yargıç, savcı varmış. Demek ki cemaat, el altından buralarda inanılmaz çalışmalar yapmış. Özellikle Ak Parti iktidarı döneminde bütün dümeni ellerine geçirmişler. Geçen dönemki HSYK seçimlerinde 10`da 10 yaptılar. HSYK`yı da ellerine geçirdiler. Şimdi siyasi iktidar ne yapacak. Yargıda seçim kazanacak kendine yakın bir kadro yok. İktidar şimdi yargıdaki ötelenmiş, küstürülmüş Alevi, Ülkücü, Sosyal Demokrat yargıçlara umudu bağladı. Onlarla cemaat hegemonyasını kırmaya çalışıyor. Ne enteresandır. Cemaat yargıçları da geçen dönem kıran kırana rekabet ettikleri YAR-SAV mensubu yargıçlarla iş tutmuş durumda.

Hükümet yargı mensuplarına seyyanen zam rüşvetinin yanında disiplin suçlarına da af getiriyormuş.

Bir suç, Suçsa, Suçtur, İşlenmişse, Cezası vardır.

Sakın Cemaatle İş tutarken, karşı görüşteki yargıçlara bu cezalar "yıldırmak için mi" verilmişti?

Ben şimdi şeytanın avukatlığını yapıyorum. Geçmişte yargıya azıcıkta olsa bir güvenim vardı. Cemaatçi Yargıç.  Alevi Yargıç. Ülkücü Yargıç. YAR-SAV`lı Yargıç. Milli Görüşçü Yargıç. Sosyal Demokrat Yargıç. Sosyalist Yargıç. Birde ben ekleyeyim. "Rüşvetçi Yargıç!".Bindik bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Bu iş. İyi iş. Eğer sonu gelirse!

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.