HSYK SEÇİMLERİ VE BİR ANALİZ.
Dün ilk derece mahkemeleri de seçimini yaptı ve kendilerini HSYK`da temsil edecek 10 asil ve 6 yedek üyeyi belirlediler.
Hayırlı olsun.
Buruk bir sevinç içindeyim.
Bir önceki seçimlerinde HSYK`yı tamamen cemaatçilerin ele geçirdiği yazıldı, çizildi.
Doğrumudur, değil midir?.
Bunu benim bilmeme imkan yok.
Gazeteler neyi yazıyorsa.
İktidar sözcüleri neyi söylüyorsa herkes gibi bende onları dinliyorum.
Yargıda böyle bir illegal yapılanma var ise elbette ki; çok tehlikeli.
Geçmişte benzer yapılanmalar olmadı değil.
Geçmişte de çok somut biçimde bazı illegal yapılanmalar vardı.
Ben bu sütunlarda defalarca yazdım.
"Vural Savaş, Sabih Kanadoğlu ile Abdurrahman Yalçınkaya ile aynı ülkenin yurttaşı olmaktan iğreniyorum" dedim.
Tamamda bir vesayetin elinden yargı kurumu bir başka vesayetin eline geçecek ise ne değişir ki?
Şimdi bu seçimlerle yargı Cemaat vesayetinin elinden kurtuldu diyelim.
Aynı kurum eğer iktidar vesayetinin altına girecekse ne değişecek ki?
İktidar vesayetinin altına girmemiş olsa dahi algı o yönde olursa benim için iş bitmiştir.
Hukuk bu ülkede yaşayan 77 milyon insana lazımdır.
Hepimiz akşam yastığa başımızı koyduğumuzda "Bu ülkede hukuk var, güçlüden benim hakkımı koparır alır" diyebiliyorsak mesele yoktur.
Bende dahil bu ülkede 77 milyondan bir tek kişi dahi bunu şimdi söyleyemiyor.
Cemaatçi yargı.
İktidarcı yargı.
Alevici yargı.
Ülkücü yargı.
Sosyalist yargı.
Ulusalcı yargı.
Aman Allahım! Sen aklıma mukayyed ol!.
Yargı bu şekilde bölünür mü?
Cüppeyi sırtına giyen hakim ve savcının ideolojik görüşü bu kadar aleniyet kazanır mı?
HSYK seçimleri arifesinde bazı yargı mensuplarını televizyon kanallarında izledim.
Dehşete kapıldım.
Sadece arka taraflarında siyasi parti amblemi yoktu.
Başka her şey vardı.
Belki bu durum geçmişten beridir hep vardı da.
Böyle bir seçim olmuyordu da.
Alenileşmemişti.
Emekli olmuş bazı üst düzey yargı mensuplarının yazılarını okuyorum, televizyonlarda söyleşilerini izliyorum.
Çıldıracak gibi oluyorum.
Sadece ideoloji.
İşin içinde bir gıdım bile hukuk yok.
Sizlere yazıklar olsun.
Siyaset yapacaksan çıkar at kardeşim o cüppeyi.
Çıkar at be!.
Yargıç olmak ne yüce bir görev yahu.
Nerdeyse tanrısal bir iş yapıyorsun.
Bu yüce görevin yanında siyasette neymiş be! HSYK tamamen idari bir görev yeri.
Orada hiç bir şekilde yargılama yapılmıyor.
Bu seçim sistemi acilen kaldırılmalı.
Türk hukuk sistemi daha fazla yara almadan bu sistem lağvedilmeli.
Yara çok büyük.
Bu idari kadroları Cumhurbaşkanımı doldurur.
Hükümet mi doldurur.
Sadece Adalet Bakanımı atama yapar.
Kim yaparsa yapsın, bu rezalet bitsin artık.
Milletin midesi bunları artık kaldıramıyor.
17 ve 25 Aralık Operasyonlarının bir Paralel operasyon olduğu çok belli artık.
Malum Cemaat Kolluk Gücünü kullanarak, Yargı Erkini kullanarak siyasi otoriteye savaş açtı.
Bu resmen bir savaştır.
Hükümette önce savunmaya geçti.
Vaziyeti toparladıktan sonra da karşı saldırıya geçti.
Hükümet, kendi otoritesine karşı yapılmış bu saldırıya cevap vermez ise kendini oraya seçen milletine ihanet etmiş olur.
Hükümetler gücünü milletten alırlar.
Hükümeti, Anayasa da, kanunlarda yazılı usüllerle millet seçer ve görevlendirir.
Esas güç sahibi milletin kendisidir.
İrade de milletin kendisine aittir.
Günü, saati geldiğinde de millet emanetini geri alır.
Yasama ve Yürütme Erkini elinde bulunduran heyete karşı hiç bir kuvvet karşı duramaz.
Müdahale edemez.
İşini yapmaktan alıkoyamaz.
Buna karşı yapılan her hareket Anayasal suçtur.
Yasama organının da, yürütme organının da yaptığı her iş ve eylem, kendileri de Anayasal organ olan yargının denetimine tabidir.
Yargı Erki bu hakkını kullanırken yasaların ve anayasanın dışına çıkamaz.
Çıkarsa meşruiyetini kaybeder.
17 ve 25 Aralık Operasyonları böyle bir şey.
Gerçi yargı son sözünü söylemedi ancak Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında da derin şüpheler var.
Yargının verdiği tüm adli kararlarda milletin doğrudan denetimine tabidir.
Yargıcın babasının çiftliği değildir yargı kurumu.
Millet, Yasama organı eliyle yargı kurumunun verdiği tüm kararları sonuçları itibarı ile yok hükmüne getirebilir.
Yargıç idam kararı verir.
Yasama organı o kararı yok hükmüne getirebilir.
İdari yargı keyfi karar verir.
Yasama organı kanun çıkarır, kararı bütün sonuçları ile ortadan kaldırır.
Başörtüsü yasağı konusunda böyle oldu.
İdari yargı, idarenin başörtüsü yasağı kararlarını geçmişte hep onadı.
Ne oldu şimdi?.
Yasama organı verilen bütün kararları sonuçları ile ortadan kaldırdı.
Mağdurlar işlerine döndüler.
Yargıçlarda şimdi ileriki maçlara bakıyorlar.
Yasama Organı ya da Yürütme Organı (Hükümet), her nereden gelirse gelsin, kendini ıskata( ortadan kaldırmaya) teşebbüs eden her gücü def u ref etme hakkına peşinen sahiptir.
Bu durum ister yargı eliyle olsun.
İsterse Asker eliyle olsun.
İster Sivil Toplum kuruluşları eliyle olsun.
Her kimin eliyle olursa olsun.
Kendi hukukunu güç kullanarak koruma hakkı vardır.
Siyasi iktidara muhalefet etmenin yolları bellidir.
O yollardan iktidarı düşürmek ve yerine geçmek Anayasal bir haktır.
Bu iktidarda o anayasal hakkı kullanarak iktidara gelmiştir.
Eğer iktidar, muhaliflerine o anayasal hakkı kullandırmaz ise kendi meşruiyetini kaybeder.
Ancak bunu temizleyecek mekanizma da hukukun içinde mevcuttur.
Yeter ki hukuk ‘’hukuk gibi’’ çalışsın.
Milletin vicdanına sinecek şekilde HSYK sorununu çözmek siyasi iktidarın boynunun borcudur.
Ben durumdan rahatsızım.