Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Irak'ın kuzey bölgesinde bulunan PKK terör örgütü kamplarına yönelik gerçekleştirdiği hava operasyonunun hemen sonrasında, örgütün üst yönetim kadroları tarafından, yayın organları ROJ TV vasıtasıyla, büyük darbe aldıkları anlaşılan çırpınış vari çeşitli açıklamaları geldi.
Apo'dan sonra örgütün ikinci adamı konumundaki Murat KaraYILAN başta olmak üzere bazı üst düzey teröristler tarafından yapılan telaş dolu söylemlerde özetle; "Sınır ötesi hava operasyonlarına karşılık, Kürt gençlerinin örgüte katılmak üzere dağlara çıkarak cevap vermesini istedikleri, örgütün bir intikam hareketi olduğunu herkesin bildiği ve operasyona karşılık şehirlerdeki Kürt gençleri tarafından intikamın alınması gerektiği, bu itibarla, özellikle büyük şehirlerde kaos yaratabilecek her türlü eylemin yapılmasının da serbest olduğu" yönünde ifadelerde bulunularak, örgüte sempati duyan veya taraftarı olan Kürt gençleri tahrik edilmeye çalışıldı.
Buram buram feryat ve telaş kokan açıklamaların devamında; "Operasyonlara istihbarat desteği vermesi nedeniyle ABD'nin de bundan böyle Türkiye gibi düşman olarak görüldüğü, ayrıca Barzani ve Talabani yönetimlerinin de bundan sorumlu olduğu, bu nedenle sorumlulara gereken karşılığın en kısa sürede verilmesi gerektiği" yönünde tehdit dolu ifadelere yer verilirken, aynı zamanda operasyonların boşa çıkartıldığından, önemli bir zayiatın olmadığından ve Türk basınının, sonuçları ve mevcut durumu abartarak aktardığından bahsedildi.
Yine aynı yayın organında verilen haberlerde, Kürt gençlerince oluşturulan ve "Apocu Gençlik İnisiyatifi" adı verilen bir grup tarafından, son 15-20 gün içerisinde İstanbul'un çeşitli semtlerinde 50'ye yakın aracın kundaklanarak yakıldığı açıklamaları geldi ve bu eylemlerden keyifle bahsedilerek üstlenildi.
Şimdi, tüm bu açıklamaların ne anlama geldiğini ve ardında yatan üstü kapalı bazı niyetleri görmek ve değerlendirmek gerekiyor.
Bakın, öncelikli olarak belirtilebilir ki, TSK'nın hava operasyonu ile terör örgütü PKK'ya son derece büyük bir darbe vurulduğu kesin. Aksi taktirde, hemen ertesi günü, telaşla ve hep bir ağızdan, Songül Karlı'nın "Dağlara gel dağlara" türküsü koro şeklinde söylenmez, "yakın, yıkın" gibi intikam içeren salyalı talimatlarla, taraftar veya değil, Kürt gençleri kışkırtılmaya çalışılmaz, Türkiye'ye ilave olarak ABD düşman ilan edilmez, Irak'taki Kürt liderler de sorumlu tutulmaz, tehdit edilmezlerdi. Kısaca bu durum, tam bir sıkışmışlığın, yalnız kalmışlığın ve çaresizliğin gerçek ifadesiydi.
Evet, örgütün içerisinde bulunduğu durum kısaca bu idi ve bu durumdan biran önce kurtulunması gerekiyordu. Sıkışıp kaldıkları inlerinden bir delik bularak çıkma arayışında olan örgüt, kapıldığı yalnızlık duygusundan kurtulmak, kadro ve taraftarlarının bozulan morallerini tekrardan yükseltmek için televizyon kanallarından bazı talimatlar vermek, söylemlerde bulunmak zorunluluğunu hissetti. Zavallı, cahil, maceraperest ve çocuk yaşta sayılabilecek bazı Kürt gençlerini kandırmaya devam eden örgüt, çıkış aradığı bu aşamada onlardan daha fazla faydalanmayı, onları kirleterek, çıkmaza sürükleyerek kendi menfaatleri doğrultusunda daha fazla kullanmayı, her zamanki gibi kendine bir fırsat bildi, fırsattan öte bu aşamada tek çare olarak gördü. Çünkü, ne kadar çok insan teröre bulaşır, ne kadar çok insan sokaklara dökülür, ne kadar çok kan akar, kaos ortamına girilir, çatışma dağlardan şehirlere taşınırsa, beslenilmesi de o denli kolaylaşır, mevcut kirli yaşam bir şekilde sürdürebilirdi. Öyle ya, Murat KaraYILAN'ın özellikle üstüne basa basa söylediği gibi örgüt, bir intikam hareketiydi !
Nitekim, bu intikam açıklamalarının hemen ardından, İstanbul'da 50'ye yakın araç benzin dökülerek, molotof kokteyl atılarak yakıldı. Bundan keyifle bahsedilerek eylemler üstlenildi. Aslına bakılırsa, bu araçların sahiplerinin belki de bir kısmı, belki de büyük bir kısmı, Kürt etnik kökenli vatandaşlarımızdı. Görüldüğü üzere terör, her zaman olduğu gibi ayrım yapmıyordu. Sonuç ne olursa olsun tek amaç, sadece ve sadece terörden beslenmek ve beslenerek büyümekti. Demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük, anadil isteği gibi örgüt ve yandaşları tarafından dillendirilen sözde taleplerin, gerçeklerle, gerçek niyetlerle uzaktan yakından herhangi bir alakasının kesinlikle olmadığı, bu insani değerlerin arkasına ne ölçüde ve nasıl gizlenilmeye çalışıldığı, bir kez daha net bir şekilde ortaya konuyordu.
Sabahattin Talu
Global Yorum İnternet Dergisi
stalu@globalyorum.com