Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kurulan yeni devletler içerisinde yer alan Kırgızistan, sadece turizm ve finans açısından değil, "demokrasi" açısından da "Orta Asya'nın İsviçresi" olarak uluslar arası arenaya çıkmıştı, bundan yaklaşık 20 yıl önce.
Ülkenin ilk devlet başkanı Askar Akayev, 15 yıllık iktidarında tüm iyi niyetine rağmen ilk iki alanda pek başarılı bir grafik çizememiş olsa da, özellikle Kırgızların demokratik hayata geçişinde ciddi adımlar attı. Ancak ülkede mantar gibi çoğalan "Soros" destekli sivil toplum örgütleri, kendi iktidarının da sonunu hazırladı.
İktidarının üçüncü beş yıllık döneminde aile bireylerinin ülke ekonomisinin çarklarını ele geçirme çabalarını engellememesi veya engelleyememesi, bunlara ek olarak hükümete getirdiği birtakım isimlerin öncelikle mali güç olma yarışına girmesi, akademiysen kökenli ilk devlet başkanının şimdilerde Moskova'da sürgünde, eski mesleğini sürdürmesi ile sonuçlandı. 2005 yılında önemli bir kısmı geçtiğimiz baharda ihtilal yapan isimler olmak üzere, Kurmanbek Bakiyev liderliğindeki ayaklanmayı dahi, "kendime, halka ateş açtırdı, dedirtmem" diyerek iktidarı terk edip giden Akayev, aslına bakılırsa aile fertlerinin yolsuzluklarının yanında fazla demokrat olmanın da bedelini ödedi.
Elbette burada demokrasinin sınırını çizerken, son dönemlerde biraz da "kendine demokrat" olmaya başladığını dile getirmek de doğru olur. Zira 2005 yılında iktidarını kaybetmesine yol açan olaylar, seçimlere kızının ve oğlunun da katılmasının yolunu açarken, önemli muhalif isimlere de çeşitli yollarla parlamentonun kapılarını kapattı. Devlet başkanlığı seçimlerinde bazı adayların önünü kesecek hamleler de işin tuzu biberi oldu. Seçimlerde yapılan hileler ise artık sonunu hazırladı ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, bir nevruz sonrası.
Akayev'i "diktatörlüğe gitmek" ile suçlayanların başını çeken ve "demokrasi" sözü veren Kurmanbek Bakiyev'in ömrü ise selefi Akayev kadar uzun olmadı. İhtilal, önce kendi çocuklarını yedi. Geçtiğimiz günlerde bir buçuk yıl süre ile görev yapmak üzere yemin eden Devlet Başkanı Roza Otunbayeva başta olmak üzere, 2005'teki ihtilal sırasındaki yol arkadaşlarını birer birer yanından uzaklaştıran Bakiyev, verdiği sözü çok çabuk unuttu ve gerçekten hanedanlığa doğru yönünü çizdi. Görünen o ki, Bakiyev, Akayev'in 15 yıllık iktidarının son beş yıllık dönemine özenmişti ve bunu elde etmek için de hiç zaman kaybetmedi. Tüm stratejik noktalara aile fertlerini ve akrabalarını getiren Bakiyev'in, bürokraside yapılanma adı altında kurduğu yatırım ve kalkınma ajansının başına oğlu Maksim'i getirmesi, başbakanı dahi bu ajansa bağlaması, hanedanlıkta sınır tanımadığının da bir göstergesi olarak ortaya çıktı. Gerek Rusya gerekse ABD'nin bu uygulamaları sineye çekmesi gayet mümkündü, çıkarlarına zarar gelmediği müddetçe. Akayev'in çok uzun süre koruduğu hassas dengeleri korumakta zayıf kalan Bakiyev, iki ülke arasında (ki burada sınır komşusu Çin'i ele almıyorum) çizdiği zikzaklar da hızla sonunu getirdi.
Bakiyev'e karşı birleşen yol arkadaşları, kanlı bir şekilde kendisini iktidardan uzaklaştırdılar. 2005'teki ayaklanma ile sebepler bakımından fark yok. "Demokrasi" ve "yolsuzlukları ortadan kaldırmak" üzere iktidara gelen Bakiyev, "diktatörlük" ve "yolsuzluk" yüzünden, hem de arkadaşları tarafından alaşağı edildi.
Yeni yönetimdekiler öncelikle anayasa değişikliğini gündeme getirdiler ve tüm sıkıntılara, ülkede özellikle referandum öncesi Bakiyev ve ekibinin eseri olduğu dile getirilen, iki bine yakın insanın hayatını kaybettiği kanlı olaylara rağmen 27 Haziran'da halkı sandık başına topladılar.
Yüzde 70'e yakın katılım ve yüzde 90'a varan "evet" ile Kırgızistan, başkanlık sistemini bırakarak parlamenter sisteme geçti. Aynı referandum ile ihtilalin lideri Roza Otunbayeva, devlet başkanlığı seçimlerinin yapılacağı 2012 yılına kadar devlet başkanı oldu.
Eski Sovyet coğrafyasında alışık olduğumuz yüzde 90'ları aşan katılım ve yüzde 95'lerin üzerinde seyreden "evet" oylarının Kırgızistan'daki referandumda görülmemesi, gerek seçmenin oy kullanması, gerek sayımlar konusunda hem uluslar arası kuruluşların hem de sivil toplum örgütleri ile medyanın olumlu görüşler bildirmesi, şimdilik Orta Asya'daki "demokrasi adası"nın demokrasiye doğru adım attığını gösteriyor. Burada, her zaman her yerde olduğu gibi herkese ve herşeye muhalif olanlar ile Bakiyev döneminde önemli görevlerde bulunan ancak ihtilalin ardından koltuklarını kaybedenlerin sonuçlara itirazlarını dile getirmiyorum tabii.
Türkiye'nin, gerek ihtilalin hemen ardından yeni yönetime destek vermesi gerekse binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği, yaklaşık 100 bin Özbek asıllı Kırgız vatandaşının Özbekistan'a sığındığı Oş ve Calalabad'daki olaylar sırasında ve sonrasında yeni yönetime yardıma koşması, bizim de içimizi ferahlatan bir durum oldu.
Son söz olarak, demokrasiye gitmek isteyen "demokrasi adası"nın bu amacına ulaşması, sadece kendi çabasıyla olmayacaktır. Ekonomisi olmayan bir "demokrasi adası"nın ömrü de uzun sürmez. Bu konuda sadece komşularına değil, günü geldiğinde "ağabey" olduğunu dile getiren Türkiye'ye de görev düşüyor.
Nitekim Kırgızistan'da yaşanan gelişmelerin ardından istikrarın sağlanmasına yönelik katkılarını sürdüren Türkiye, Kırgızistan içinde diyalog kanallarının açılması, bölge ülkeleriyle ortak hareket edilmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanması amacıyla devreye giriyor. Bu kapsamda ilk olarak bölge ileri gelenlerini İstanbul'da gerçekleştirilecek "Aksakallılar Zirvesi"nde bir araya getirecek olan Türkiye, "Bölge Ülkeleri Platformu Toplantısı" ve "Donörler Toplantısı" olmak üzere iki toplantıya öncülük edecek.
Editor: Yücel SERHATLİ