Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, AKP'nin kapatılması konusundaki iddianamesinin Anayasa Mahkemesi'nce kabul edilmesinin ardından, "parti kapatma" konusu yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu. Çeşitli kesimler tarafından konuya ilişkin yapılan değerlendirmelerde genel olarak, parti kapatılmasının demokrasiye aykırı olduğu görüşü ortaya konuldu. Bu genel görüşe, geçmişte kapatılmış HEP, DEP, DEHAP, HADEP gibi partilerin devamı niteliğinde olan ve hakkında açılmış kapatma davası halihazırda süren DTP de katıldı.
DTP'nin önde gelen isimlerinden milletvekilleri Ahmet Türk, Emine Ayna ve Sebahat Tuncel, parti kapama konusunda yaptıkları benzer açıklamalarda, "AKP'nin kapatılma davasını parti olarak onaylamıyoruz" diyerek, "Demokrasilerde partiler kapatılmamalı, aksine partiler açılmalıdır. Türkiye'de tarihsel olarak da partiler kapatıldı. Bundan en çok biz Kürtler muzdarip olduk. En çok kapatılan partiler, Kürt halkının kurduğu partiler oldu. Yeni ve demokratik sivil bir anayasa hazırlanarak Türkiye'de bir daha partilerin kapatılmaması, aksine farklı kesimlerin kendisini ifade edebileceği yeni partilerin açılması olanaklarının yaratılması gerekiyor" şeklinde görüş belirttiler.
"Türkiye'de partilerin kapatılmasından en çok biz Kürtler (!) muzdarip olduk. En çok kapatılan partiler, Kürt halkının kurduğu (!) partiler oldu" cümlelerini bir tarafa bırakırsak, yapılan diğer açıklamalarda haklılık payı olduğu söylenebilir. Ancak, bir tarafa bıraktığımız cümlelerle ilgili olarak, şunu baştan belirtmek gerekiyor ki; DTP ve geçmişteki benzeri siyasi partilerin hiçbiri, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Türkiye'de yaşayan Kürt vatandaşları temsil etmediler, edemezler de. Son genel seçim sonuçları da bunu açıkça göstermiştir zaten. Bu nedenle, "Biz Kürtler" ve "Halkımız" gibi ifadeler, ya büyük bir hayali yanılgıdan, ya da bilinçli dillendirilen sinsi bir siyasi söylemden kaynaklanıyor olabilir ancak. Kişisel kanaatim, yanılgıdan kaynaklanmadığı yönündedir ki, toplumsal genel kanı da bu yöndedir.
Devam edelim. Geçmişte kapatılan partileri Kürt halkı kurmuş!!! Böyle bir düşünce olabilir mi! Kürt halkı bu partileri kurduysa, MHP ve benzeri partileri de Türk halkı mı kurdu! MHP ve benzerlerinin dışındaki, geçmiş ve mevcut diğer birçok parti de neyin nesi o zaman, onları kim kurdu? Dolayısıyla, nasıl, tüm Türklerin temsilcisi MHP asla değilse, tüm Kürt vatandaşların temsilcisi de DTP asla olamaz.
Parti kapama konusuna geri dönerek, DTP'li Ahmet Türk'ün konuya ilişkin yaptığı açıklamalarını bir gözden geçirelim.
"Türkiye'nin sistemi, halksız cumhuriyet, demokrasisiz cumhuriyet ve Kürtsüz bir cumhuriyettir. Bu nedenle, 85 yıllık cumhuriyetin neden gelişmediği ortadadır" diyerek, Türkiye'ye yönelik, kendince ve belli bir amaç doğrultusundaki eleştirilerini, her zaman olduğu gibi "Kürt" kelimesini içine katarak dile getiren A.Türk, "Bu 85 yıllık gelişmemiş yapı devam ettiği sürece, parti kapatma gibi krizlerle karşı karşıya kalınır. Bu siyasal tablonun sorumlusu da hükümettir. Ortaya çıkan kriz tamamen AKP'nin ürünüdür. Mağduru oynamasınlar" diyerek sonuçta topu AKP'ye atıyor. Son derece saçma ve gerçek dışı ama, eğer A.Türk'ün iddia ettiği gibi, halkın desteklemediği, geri kalmış ve demokrasiden yoksun bir cumhuriyet varsa ve bu durum 85 yıldır devam ediyorsa, ortaya çıktığını söylediği siyasi krizin tek sorumlusu, Türkiye'ye 6 yıldır hükümet eden AKP olabilir mi?
AKP veya herhangi bir parti, suçludur-değildir, mağdurdur-değildir, hak etmiştir-etmemiştir, konu asla bu değil. Konu, geçen koskoca bir 85 yıl topyekün suçlanıyorken, sorumluluğun, tek başına son 6 yıla yüklenmeye çalışılarak, herhangi bir partinin veya siyasi görüşün günah keçisi konumuna getirilme çabası ve arkasında yatan muhtemel bir gerçek sebebin ne olduğu hususudur.
Gerçekten de, neden top AKP'ye atılarak, suçlanmaya, tek başına hedef gösterilmeye çalışılmıştır? Aslında bu durum, son derece açık ve nettir.
AKP, bilindiği gibi, geçtiğimiz son genel seçimlerde, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde açık arayla birinci parti oldu. DTP ise büyük bir oy kaybıyla ikinci parti konumuna gerileyerek, bir anlamda hüsrana uğradı. Dolayısıyla, bu bölgelerimizde DTP'nin tek rakibi AKP. Dikkat edilirse, düne kadar yaptıkları her türlü eleştirilerde "TC" diyerek, "Devlet" diyerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni suçlayan bu malum kesim, son dönemde yaptığı tüm çıkışlarda devleti değil, hükümetteki AKP'yi dillendirerek hedefe oturtuyor. DTP, geldiği veya düştüğü bu durumunun herkesten çok farkında ve bu nedenle bir yandan AKP'yi tek hedef alırken, bir yandan da AKP'nin kozu olarak gördüğü "Din faktörünü" kullanarak kaybettiği oyu yeniden toplamaya çalışıyor. Terörist cenazelerinde mevlitler okutuluyor, etkinliklere elde Kuran taşıyan imamlar getirtilerek ön saflara yerleştiriliyor, adeta vitrin oluşturuluyor.
Apo'nun, bölgede Ş.Urfa merkezli bir İlahiyat Akademisi kurulması yönünde DTP'ye verdiği son derece manidar talimatı da bu aşamada tekrar hatırlatarak, arkasında yatan gerçek sebepleri iyi anlamak ve değerlendirmek gerekiyor.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com