Çok okuyan bir insanın okuduklarını ve düşündüklerini medeniyetin ve çağın imkanlarından yararlanarak insanlarla paylaşması en doğal hakkıdır. Fikir özgürlüğü ile ifade özgürlüğü birbirinden ayrılmaz özgürlüklerdir. Birincisine saygı duyulduğu, izin verildiği halde ikincisine saygı duyulmamasının veya izin verilmemesinin bir açıklaması yoktur. Bir taraftan insanların çok okumaya teşvik edilmesi, diğer taraftan da bu okumanın doğal sonucu olan yazma/ifade etme eylemine yasak konulması büyük bir tezat teşkil eder.
Esasen fikir ve ifade özgürlüğüne “izin vermek”ten söz etmenin kendisi bile büyük bir suçtur; insanlık suçudur. Fikir ve ifade özürlüğüne karşı işlenen suçun altından kimse kalkamaz. Bunun bedelini insanlar cahilleşmekle, toplumlar geri kalmakla, kurumlar yozlaşmakla, değerler yobazlaşmakla, hükümetler sandığa gömülmekle, devletler yıkılmakla, medeniyetler çökmekle öder. Adaletsizliğin, fakirliğin ve her türlü yozlaşmanın birinci nedenidir fikir ve ifade özgürlüğüne yasak getirmek. Konuya prensip olarak böyle yaklaşıp sınırlamaları sınırlı tutmak gerekirken zihinsel doğamızın önünü kesmenin bir açıklaması olamaz.
Fikir ve ifade özgürlüğü tartışılmaz bir haktır. Bilim, felsefe ve sanat bu hakkın ürünüdür. Tüm sanat ve felsefe tarihinin özünü sıksak acı dolu bir inleme sızar. Bu acının ve iniltinin nedeni yasaklamalardır.
Yine, eğitim sistemimiz çocuklarımızı çok okumaya teşvik etmektedir. Ancak bir kişi büyüyüp yanlış olduğunu düşündüğü şeyler hakkında eleştirilerde bulunduğunda karşısında yasakçı tutumları buluyor. Oysa çok okumanın tabii sonucudur düşünmek ve eleştirmek. Düşünmeye saygı duyulur, ifade özgürlüğüne yasak konursa bir hayvanla aramızda ne fark kalır? Düşünebilen ama bunu ifade edemeyen bir hayvan. ..Ne malum, belki, şu karşımızda bize bön bön bakan ineğin, ezip geçtiğimiz bir böceğin, yüzüne rüzgar vurduğunda haykırışıyla ormanı hazır oluşa geçiren bir aslanın dünyayı kurtarma planları vardır. Ama anlatamadıktan sonra ne anlamı var kafasındakileri.
İyi ki, şu internet çıktı da insanlar kafasındakileri ifade etme imkanını buldu. Biz yasakçı zihniyeti, öğrencilik yıllarımızda, okuduğumuz kitaplarda ve okuldaki derslerde gördük. Ellerinde bulundurdukları onca güce rağmen özgürlüğü savunanlara karşı öyle komik görünüyorlardı ki… Devletin tüm imkanları, silahlar, yasalar, mapusaneler, büyük şirketler, aşiret ağaları, din bezirganları v.s. Bilumum alayı… Belli bir zaman sonra bu zihniyeti gerçek hayatta tanıyınca aslında onun ne kadar trajik olduğunu anlıyoruz.
İfade özgürlüğünün sınırlanması, düşünceleri yer altına iter. Orada dünyadan habersiz havasız bir ortamda yetişir. Mutsuz olur, agresif olur. Fırsatını bulduğunda da intikamını alır. Tüm Arap alemindeki gelişmelere bir de bu açıdan bakmak gerek.
Türkiye’ye lafım yok. O benim gelinim.
Ahmet Korkmazer