GÜNDOĞDU YILDIRIM..
Öğrenci, yılda en az bir dersten proje çalışması yapar. Her iki dönemde de ayrı ayrı tüm derslerden iki performans ödevi hazırlar. Proje ve performans, birinci sınıftan başlar sekizinci sınıfa kadar devam eder. Her bir sınıf atlandığında ödevler daha bir zorlaşır, külfeti daha bir artar. Hele ikinci kademede ciddi ciddi büyük işlere dönüşür proje, performans.
Amaç, öğrenciyi araştırmaya yöneltmek, üretken kılmak, yaratıcı olmalarını sağlamak, vesaire...
Eskiden ortaokul ve liselerde dönem ödevi vardı. Yıllarca uygulandı. Sonuç koca bir sıfır. Ne yapılıyordu? Sınıf arkadaşının yaptığı ödevin aynısını yazıp öğretmene ben yaptım diye veriliyordu veya kitabın aynısı kağıda yazılıp ödev diye öğretmene teslim ediliyordu.
Ne yaptın? Ödev…
Muzip büyüklerimiz anlatırdı: Bazı öğretmenler, yapılan dönem ödevinin sayfa sayısına not verirmiş. Onlarda, o öğretmenin verdiği dönem ödevinin sayfasını çoğaltırmış. Alakasız yazılı kâğıtları veya eskiden hazırlanmış ödevlerin nüshalarını ödev sayfalarının aralarına sıkıştırırlarmış. Dönem ödevinin sayfa sayısı fazla gözüksün diye. Ödevin sayfa sayısı fazla ise not da çok olurmuş.
Eğitim açısından tam bir komedi.
Yeni adıyla proje ve performansta durum daha vahimdir. Bu kez proje, performans ödevini yapma işi velilere düşüyor. Öğrenci proje, performans ödevini anne, baba veya yakınına veriyor, onlar canla başla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir stres bir sinir; “Bu ödevi veren öğretmeni de…” deyip koyuluyorlar işe.
Aile içinde; proje, performans ödevi iyi oldu kötü oldu kavgası yaşanıyor. Oda yetmezmiş gibi, sen neden yardım etmiyorsun tantanası başlıyor. Çocuk bu kargaşanın, tantananın arasında televizyon izlemektedir. İşin tamamen dışındadır.
Resim öğretmeni arkadaşım, birinci sınıftaki kızı adına proje, performans ödevi hazırlar. Birinci sınıf öğretmeni de, çocuğun çalışması deyip notla değerlendirir.
Ülkede eğitimin geldiği nokta budur.
Öğrencisinin hazırlamadığını bilen öğretmen, çocuğu adına ödevi hazırlayan veli, ödevin yapılmasında hiç emeği olmayan öğrenci ve eğitim sistemimiz.
Bu işin hiç kimseye bir faydası yok.
Eğitime böyle bir mantıkla bakılamaz. Bilimsel, felsefik, pedagojik mutlaka bir temeli olmalıdır yapılan işin. Kırk düşünüp bir adım atılmalıdır.
Mesele eğitim olmalıdır.
Eğitimde yapılan küçük bir hata büyük yanlışlar doğurabilir. Telafisi mümkün olmaz.
Araştıran, sorgulayan, üretken öğrenci istiyorsak, “ben yaptım oldu” mantığını bırakmamız gerekir.
Önce eğitimcilerin, sonra akademisyenlerin fikirleri alınarak; aceleye getirilmeden enine boyuna tartışılıp eksikler, yetersizlikler giderilip, tam olgunlaştıktan sonra uygulamaya geçilmelidir.
Eğitim yapboz tahtası olmamalıdır. Ülkelerin kendine özgü bir eğitim politikası olmalı, hükümetlere göre değişmemelidir.
Kısacası;
Eğitim bilimsel ve özerk olmalıdır.