Muhalif mizah ruhuna para bulaşıp iktidar destekçisi olan karikatüristlerin, para karşılığı içi boş "makara kukara mizahı" yazanların ve "ne iş olsa yazarım abi" yazarlarının cirit attığı bir ortamda Musa Kart gibi çizerlerin, Penguen ve Leman gibi mizah dergilerinin kellelerini ortaya koyarak krala çıplak deme cesareti göstermesi Türkiye'de mizahın biran olsun soluk almasını sağlıyor.
Yermeden mizah yapmaya, mizahı içi boş bir eğlenceye dönüştürmeye "makara kukara mizahı" yapmaya çalışanlar artıyor. Parayı veren düdüğü sadece Nasrettin Hoca fıkrasında çalabilmeli, mizahta değil. Sermayenin borusunu öttüremediği tek alan olmalı mizah. Mizahçı kelle koltukta bile olsa, "kral çıplak" diyebilmeli, hele kralın halkı soyup soğana çevirmesine hiçbir şekilde göz yummamalıdır. Bazen "halk soytarılığı" yapmak zorunda kalsa bile, dalkavukluğu yanına yaklaştırmamalıdır mizah.
Bilenler bilir, Cumhuriyet gazetesinde Vaziyet köşesindeki köşeciğimin adı Yüksek YERİLİM Hattı'dır. Gündeme ve genellikle de siyasilere dokunduran aforizmalarla bizi rahatsız edenleri rahatsız ediyor bu köşecik. DKM'deki Kısa Devre'de de benzerini medya için yapıyorum.
Yermeden mizah yapmaya, mizahı içi boş bir eğlenceye dönüştürmeye çalışanlar artıyor. Nuray Mert "Kralın Soytarısı" başlıklı yazısında bunun ancak ciddi bir mizah duygusu yoksunluğu ile mümkün olduğunu vurguluyor; "Herkesin yeteneği ve konumuna göre bir türden kralın soytarısı olma çabası içine düştüğü bir toplumda mizah nasıl mümkün olabilir? Türkiye'de yaygın medyada mizahın sınırlarını çizen tam da bu. Kralı kızdıracak bir şey yapmadan komiklik soytarılığın ötesine geçemiyor, ya da, kralın tebaasını oyalayan ip cambazlığının. Soytarılık yapacağım derken, işi saldırganlığa vardıran var, kendisi komik duruma düşen var. Zira, mizah aynı zamanda, bir yetenek işi; mizah öyle bir şey ki, aslında güçlü bir mizah duygusu olan birinin kendi istese de soytarı olması zor, mizah duygusu insanı sürekli dürten, baştan çıkaran bir şey, ona yapay sınır koymak zor. Bu durumda, toplumsal konularda 'mizah' yapıyorum diye soytarılık yapabilmek için ciddi bir mizah duygusu yoksunluğu gerekiyor.".
Bu saptamada soytarıya haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Burada kastedilen aslında "dalkavuk"tur. Murat Belge'nin "Soytarının dalkavuklaştırılması" yazısında (Sanat Olayı Sayı: 1/1981) bu çok daha iyi görülür. Belge "Soytarı egemenle alay edip çağının kutsal ya da tabu sayılan değerleriyle dalga geçer, böylece insanlara hem krala dönük tepkilerini dillendirme hem de kendilerine gülme fırsatı yarattır. Doğulu dalkavuk ise "iğnelemez," eğlendirir." der ve ekler "İktidara gül¬menin yasak olduğu doğu mantığında gülünebilecek şeyler ve gülünemeyecek şeyler vardır, iktidar, kendini ve onu ayakta tutan yan kurumları ile manevi değerleri tabulaştırır ve gülmece alanı¬nın dışında tutar. Böylece dalkavuk, iktidarın sansürcü kafasını bilinçaltında içselleştirir."
Yergisiz mizahın habersiz gazeteden farkı yoktur. Suya sabuna mutlaka dokunulmalı ama sululuktan da kaçınılmalı mizah yaparken. Hakaretten ve küfürden de uzak durmalı. Argo ise yemekteki soğan gibidir mizah için. (Galiba Kandemir Konduk demişti bunu.) Kararında konmazsa tadı tuzu kalmaz mizahın. Parayı veren düdüğü sadece Nasrettin Hoca fıkrasında çalabilmeli, mizahta değil. Sermayenin borusunu öttüremediği tek alan olmalı mizah. Mizahçı kelle koltukta bile olsa, "kral çıplak" diyebilmeli, hele kralın halkı soyup soğana çevirmesine hiçbir şekilde göz yummamalıdır. Bazen "halk soytarılığı" yapmak zorunda kalsa bile, dalkavukluğu yanına yaklaştırmamalıdır.
2003 yılında benimle yapılan bir söyleşide mizaha bakışımı özetlemiştim; "Mizah, kültür ve sanatın yaramaz çocuğu... Ama halkın işine en çok yarayan çocuğu... Lafla mizah yapıyorum ama "laf olsun diye" mizah yapmıyorum. Ezilenlerin yanındadır benim duruşum; yazdıklarım genellikle siyasi, bazen absürd, bazen çok edebi, bazen çok karşıt ve kışkırtıcı, bazen sinir, bazen felsefi... Çoğu zaman gülümsetici... Mizahçı, hayatın orta yerinde durmalı... Hayatın yanında yer almalı... Çarpıklığa, bozukluğa ve saçmalıklara Don Kişot inancıyla saldırmalı... Çoğu zaman "Akıntıya yürek çektiğini" bilse bile... Ezilenlerin, halkın yanında olmalı ama yeri gelince uğradığı haksızlıklara duyarsız kalan, tepki göstermeyen halka da batırmalı iğneyi... Mizahçı kendisiyle de alay etmeli..."
Metin Üstündağ da Cumhuriyet Kitap'ta kendisiyle yapılan söyleşide ( 24/08/2006) "bir göndermeler sanatıdır mizah" derken mizahta yerginin önemini vurguluyor; "Bizdeki mizah zaten hakkı yenmiş, aşağılanan insanların yanındadır. Bizde "makara kukara mizahı" yoktur . Yani suya da sabuna da bol bol dokunuruz. Dolayısıyla, mizahçı olmanın getirdiği bir kural var; hem bir sosyolog hem de bir psikolog gibi olmalı ve insanları çok iyi tanımalısınız. Bir göndermeler sanatıdır mizah. Bir nevi, bazen halk şövalyeliği, bazen de halk soytarılığıdır mizah. Dönemin şartlarına göre bu parametreler değişir. İnsanların başı sıkıştığında, açık açık söyleyemediklerinde yöneldikleri yol mizahtır."
Muhalif mizah ruhuna para bulaşıp iktidar destekçisi olan karikatüristlerin, para karşılığı içi boş "makara kukara mizahı" yazanların ve "ne iş olsa yazarım abi" yazarlarının cirit attığı bir ortamda Musa Kart gibi çizerlerin, Penguen ve Leman gibi mizah dergilerinin kellelerini ortaya koyarak krala çıplak deme cesareti göstermesi Türkiye'de mizahın biran olsun soluk almasını sağlıyor.
YEMEK ile YERMEK arasında sadece bir harf farkı yok. Yiyen yeremez, yerenler de ya hapishanede ya da aç ölür.
------------------------------------------
ERDİNÇ UTKU
erdincutku@yahoo.com
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/index.php