Gözünüzden kaçmış olabilir...
geçen gün gazetelerde şöyle bir başlık vardı.
50 sanatçının Facebook isyanı
ben tam 10 yıl önce uyarmıştım!...
Sahteyim!.. Sahtesin!.. Sahte!..
Sahtesi olmayan/yapılmayan hiçbir şey nerdeyse yok gibi...
Sahte doktor, sahte şeyh, sahte para, sahte polis...
Son olarak da sahte milletvekili olduğunu duyduk çok şükür!
Bir insanın birden fazla sahtesinin olmasını yıllar önce Zülfü Livaneli ile yapılan bir
söyleşide duymuştum. 70'li yılların ilk yarısında Livaneli şarkıları, meydanları dolduran
solcu gençliğin söylediği şarkıların "olmazsa olmaz"larındandı... O yıllarda İsveç'te
yaşayan sanatçı,Türkiye'de şarkılarının sevildiğinden, isminin bilindiğinden haberdardır...
Fakat Livaneli, Türkiye'ye döndüğünde kendisini yakından tanıyanlar dışında uzun süre
kendisinin "Zülfü Livaneli" olduğunu ispat etmekte zorlanır! Eşi ile plakçılar
çarşısında bir-iki saat dolaşan Livaneli, neden zorlandığını anlamakta gecikmez!
Hafızam beni yanıltmıyorsa piyasada altmış üç tane Zülfü Livaneli olmayan Zülfü
Livaneli (!) kaseti bulurlar! Bu da demek oluyor ki sanatçımızın "63" sahtesi
türemiştir piyasada...
İnternet'in hayatımıza girmeye başlamasından itibaren ve "hacker" denen canavarların
da türemesiyle: hemen her İnternet kullanıcısının da bir sahtesi türedi!.. Bu
durumdan nasibini alanların en başında yer aldığımı düşünüyorum...
Kendini Yavuz Nufel olarak tanıtan (!) bir vatandaşımız, yanında aldığı iki hanımla
(çıtırla) bir restorana yemeğe gider. Tesadüfe bakın ki aynı restorana aynı akşam için
ben de yer ayırttıydım. Garsonlara ve çıtırlara hava atmak için olacak,
kahramanımız girerken de Yavuz Nufel olduğunu söyler! Daha önceden benim
adıma ayrılan masaya otururlar... Restorana geldiğimizde, ne söylediysem
anlatamadım derdimi! Nihayet, arkadaşımız olan restoran sahibinin gelmesi ile
gerçek Yavuz Nufel olduğumu ispat edebildim?!
Sanal ortamda ise adıma alınan "mail" adreslerinin sayısını dahi bilmiyorum! İlk
başlarda, senden böyle bir ileti beklemiyorduk doğrusu, şeklinde serzenişte
bulunanların ne anlatmak istediklerini anlamıyordum. Benim elektronik
postamdan postalanmış gibi yüzlerce adrese gönderilen "Allahsız Allah" şiiri az
başımı ağrıtmadıydı... Şiir önce, Mudurnu'da emekli öğretmen olan şaire K.E.
tarafından bana yollanmış gibi gösterilmiş; sonra da ben, güya çok hoşuma giden
bu şiiri dostlarımla paylaşmak için -şiire övgüler düzerek hem de- on binlerce
adrese postalamışım?! İnsafınız kurusun! Böyle bir namussuzluğun, "hacker"
denen şerefsizlerin işi olduğunu ispat etmek hiç de kolay olmadı...
1999 yılında yaşanan depremde yazdığım Enkaz Altında adlı şiir, ilk
zamanlarda onlarca sitede anonim olarak (!) yayımlanmıştı. Şiirin bana ait olduğunu
ispat edebilmek ise yayımlayanlara birer kitabımı yollamama mal olmuştu; hiç
unutmam...
Hele bir karikatür olayı var ki, son "karikatür krizi"nin bireysel olanıydı sanki...
Kurucusu olduğum ve beş yıl da genel yayın yönetmenliğini yaptığım Ekin Dergisi'nde,
N.Yavuz imzasıyla Müslümanları rencide eden bir karikatür yayımlanmış...
Haberim bile yok!.. Çünkü, o tarihte dergiyle ilişkimi keseli yaklaşık iki yıl kadar olmuştu...
Buna rağmen, karikatürü çizmediğimi ispat edebilmek şöyle dursun,
tehdit dolu telefonlar geceler boyu uykularımı kaçırmıştı! Ekin Dergisi görsel yönetmeni
Naci Yavuz'du karikatürü çizen; ama insan ünlü olunca (!) isminin bir harfi bile
benzese, övgü de sövgü de size geliyor ne yazık ki...
Ya buna ne demeli! Hayranım olduğunu söyleyen ve beni üç ay boyunca adım adım
takip ettiğine inandığım "Sevda Hanım olayı" da bir diğeri... Artık onun sapık
olduğuna karar verip polise bildirmek için harekete geçeceğimi söylediğimde
gerçek ortaya çıkmıştı: Yuvamı yıkma noktasına getiren büyük hayranım "Sevda",
meğerse okul harcını yatırmak için benden yardım isteyen, haftanın dört günü
evimizde, yanımızda, soframızda olan bir kardeşimiz çıkmasın mı?!
En komiğini de bu!..
Çalıştığım gazete adına, gençleri ve hatta çocukları bekleyen büyük bir tehlike
olan "chat odaları" ile ilgili bir araştırma yapıyordum... Haliyle, günümün iki
saati "chat"leşmekle geçiyordu... Aldığım "nick", kadın adı çağrıştırıyor olmalı ki
kendinin Yavuz Nufel olduğunu (!) söyleyen "sanal zampara"nın tarafıma yaptığı
kurları (!) burada bile anlatmam mümkün değil!
Ve daha neler neler...
En iyisi ben bu anıları bir kitap haline getireyim; hem gülün hem de düşünün biraz...
Ama siz de "gerçek" Yavuz Nufel'in yazdığı kitabı alıp okuyacaksınız.
Sahtelerimden sakınınız!..