Ermenistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından birçok devletin kurulduğu, yüze yakın etnisiteye sahip Kafkasya coğrafyasında, Türkiye'nin başını ağrıtan tek ülke konumunu korumaya devam ediyor.
Ankara'nın, sorunların çözümüne yönelik attığı adımlara da cevap vermeyen Erivan yönetimi, bu tutumuyla sorunları çözmek gibi bir amacının olmadığını gösterirken, "komşularla sıfır politika" ilkesini benimseyen Türk hükümetinin ülke içindeki durumunu da zorda bırakıyor. Ankara'nın attığı açılım adımlarını, Washington'dan da aldığı destekle görmezden gelen Kafkasya'nın şımarık çocuğu Ermenistan, diğer taraftan sözde soykırım tarihi olarak ilan ettiği 1915 yılının 100'üncü yılında, uygulamaya koyduğu "4T Planını" gerçekleştirme arzularını da gizleme gereği duymuyor.
4T Planı'nın iki "T"sini (sözde soykırımı tanıma ve tanıtma), uzun yıllar süren çabalarının ardından tamamlayan Ermeniler, diğer iki "T"yi de (Türkiye'den tazminat ve toprak talebi) 2015 yılına kadar sonuçlandırmak için yeni ve yoğun bir kampanya içine girdi. Geçtiğimiz yıllarda Fransa'da açtıkları davalarda AXA adlı Fransız şirketinden 1915'teki tehcir nedeniyle tazminat kazanan Ermeniler geçen hafta da ABD'de Ermeni lobisinin ağırlıklı olduğu bu yüzden de her zaman lehlerine karar çıkan Los Angeles'ta, Türkiye'den tazminat talebi ile dava açtılar. Böylece uzun vadeli planlarının son aşamasına gelen Ermeniler, hemen ardından da toprak taleplerini gündeme getirecekler.
Ankara, Ermenistan ile ilişki kurma çabasında iken, Erivan'ın zıt uygulamaları da sözünü ettiğimiz bu konularda Ermenistan dışındaki Ermenilerin, bu davalarında yalnız olmadığını da zaten gösteriyor. Hoş, Erivan yönetiminin de aynı talepleri dillendirdiğini sağır sultan bile duydu ama…
Ermenilerin ABD'deki bu hamlelerinin üzerine sözde soykırım konusundaki gerçekleri yeniden gündeme getirmek gerektiği düşüncesiyle, Globalyorum olarak, çalışmalarını ağırlıklı olarak bu konuya yoğunlaştırmış olan Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Nejla Günay'ın görüşlerini aldık.
Globalyorum: Tehcir kararının çıkmasının sebepleri nelerdir?
Nejla Günay: Tehcir kararı 27 Mayıs 1915'te alındı. Bu kararın alınma sebebini anlayabilmek için 1915 öncesi Türk-Ermeni ilişkilerini incelemek gerekir. Hemen şunu söylemek istiyorum, bence biz tarihi bir hata yaptık. 1915 yılı Ermenilerin yoğunlaşmak istediği, üzerinde konuşmak istediği bir yıldır. Biz de ilk etapta bütün çalışmalarımızı 1915 yılı ile sınırladık. Bu yanlıştı. Çünkü Ermeni tehcirinin nedenleri, 1915 yılına kadar süregelen faaliyetlerinin bir sonucudur. Bu sebeple bizim, özellikle 1878'den sonraki gelişmelere odaklanmamız, her günü aydınlatmamız gerekiyor.
1878 yılının önemi şuradan kaynaklanıyor; Rusya ile Osmanlı Devleti arasında meydana gelen, 1877'de başlayıp 1878'de Osmanlı'nın yenilgisiyle sona eren savaştan sonra iki devlet arasında Ayestefanos Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın 16. maddesinde; Osmanlı Devletinin Ermenilerin yaşadığı yerlerde ıslahat yapması hükmü yer almaktaydı. Bu anlaşma geçersiz sayılıp yerine Berlin Antlaşması imzalanmışsa da Ermenilerle ilgili hüküm Berlin Antlaşması'nda da yer aldı ve bu anlaşmanın 61. maddesinde Ermeni ıslahatı yapılması kararlaştırıldı. Bundan sonra batılı devletler Ermeni ıslahatını bahane ederek bir taraftan Osmanlı Devleti'nin içişlerine karıştı, bir taraftan da Osmanlı Ermenilerini isyan için teşvik ettiler.
Globalyorum: Berlin Antlaşması'ndan sonra batılı devletler bu konuyla ilgili olarak Osmanlı Devleti'ne karşı nasıl bir tutum izledi?
Nejla Günay: İngiltere, Fransa ve özellikle Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin bu konuda neler yaptığını ısrarla takip etmesi, Osmanlı Devleti'ni zor duruma sokmuştur.
O dönemde ülkemizin başında 2. Abdülhamid vardır. 2. Abdülhamid hem büyük devletlerin baskısı hem de birçok bölgede çıkarılan Ermeni isyanlarıyla aynı anda karşılaşmıştır. 1878'den sonra Amerika ve Avrupa basınında ve yayınlanan kitaplarda, Osmanlı sınırlarında yaşayan Ermenilerin büyük baskılara maruz kaldıkları, öldürüldükleri, sadece Hıristiyan oldukları için eziyet çektikleri, açlıktan öldükleri ve o insanlara yardım edilmesi gerektiği yönünde propaganda yapılmıştır. Osmanlı Devleti bunlarla baş etmek zorunda kalmıştır. Ermeni isyanları Ermeni komitacıları tarafından çıkarılıyordu. Bunların en tanınmışları, 1887'de kurulan Hınçak ve 1890'larda kurulan Taşnak komiteleridir. Bu komiteler bizim sınırlarımız dışında, Taşnak komitesi Tiflis'te, Hınçak komitesi ise Cenevre'de kurulmuştur. Komitelerin kurulmasından sonra terör eylemlerinin artması Osmanlı Devleti'nin çok zor durumda kalmasına neden oldu. Anadolu'nun birçok bölgesinde çoğu aynı anda Ermeni isyanları çıkarıldı.
Bu isyanların çıkarıldıkları bölgeler farklı olsa da hepsinin amacı aynıdır. Yani bağımsız Ermeni Devleti kurmaktır. Osmanlı topraklarında Ermeni nüfus çoğunlukta değildir. Ermeniler buna rağmen kendi nüfuslarını çok gösterip propaganda yaptılar.
Zeytun, Van, Bitlis, Muş, Ankara, Çankırı, Kayseri, Kırşehir, Trabzon'da Ermeni isyanıyla karşılaşmadığımız coğrafya hemen hemen yoktur. Bu olaylar Osmanlı Devleti'nin büyük baskılara maruz kalmasına neden oldu. Çünkü her Ermeni isyanı büyük devletleri "Ermeni ıslahatı ne oldu?" sorusuna yöneltiyordu. Ermeniler de bunu bildikleri için ayaklanmalar başlatıyordu. Genellikle bu ayaklanmalar Ermenilerin Müslümanları öldürmesi, Müslümanların galeyana gelmesi ve olayların çok büyük olaylara dönüşmesi şeklinde oluyordu.
Buna bağlı olarak geniş bir kamuoyu oluşturmayı başarmışlardır. Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüğüne inanan o kamuoyu bugün de Ermenilerin arkasındadır. Onlar Ermenilerin mağdur millet olduğuna inandırılmışlardır. Dışarıda yayınlanan yalan haberlerin bu konudaki etkisi çok fazladır. Bugün o kamuoyunun yanlış haberlere yönlendirildiğini aslında bunların doğru olmadığını ortaya koyduğumuz ve olayları Ermenilerin başlattığını anlatabildiğimiz ölçüde başarılı oluruz.
Globalyorum: Osmanlı Devleti'ndeki yenilikler Ermeni olaylarını nasıl etkiledi?
Nejla Günay: II. Meşrutiyeti kastediyorsunuz herhalde. 1908 Meşrutiyet hareketi de Ermeni olayları konusunda bir dönüm noktasıdır. Meşrutiyet'in getirdiği serbestlik ortamında çok büyük çaplı Ermeni olayları başlamıştır. Çünkü Meşrutiyet ortamında insanlar serbestçe silahlandı. Tutuklu bulunan Ermeni komitacıları çıkarılan aftan yararlanıp serbest kalınca Anadolu'ya geldiler. Onlar bu serbestlik ortamını fırsat olarak gördüler ve bunun için çalışmalar yaptılar. Öncelikle Ermenileri silahlandırdılar, bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini kendi soydaşlarına anlattılar. Hatta Adana'da silahlanan Ermeni gençleri Papaz Muşeg tarafından bir ordu birliğiymiş gibi düzenlenerek günün belli saatlerinde talim edip isyana hazırlandı. Bu durum Müslüman ahalinin de endişelenmesine sebep oldu ve onlar da silahlandı. Dolayısıyla Adana patlamaya hazır bir bomba haline geldi ve küçük bir kıvılcım çatışmalara sebep olabilirdi. Nitekim İstanbul'da 13 Nisan 1909'da başlayan karışıklıkların duyulmasının ardından Adana'da da ertesi gün olaylar çıktı. Adana'daki ayaklanma Ermeni isyanlarının artık şehirlere yayıldığını gösteren bir nitelik taşımaktadır.
Globalyorum: Tehcir kararı alındığında nasıl bir ortam vardı?
Nejla Günay: Büyük devletlerin kışkırtmaları ve Balkan devletlerinin çıkardıkları isyanlar sonucunda bağımsızlıklarını kazanması, Ermenilerin de bağımsız olma umutlarını arttırmıştır. Ayrıca büyük devletlerin olaya müdahil olması sonucu Osmanlı Devleti'nin meseleyi çözmesi mümkün olmamıştır.
Ermeni olayları 1878'den I.Dünya Savaşı'na kadar sürmüştür. I. Dünya Savaşı başladığı sırada Anadolu'da Ermeniler, içeride cephe açma yolunu amaçlamışlardır. Bunun nedeni, Rusya ile savaşan 3. kolordunun levazımatını kesmek, Rus ordusuyla savaşan Osmanlı ordusunu içeride meşgul etmektir. Maraş Zeytun'da çıkan Ermeni ayaklanmasının amacı da 4. kolordunun ikmal hattını kesmektir.
Böylece İngilizlere yardımda bulunarak İngilizlerin Ermenilere Kilikya bölgesini vermesini, burada Ermeni prensliği kurmayı ve Doğu Anadolu'da "vilayet-i sitte*"de büyük Ermenistan devletini kurmayı planlamışlardır.
Bu amaçla Çanakkale'de, Doğu cephesinde ve Arapların yaşadığı bölgelerde açılan cephelerde savaş devam ederken Osmanlı Ermenilerinden bir kısmı Rus ordusuna katılmış, Osmanlı ordusunda görevli olan Ermeniler firar ederek dağlara çıkıp isyan başlatmıştır. Bu, devleti özellikle vatandaşın güvenliğinden sorumlu Dahiliye Nezareti'ni zor duruma sokmuştur. Ayrıca Ermenilerin Müslüman köylerine baskın yaptıklarını duyan bazı Müslüman askerler de firar edip köylerine dönmeye kalkışınca bu konunun halledilmesi mecburiyeti ortaya çıkmıştır.
Tehcir kararı Erzurum, Bitlis, Muş, Erzincan, Maraş, Antep, Urfa, Konya ve İstanbul'da cepheye yakın olan, özellikle Ermeni vatandaşlardan başlamak üzere zorunlu olarak yukarıda söylediğim yerlere uygulanmıştır.
Ermenilerin tehcir edilmesi planlanan bölgelere gönderilmeden önce köylerin kurulması, onların yiyecek ihtiyaçlarının karşılanması gibi tedbirler hükümet tarafından alınmıştır. Hatta bu konuda talimatnameler yayınlanmış, bu talimatnamelere uymayan görevlilerin yargılanması ve cezalandırılması istenmiş, idam edilen de olmuştur.
Globalyorum: Ermeni sorununun günümüzdeki durumuyla ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Nejla Günay: Ermeniler 1965 yılında yani tehcirin 50.Yılında 24 Nisan'ı sözde soykırım günü olarak ilan ettiler. 24 Nisan, tehcir kararının alındığı gün değildir. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunu çeşitli cephelerde çarpışırken, bunu fırsat bilerek Anadolu'nun değişik bölgelerinde işgalci güçlerle işbirliği yaparak Osmanlı güçlerini arkadan vuran, cephe gerisinde Müslüman halka yönelik katliamlar gerçekleştiren Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütlerine mensup olduğu tespit edilen komitacıların tutuklandığı gündür. Ermeniler, bu günü tehcir kararının alındığı gün olarak kabul etmektedirler ve bunun bir soykırım kararı olduğunu bütün dünyaya anlatmaktadırlar.
Önemli ölçüde başarı elde etmişlerdir. Bunu görmezden gelemeyiz. Bunu anlatırken de "4T Planı" (soykırımı tanıma, soykırımı tanıtma, Türkiye'den toprak ve tazminat talebi) ortaya koymuşlardır.
4T Planı'na göre Ermeni soykırımının yapıldığını ortaya çıkarmak, Ermeni milliyetçiliğini ayakta tutmak, Türkiye'den toprak ve tazminat talep etmek amaçlanmıştır. Çok sayıda ülkenin parlamentosu sözde Ermeni soykırımını kabul etmiştir.
Sözde Ermeni soykırımı, 1915 yılı içerisinde bir buçuk milyon Ermeni'nin göç esnasında Osmanlı Devleti tarafından öldürüldüğü yönündeki iddiaları içeriyor. Halbuki Osmanlı topraklarının tamamında dahi o dönemde yaşayan Ermeni sayısı bir buçuk milyona ulaşmıyordu. Bunu Osmanlı nüfus kayıtlarından doğrulamak çok kolaydır. İngiliz nüfus kayıtlarında da Ermeni nüfusun bir buçuk milyonun altında olduğu görülmektedir.
Tüm bunlara rağmen Ermeniler iddialarını sürdürmüşlerdir. Planlarının tuttuğunu görünce de bu sayıyı zaman zaman üç milyona kadar çıkartmışlardır. 1896, 1878, 1920 ve 1922'de sürekli olarak soykırım yapıldığını iddia etmelerine rağmen bu iddiaları kanıtlayacak herhangi bir delil ortaya koyamamaktadırlar.
Türkiye'den bazı bilim adamları Osmanlı, İngiliz, Amerika ve Avrupa arşiv belgeleri ışığında bu konuyu dünyaya anlatmaya çalışıyor.
Ermeniler çalışmalarına hız verdiler. 1965'te tehcirin 50. Yıldönümünde başlattıkları "4T Planı"nı 100. yıl olan 2015'te bitirmeyi amaçlıyorlar.
Tanınma ve tanıtma aşamalarını bitirdiklerine inanan Ermeniler, şimdi de tazminat ve toprak talepleri ile Türkiye'nin toprak bütünlüğünü hala kabul etmemektedir. Yani 13 Ekim 1921'de Sovyetler Birliği ile imzalanan, antlaşmanın hazırlandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan delegelerinin de hazır bulunduğu ve kabul ettikleri, kuzeydoğu sınırımızın çizildiği Kars Antlaşması'nı tanımamaktadır.
Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesi için Batı Ermenistan ifadesini kullanmaktadırlar.
Türkiye-Ermenistan sınırı ise Ermenilerin Azerbaycan topraklarına saldırması sonucu kapatılmıştır.
Yukarı Karabağ'ın işgal edilmesi bölgede büyük huzursuzluklara neden olmuştur. Dolayısıyla Kafkasya'da bugün varılmak istenen nokta Türkiye-Azerbaycan birliğini dağıtmaktır.
Sonuç olarak Erivan, sözde soykırım iddialarında ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamakta ısrar ettiği sürece iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi oldukça zor görünmektedir.
* Vilayat-ı Sitte (Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Van ve Sivas'ı kapsayan altı doğu vilayeti)
Editör :
A. Işık AKSU
Editör Email :
aaksu@globalyorum.com