Birgül Kapaklıkaya dostumuz Eskişehir'den bir imdat çığlığı atıyor.
«Yüzyılın en sıcak Ağustos ayı, Eskişehir'i hiç böyle görmemiştim. »
Her yer ya alev alev, ya sular altında.
Maddi ve manevi anlamda tam bir felaket yaşanıyor.
Eskinin alışık olduğumuz ahengi kayboldu.
Mehtabı uyandırmamak aheste çekilen küreklerin yerini ölüm saçan sürat motorları aldı.
Orman yangınları şehirleri kuşattıyor.
Duman altındaki Moskova'nın Kızılmeydan'ında maskesiz dolaşılmıyor.
Oraya sadece 4 000 km ilerideki Pakistan adındaki başka bir ülkede milyonlarca afetzede gece-gündüz çamur içinde ölüm-kalım savaşı veriyor.
Sorumlusu her zaman olduğu gibi çok şiddetli esen muson rüzgarları.
Rusya sıcaktan kavruluyor. Son 40 yıl içinde böylesi görülmemiş uzmanlara göre.
Pakistan ise tarihinin en ağır sel afetiyle boğuşuyor.
Peki bu olayların aynı anda olması tesadüf mü ?
İklimbimci olmamakla birlikte, hiç sanmıyorum.
Olanların insan oburluğunun doğal bir sonucu olduğuna inanıyorum.
Doğanın bize sürekli gönderdiği mesajları yanlış yorumlamaya devam eden doymak bilmeyen aç gözlü oburları olmaya devam ettiğimiz sürece durum daha da kötüye gidecek.
Hiç şüpheniz olmasın...
Doğa ve/veya tanrının mesajı çok açık : « İnsan gibi yaşmayabilmeniz için herşey mevcut. Ama sizin insan gibi yaşamaya pek niyetiniz yok. Kendinize bir an önce gelmezseniz patlatırım ensenizi. »
Sözümona ideolojilerin olmadığı, herkesin sermayeye köle olduğu global dünyada, Türkiye'de bir « Çevreci » siyasi parti bile yok.
Siyaset soyut kavramlar üzerinden yapılıyor.
Halbuki küresel ısınma devam ettiği sürece bu tür afetlerin frekansı ve gücü de giderek artacak.
Ve bindiği dalı kesenin popo üstü düştüğü Nasreddin Hoca hikayesinin akibetinden kurtuluş yok.
Peki bu mu akıl çağı ?
Bu mu çağdaş uygarlık ?
Bu mu aklın ve bilimin egemen olması ?
Ey paraya tapanlar?
Paralar sizin olsun; ama bize insanlığı iade edin.
Yoksa Titanic yolcuları gibi hep birlikte gebereceğiz...
Yakup Yurt (c)
Umurbey, 09.08.2010