Cumhurbaşkanı Gül'ün Sarkisyan'la iki ülke milli futbol takımları arasındaki müsabakayı izlemek üzere Erivan'a yaptığı ziyaret ve Ankara'nın "Kafkasya İşbirliği ve İstikrar Platformu (KİİP)" önerisi, Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından bakıldığında, 2008'e damgasını vuran gelişmelerdi.
Azerbaycan'da bir kesime göre; charter seferlerinin düzenlenmesi, Sarkisyan'ın davet edilmesi, elektrik enerjisinin nakli konusunda anlaşmaya varılması ve Türkiye'nin benzeri jestleri, Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleşmesine çok az bir süre kaldığının göstergesi. Türkiye'nin sınırı açması ise Azerbaycan için asıl problemin başladığı an.
20 yıla yakın süredir toprakları Ermeni işgali altında olan, bir milyon vatandaşı mülteci, göçebe durumunda yaşayan ve BMGK kararlarına rağmen toprak bütünlüğünü bir türlü sağlayamayan Azerbaycan'ın, bu konudaki hassasiyetini paylaşmamak mümkün değil. Ancak, Ankara'nın "bölgedeki bütün ülkeler arasında normal ilişki kurulması, endişeye yol açan sorunların çözümlenmesi, çatışmalara son verilmesi ve bölgede barış sağlanması" çerçevesinde şekillenen Ermenistan yaklaşımının, Azerbaycan'da son dönemde belirli bir kesim tarafından, Türkiye karşıtı bir kamuoyu oluşturmaya dönüştürülmesi anlaşılır gibi değil. Zira, sağ duyulu, ülkesinin menfaatlerini savunan ve Türkiye'yi tanıyan her Azeri, Türkiye'nin, Dağlık Karabağ'daki işgale son verilmeden ve toprak ve sözde soykırım iddialarından vazgeçilmeden Ermenistan'a yönelik tam bir açılım yapmayacağını bilir/bilmesi gerekir.
Ne var ki, Azerbaycan'da son dönemde özellikle "Nabz" isimli gazete, Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerine değinerek; "Türkiye'nin gerçekte Azerbaycan'a dost olmadığı, övünçle ve sık sık dile getirilen "Bir Millet İki Devlet" sloganının bir oyundan ibaret olduğu" şeklinde ağır itham ve iddiaları gündeme taşıyor. Ben, bu deli saçması görüşleri ortaya atan kişinin ve kullanılan kalemin Azeri patentli olmadığını düşünüyorum.
Evet, "Bir Millet İki Devlet" bir slogandır. Ancak bu slogan sıradan ve ezbere bir söylem değildir. Yüreklerden gelen sesin en anlamlı ifadesi olan "Bir Millet İki Devlet" sloganı, Anadolu ve Azerbaycan Türklüğünün birliğine, aynılığına tercümanlık yapmaktadır. İki ülke halkı arasında bayraklaştırılan bu sloganı küçümsemek ve bir oyundan ibaret olduğunu söylemek, sadece ve sadece bu hissiyatı paylaşmayan ve iki ülkenin arasını açmaya çalışan bazı dış güçlerin ve maşalarının iddiası olabilir.
Nitekim, Dağlık Karabağ sorununun çözümüne engel olduğu iddiasıyla Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin temel prensibi olan "Bir Millet İki Devlet" yaklaşımına karşı çıkan bazı Batılı yetkililer -her ne kadar sonradan açıklamalarının yanlış anlaşıldığını ileri sürenler olduysa da-, 2008 yılı başlarında, bu ifadeden duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdi.
Öyleyse Azerbaycan'da yayınlanan bir gazete, nasıl oluyor da, bu kadar önemli bir ifadeyi anlamsızlaştırmaya, değersizleştirmeye çalışıyor? Nasıl oluyor da, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini hedef alarak; "Türkiye'nin gerçekte Azerbaycan'a dost olmadığı" yalanını dile getirmeye cesaret edebiliyor?
Bunun nedenini anlamak için, modası geçmiş bazı ideolojilerin sözcülüğüne soyunan, Azerbaycan'ın bazı ülkelerle ilişkilerine övgüler sıralarken, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişiminden rahatsızlık duyan bu gazetenin bir-iki nüshasını ya da www.islaminsesi.az adlı web sayfasını gözden geçirmeniz kafi.
Bazı basın haberlerine göre anılan gazete; Azerbaycan'daki İslami tandanslı bir partinin yayın organı ve sözkonusu partinin kurucu üyeleri arasında bir dönem, İran Gizli Servisi adına çalıştığı gerekçesiyle tutuklananlar bile var. Bu iddialar doğru ise, Azerbaycan'da "milliyetçiliğin" değil de "ümmetçilik ruhunun" ön plana çıkarılma çabaları normal değil mi?
Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne…
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine zarar verecek girişimler, şimdi de Türkiye'de karşımıza çıkıyor. Son olarak, Türkiye'de bir grup şahsiyetin 1915 olayları nedeniyle Ermenilerden özür dilenmesine yönelik açtıkları kampanya karşısında gösterilen haklı tepkiler, Azerbaycan basınının da gündemindeydi.
Azerbaycan basınında; "Sözde Ermeni soykırımının göç olayından başka bir şey olmadığını" ve "asıl soykırımın Kars, Iğdır, Urmiye, Dağlık Karabağ, Salyan, Guba, Batı Azerbaycan'ın Zengezur, Vedibasar ve Göyçe bölgelerinde yapıldığına" dair vurgular ve, "Neden bu kibar ve yufka yürekli Türk aydınları bir kez bile olsun Azerbaycan'a yapılan haksızlıklarla ilgili buna benzer bir eylem düzenlemiyorlar?" soruları sıklıkla yer aldı.
İşte bu noktada, yine sormak gerek; "Kendilerini 'aydın' diye nitelendiren bu insanlar, Türkiye'de böyle bir girişimde bulunmaya nasıl cesaret ediyorlar?", "Hocalı'da Ermeni soykırımına uğrayan 613 Azeri Türkünün üzerindeki toprak bile soğumamışken, Azeri kardeşlerinin yüreğindeki yaraya tuz bastıklarını nasıl oluyor da görmüyorlar?"
Cevabı,"Yeni Azerbaycan" gazetesi yazarı Nadir Azeri, kampanyanın arka planındaki gerçek aktörleri teşhis ettiği yazısında veriyor; "Kardeş ülkeye sağdan, soldan, yukarıdan, aşağıdan, kısacası her taraftan hücum edenler belli. Osmanlı Türkiye'sini parçalayarak, topraklarını kendi aralarında paylaşmak isteyenlerin varisleri olan bu güçler, atalarının başlattığı bu kötü niyetli planı tam olarak gerçekleştirmek istiyorlar. Bu yüzden modern Türkiye'de yaşananlar, Osmanlı Türkiyesi'nin son yıllarını hatırlatıyor. O dönemde olduğu gibi, şimdi de dini, ırkı ve milliyeti belli olmayan, sadece dışarıdan yönetildikleri bilinen kişiler, ülkenin bütünlüğüne zarar vermek için harekete geçmiş durumdalar."
Ve son noktayı, "Türkiye'mize güvenelim" diyen Yeni Müsavat Gazetesi'nden Zahit Seferoğlu koyuyor; "Türkiye, işgalci Ermenistan'a karşı iyi niyetli davranmaya devam ediyor…(Fakat) Türkiye açısından kötümser olmak için bir neden yok. Kardeş ülkeyi sevmeye ve güvenmeye devam etmeliyiz. Çünkü Türkiye, Azerbaycan'dan farklı olarak oturmuş bir devlet geleneğine sahip ve Ermenileri bizden daha iyi tanıyan bir ülke. Şunu da unutmamamız gerekir ki, Ermenilerin en büyük hayali 'bir millet iki devlet'in arasını bozmak"
Evet, iki kardeş devlet, et ve tırnağın birbirinden hiçbir şekilde ayrılmayacağından en ufak kuşku duyulmadığını, bütün fırsat düşkünlerine göstermelidir. Bölgedeki dondurulmuş sorunların barışçıl çözümü için birlikte hareket ederek,yıllardır bölgesel ihtilaflardan, kendi menfaatleri için yararlanan bu fırsatçılara, yeni rant kapılarının açılmasına müsaade etmemelidir.
Unutulmamalıdır ki; bu tür kışkırtmalar, sadece Türkiye-Azerbaycan dostluğunu hedef almakla kalmıyor, Ermenistan'ı da içine alan bölgesel barış projelerini etkisizleştirerek, çözümsüzlüğün daim kalmasını amaçlıyor.
Pınar TÜRELİ
ptureli@globalyorum.com