Baas rejiminin Irak'ı esir almasının üzerinden 42 yıl, ABD müdahalesinin üzerinden ise yaklaşık 7 yıl geçti. Her ne kadar Ocak 2009 başından beri Irak kağıt üzerinde 'özgür' ise de, işgalci ABD kuvvetleri en iyi ihtimalle 2011 yılı sonuna kadar Irak'ta kalmaya devam edecektir. Dışarıdan bakıldığında, sanki Irak'ta 42 yıl sonra ilk kez 'güdümsüz' bir genel seçim yapıldığı havası var. Ancak, perde biraz aralandığında durumun farklılığı hemen göze çarpmaktadır. Gerçi artık bir diktatorya ve onun "korku imparatorluğu"nda işaret edilen parti (Baas) ve kişilere oy verilme durumu yaşanmıyor. Ama ABD'nin varlığı ve ABD'nin Irak'ta en azından İran yanlısı bir iktidarı önleme hususundaki manipülasyonları da görülemeyecek kadar 'örtülü' değildir. Uzun ve tartışmalı bir süreçten sonra, önce 31 Ocak 2010 olarak düşünülen, ancak nihayet 7 Mart 2010'da karar kılınan bu 'özgür' Irak'taki genel seçimler öncesindeki durum ve seçim sonucundaki beklentiler üzerinde durulmuştur.
Irak'ta Genel Seçimlere Gidilen Süreçte Yaşananlar
Irak'ta işgal sonrası ilk seçim yasası 2005'te çıkartılarak aynı yıl içinde parlamento seçimleri yapılmıştır. Tüm Irak coğrafyasının tek bir seçim bölgesi olarak öngörüldüğü yasaya göre kapalı liste sistemi uygulandı. Meclis üye sayısı da 275'ti ve ilk genel seçimlerde, seçimlere şaibe katıldığı konusunda kuşkular yaygındı. Bu seçimlere 'Saddam' yanlısı olduğu ileri sürülen Sünniler ve 'Baas'çılar da fazla ilgi göstermemişlerdi. Yeni parlamento seçimi için Bakanlar Kurulu tarafından 2009 yılı başlarında belirlenen tarih 16 Ocak 2010'du. Bu tarih esas alınarak Meclis tarafından yeni seçim yasası çalışmalarına başlandı. 8 Kasım 2009'da parlamentoda onaylanan yeni seçim yasasında 2005 yılı seçim yasasına göre köklü değişiklikler 195 milletvekilinin katıldığı oylama sonucunda 141 lehte oyla kabul edildi.
Aslında 2009 yılı bir bakıma Irak'ta seçim yılı idi. Seçim yapılmayan tek vilayet, 2003 müdahalesinden sonra demografik yapısı kalabalık Kürt göçüyle değiştirilen Kerkük'tü. Bu karışıklık sebebiyle seçim yasasını geciktiren Türkmen ve Arapların Kerkük'teki 2004 ve 2005 yılları seçmen kütüklerinin esas alınması yönündeki istekleri ise, kabul edilmedi. Bunun yerine Kerkük'te esas alınacak seçmen kütüğünü, Irak Yüksek Seçim Kurulu'nun belirlemesine karar verildi. Yeni Seçim Yasasında dikkati çeken önemli değişiklikler şöyleydi:
18 vilayetten oluşan Irak'ta her vilayet bir seçim bölgesi olarak kabul edildi.
Kapalı liste yerine açık liste uygulanması benimsendi.
Ticaret Bakanlığı'nın gıda karneleri kütüklerine dayanarak hazırlanan nüfus listelerine göre her yüz bin kişi için bir milletvekili tahsis edilerek toplam sayı 325'e çıkarıldı.
Hıristiyan, Yezidi, Sabii, Şebek gibi azınlıklar için kotalar ayrıldı.
Yasa çıkar çıkmaz şiddetli itirazlara sebebiyet verdi. İtirazların yoğunlaştığı noktalar şöyleydi:
a. Irak dışına göç eden veya göç ettirilen Iraklı vatandaşlara sayılarına oranla çok az sandalye tahsis edilmişti.
b. Irak dahilinde azınlıklara tanınan sandalyelerin yetersizdi.
c. Özellikle Musul vilayeti hissesinden kesilip Kürt bölgesi vilayetlerine ilave sandalyeler tahsis edilmişti.
Yeni seçim yasasına itiraz edenlerin başındaCumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi geliyordu. Ona göre Irak dışında 4 milyon vatandaş olmasına rağmen, bunlar için sadece 2 milletvekilliği öngörülmüştü.
Bu kargaşa içerisinde Irak Kuzey Yönetimi Lideri Mesut Barzani de, sandalyelerin illere göre dağılımında bir düzenlemeye gidilmemesi halinde genel seçimleri boykot edeceklerini söyledi. Aynı gün, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcılarından Tarık el-Haşimi, Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdulmehdi tarafından onaylanan seçim yasasını, Irak dışında yaşayan seçmenlerin meclisteki kontenjanının 15 sandalyeye çıkarılmaması durumunda seçim yasasını onaylamayacağını söyledi. El-Haşimi'nin bu tehdidi, Sadr grubu milletvekillerinden Baha el-Areci tarafından, Haşimi'nin yurt dışındaki seçmenlerin oyunu kazanmaya yönelik bir siyasi manevra olarak değerlendirildi.
Bu itirazlar üzerine yasada yeni bazı düzenlemeler yapıldı. Irak'ta genel seçimler için her şey bitti denilirken, el-Haşimi, yasayı ikinci kez veto edebileceğini belirtti. Ancak, son dakikada yapılan bir düzenlemeyle seçim yasasının 'direkten dönmesi" önlenebildi ve Meclis'ten oybirliğiyle geçti. Yasa değişiklikleri son anda ABD'nin de baskısıyla Meclis'te kabul edildi. İlk haline göre iki değişiklik yapılan seçim yasasına göre sandalye sayısı 275'ten 325'e çıkarıldığı gibi, Barzani'nin isteği doğrultusunda Irak kuzeyindeki Duhok ile Süleymaniye'nin sandalye sayıları da yükseltildi. Milletvekili sayılarından 310'u vilayetlere (Bağdat: 68, Musul: 31, Basra: 24, Zikar: 18, Süleymaniye: 17, Babil: 16, Anbar: 14, Erbil: 14, Diyala: 13, Kerkük: 12, Selahaddin: 12, Necef: 12, Vasit: 11, Kadısiye: 11, Meysan: 10, Duhok: 10, Kerbela: 10, Musanna: 7) dağıtıldı. 15 sandalye ise Iraklı azınlıklar ve milli bakiye olarak yurt dışında yaşayan Iraklılara ayrıldı.
El-Haşimi'nin itirazına konu olan asıl mesele yurt dışındaki Iraklılara ayrılan sandalye sayısı olmasına rağmen, burada Iraklı göçmenlerin nasıl oy kullanacaklarına dair düzenleme yapılarak itiraz giderilebildi. "Düzenlemeden önceki duruma göre, yurt dışında oy kullanan Iraklılar, genel listelere oy verecekler ve Irak'ta yapılacak seçimde en çok oy alan partilere göre oransal bir şekilde sandalye dağıtımı yapılması planlanmıştı." Yeni düzenlemeyle yurt dışında yaşayan Iraklıların oyları kayıtlı bulunduğu vilayetin seçimlerinde geçerli olması esası getirildi. Keza, Irak içindeki seçmenler için de aynı durum geçerli kılındı. Yani, Musul'da yaşayan Kerküklü seçmen, nüfus kaydı bulunan Kerkük vilayeti için oy verebilecekti. Bu düzenleme ile yurt dışındaki Iraklılardan çok fazla oy alması beklenen İyad Allavi'nin listesinin kazançlı çıkacağı ileri sürülmektedir. Allavi ile Salih Mutlak, Tarık el-Haşimi, Usame Nuceyfi gibi önde gelen Sünni liderler ve Irak Türkmen Cephesi (ITC) birlikte seçimlere girecektir. Bu durumun ITC'ye özellikle Kerkük'te fayda sağlayabileceği iddia edilmektedir.
Kürt grupların uyguladığı son dakika stratejisi sonucunda Süleymaniye'nin sandalye sayısı 15'ten 17'ye ve Duhok'ta da 9'dan 10'a yükseldi. Ancak asıl kazanımın siyasi olduğu ileri sürülmektedir. Zira son dönemlerde Irak'ta evvelce mevcut denge ve kilit rolünü kaybetmeye, diğer grupları karşılarına almaya başlayan Kürt gruplar, bu gelişmeyle yeniden 'merkezi' konumlarına dönmüş görünmektedirler. İstekleri karşılanmadığı için başlangıçta Parlamento toplantısına katılmayan Kürt grupları, daha sonra ABD Başkanı Barack Obama ve Başkan Yardımcısı Joseph Biden'ın Mesut Barzani'yi araması ve uzun görüşmelerinin ardından toplantıya katıldılar. Bu durum, ABD'nin Kürt gruplara yeniden taviz verdiği yorumlarına sebebiyet verdi. Ancak, bu şekilde Meclis toplantısına sonradan katılan Kürt gruplar sayesinde oylama için yeterli sayıya ulaşılabildi. Kürt milletvekillerinin iddialarına göre Barzani, Kerkük sorununun anayasaya göre çözülmesi ve Kürtlerin haklarının ezilmeyeceği yönünde şifahen de olsa 'garanti' almıştır. Bu psikolojik avantajı yakalayan Iraklı Kürt gurupları, Kerkük'teki seçimleri de lehlerine çevirecek avantajlar kazandılar. Zira 2005 seçimlerinde kayıt tarihleri son bulmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin direktifiyle seçimlerden bir gün önce 180 bine yakın yeni Kürt seçmen Kerkük nüfusuna kaydedildi. Böylece 2005'teki seçmen kütükleri dikkate alınarak bu seçmenlerin listelerdeki kaydı onaylanmış olduğu gibi, Kerkük sorununu çözmek için kurulan komisyonların hemen hiçbiri görevlerini yerine getirememiş, Kürt gruplar Kerkük'e nüfus kaydırmaya devam etmişlerdir. Böylece de Kürt grupların Kerkük yönetimindeki ağırlıkları artmıştır.
Genel Seçimlere Giderken Oluşturulan İttifaklar ve Seçim Mücadelesi
HUKUK DEVLETİ İTTİFAKI: Başbakan Nuri el-Maliki, kendi partisi Dava ile aralarında bazı Sünni aşiret liderlerinin, Şii Kürtlerin, Hıristiyanların ve bağımsızların bulunduğu geniş tabanlı ve adı 'Hukuk Devleti' konan bir ittifak oluşturdu. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, İttifak mezhepçi olmayan bir platformda seçime katılmaktadır. El-Maliki ve İttifak özellikle güvenliği ön plana almışlardı. Ancak bu umutlar, Bağdat'ta 2009 yılı boyunca artış kaydederek süren ve 2010'da da devam eden, hükümet tesislerini hedef alan bir dizi büyük saldırıyla yara aldı. Bunun yanı sıra ittifak liderlerinin Saddam Hüseyin'in Baas partisi yanlılarının seçime girmesini yasaklama girişimlerinin de ittifaka zarar verdiği ileri sürülmektedir. Aslında Ocak 2009'da yapılan mahalli seçimlerde birinci çıkan İttifak'ın, o dönemde oldukça şanslı olduğu ileri sürülüyordu.
IMİ: Genel seçimlere ittifak içerisinde giren bir diğer oluşum da Irak Milli İttifakı (IMİ)'dır. IMİ, ülkenin en büyük partisi Irak İslam Yüksek Konseyi (IİYK) Ammar el-Hekim, Mukteda el-Sadr, Basra merkezli Fadhila, Ahmed Çelebi ile birkaç Sünni lideri bir araya gelmesinden oluştu. IMİ ile el-Maliki'nin ittifakının her ikisinin de, seçimde tek başına hükümet olacak oya ulaşamamaları halinde, birlikte koalisyon kurabilecekleri ihtimali ağırlık kazanmaktadır.
Kürt İttifakı: Mesud Barzani'nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP) ile Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin liderliğini yaptığı Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği' (IKYP)'nden oluşmaktadır. Reform yanlısı Değişim bloğu her ne kadar mahalli seçimlerde bu iki partiyi zayıflatmış olsa da, 2010 genel seçimlerine tüm Kürtler bu ittifak içerisinde blok halinde girmektedirler.
IRAKİYE: Sünni Arap Devlet Başkan Yardımcısı Tarık el-Haşimi, eski Şii Başbakan İyad Allavi ve Sünni Salih el-Mutlak'ın oluşturduğu grup olup, milliyetçi bir slogan izleyecekleri görülmektedir. Ancak bu ittifakın planları, el-Mutlak ve diğer bazı Irakiye adaylarının Baas partisiyle bağlantıları olduğu gerekçesiyle yasaklanması girişimleri yüzünden bozulur gibi oldu.
Yukarıdakilere ilaveten 'Irak Birliği', 2005 seçimlerinde ses getiren 'Irak Uzlaşma Cephesi' gibi, bu seçimlerde sesi az duyulan ittifaklar ve aşiret liderleri de, seçimde var olduklarını ileri sürmektedirler.
Aslında yukarıdaki guruplara bir zamanların 'Baas' partisinin devamı niteliğindeki bir oluşumun katılması mümkün idi. Ancak, içlerinde el-Mutlak'ın da bulunduğu bu guruba, bilhassa Başbakan el-Maliki'nin itirazı olmuş, hatta bazı eski Basçılar tutuklanarak, seçim dışında bırakılmışlardır. El-Mutlak, 2006 yılından beri milletvekili idi. Gurubunda ise sadece kendisi gibi Sünniler değil, Şiiler ve Kürtler de bulunuyordu. Ancak, ABD'li Komutan Ray Odierno ve ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Christopher R. Hill'in de etkisiyle, el-Mutlak ve gurubu, 'İran'a yakın oldukları' gerekçesiyle Şubat 2010 başlarında seçim dışında bırakıldılar. Bu yüzden o dönemde Sünnilerin seçimleri boykot edeceği bile ileri sürüldü.
Ancak daha sonra el-Mutlak, Şubat 2010 sonlarına doğru bir beyanında, Sünnilerin seçimleri boykot etmeyeceğini, buna karşılık Irak Milli İttifakı'nı (yani Şii Allavi ve Sünni el-Haşimi'yi) destekleyeceklerini duyurdu.
Aslında ABD'li yetkililer Irak'taki "elleri kana bulaşmamış" Baasçıların Irak siyasi çalışmasına alınması düşüncesindeydiler. Bu maksatla 2009 yılı boyunca başta Başbakan el-Maliki olmak üzere, etkin hükümet çevrelerini eski Baasçılara ve onların Irak'ın batısı ve ortasındaki destekçileri olan aşiret liderlerine açılmaya ve böylelikle milli uzlaşıya kapıları açmaya ikna konusunda büyük çabalar harcamışlardı. Keza el-Maliki'nin de diyalog girişiminde mesafe kat ettiği biliniyordu. Ancak ne olduysa, - ki bunun İran etkisiyle olduğu ileri sürülmekte - el-Maliki'nin Baasçıları, onların kalıntılarını ve destekçilerini siyasi çalışmaya katılmasına rıza göstermediği görüldü.
Irak'tan çıkmak için hazırlanan ve Irak iç şartlarını İranlıların yutması ve yıkmasını engelleyecek temeller üzerinde yeniden düzenlemekte kararlı olan ABD'liler, hükümet içindeki Şii güçlerin Baasçıların iktidara alınmasına karşı tutumlarını sürdürmesi durumunda bu kez desteğini hükümetten çekme ve rakibi eski başbakan İyad Allavi'yi destekleme imasında bulunarak el-Maliki üzerinde önceki baskılarına tekrar döndüler. ABD'liler açısından önemli olan seçimlerin zamanında yapılması ve nihayet etnik, mezhebi ve dini farklı oluşumların seçimlere katılmasının sağlanmasıydı. Ayrıca seçimlerin Amerikan askeri varlığı sonrası dönemde İran'ı Irak üzerinde hegemonya kurma ve müdahalede bulunmaktan alıkoyabilecek bir Irak'ın oluşturulmasıdır.[9] Buradan da anlaşılacağı üzere, Irak'ta başta genel seçimler olmak üzere, adeta İran ile ABD arasında bir cephe açılmış gibidir. Bu cephenin seçim sonucunda da devam edeceği anlaşılmakta, her iki ülke de karşı tarafın 'dümen suyunda' gitmeyecek bir yönetim için gayret sarf etmektedirler.
7 Mart 2010 tarihli genel seçimlerde 18.900.000 kişi olduğu belirtilen seçmen, 165 listeden 6.172 adayı, 325 milletvekilliği için seçmek üzere sandık başına gitmektedirler.
Cumhurbaşkanlığı için ise Celal Talabani dışında 13 aday daha bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanını seçmek için, seçimler sonucunda ilk üçe giren listelerin, bir aday üzerinde uzlaşma sağlaması gerekmektedir. Basçı oldukları gerekçesiyle soruşturmaya tabi tutulan 517 adaydan 160'nın başvurusu kabul edilmedi. Şiilerin listesinde Sünni liderler de yer alırken Sunilerin listesinde de önde gelen Şii liderler ve aşiretler de yer almaktadır.
Irak Türkmen Cephesi (ITC) ise, seçimlere Irakiye koalisyonu ile birlikte katılmaktadır. Irak'ın 6 ilinde yaşayan Türkmenler, Kerkük'ten 2 adayla seçime girmektedir. Bunlar Eşret Salihi ile Jale Neftçi'dir. ITC, Kerkük'ün dışında Selahaddin, Erbil ve Musul gibi önemli kentlerde aktif bir seçim kampanyası sürdürmektedir. Bu arada 2005 seçimlerinde sandıktan uzak duran Irak Türkmenlerinin %85-90'ının bu seçimde oy vermeye gideceğine dair söz verdikleri ileri sürülmektedir.
5 Mart 2010 tarihi itibariyle yayınlanan son anketlere göre, başında Başbakan Nuri el-Maliki'nin bulunduğu, yaklaşık 40 partiden oluşan "Hukuk Devleti" ittifakı, yüzde 29.9'luk oranla başı çekmektedir. Allavi'nin lideri bulunduğu ve 63 guruptan oluşan Irakiye İttifakı ise, yüzde 21.8'le iknci durumdadır. Muktada el-Sadr'ın da içinde bulunduğu Irak Milli İttifakı yüzde 17'lik oranla üçüncü sıradadır.
Bu arada seçim yarışı çok değişik 'hediyelerle' renkli bir hal almaktadır. Başta Başbakan Nuri el-Maliki olmak üzere, hemen hemen tüm adayların yakıt, buzdolabı, telefon kartı gibi hediyeler dağıttıkları ileri sürülmektedir.
4 Mart'ta güvenlik görevlilerinin ve Irak dışındaki 16 ülkede oy verme işlemlerine başlandı. Bu arada Şırnak'ın Silopi ilçe sınırları içerisindeki Habur Gümrük Kapısının da, 7 Mart'ta Irak'ta yapılacak seçimler nedeniyle, bir gün önce saat 23.00'den itibaren 29 saat kapatılması kararı alındı.[14] Benzer uygulamalar diğer sınır kapılarında ve havaalanlarında da alınmaktadır.
Irak Genel Seçimleri Sonucu Beklentiler
Uluslararası Kriz Grubu (ICG), Irak hükümetinin çok güçsüz, egemenliğin çok zayıf ve politik dağılımın da aşırı bölünmüşlüğü sebebiyle, yabancı güçlerin iç işlerine müdahaleye davetiye çıkardığını ileri sürdü. Seçimler sonucunda çeşitli beklentiler içerisinde bulunan devletler içerisinde ABD, İran, Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan öne çıkanlardı. Bu ülkelerin beklentileriyle ilgili bazı değerlendirmeler ise şöyledir:
İran'ın Beklentisi: 2003 müdahaleyi gerçekleştiren ve yapılan anlaşma gereği Irak'tan 2011'de çekilecek ABD'nin ardından, müdahale sonrasında tartışmasız 'galip taraf 'olarak görülen İran'ın, Irak üzerindeki nüfuzunu daha da artıracağı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Ancak İran'ın, Bağdat'ta görmek istediği barışçıl, Şii kontrolünde ve ABD düşmanı hükümetin kurulabilmesinin yolunun ise, Tahran'ın Irak'ta güçlü ve milliyetçilik karşıtı bir hareketi yönetmesi gerektiği de ileri sürülmektedir. ICG'nin seçim öncesinde yayınlanan raporuna göre İran diplomasi, ticaret, doğalgaz anlaşmaları, altyapılara yönelik yardımlar ve dini bağışlarla Irak pastasından pay kapmak isteyen diğer Arap ülkelerine göre çok daha etkin bir sonuç almıştır.
Türkiye'nin Beklentisi: Komşu ülkelerden Türkiye, özellikle PKK terör örgütünün tasfiyesi, Irak'taki Türkmenlerin can-mal ve kültür emniyetinin sağlanması yanında, Irak'taki yeniden yapılanma ve ticari ortaklıklarda pay sahibi olmak istemektedir. Bu bağlamda petrol ve doğalgaz kaynaklarının Türkiye üzerinden tüketici ülkeler ulaştırılması için gayret gösteren Türkiye, Temmuz 2008'de Irakla imzaladığı üst düzeydeki Stratejik İşbirliği Anlaşması'nın her yönüyle faaliyete geçirmek istemektedir. Aslında Türkiye, Irak-İran ilişkilerinden önemli bir rahatsızlık da hissetmediğini belli etmektedir. Ancak, buna karşılık İran'ın nükleer silahlanma çalışmalarından endişe etmediği de söylenemez.
Suriye'nin Beklentisi: Suriye, Ağustos 2009'da Bağdat'taki terör saldırılarını yapanların Suriye'de barındırıldığı suçlaması sebebiyle aralarında soğukluk giren Irak'ın, Arap kimliğinin önemini vurgulamaktadır. ICG'nin raporunda Suriye'nin; bir yandan Irak'la ilişkilerini düzenlerken, diğer yandan da uzun süredir devam eden İran'la ittifakını, ABD'yle yeniden tesisine başlanan barışı, Iraklı farklı gruplarla olan bağlarını ve Bağdat'ın Arap milliyetçilerinin elinde olması yönündeki arzusunu dengelemesi gerektiğinin altı çizilmektedir.
İran, Suriye ve özellikle Türkiye olmak üzere, her üç ülke de Irak'ın kuzeyinde kurulabilecek bir "Kürt" devleti sebebiyle endişeli olduklarını gizlememektedirler.
Suudi Arabistan'ın Beklentisi: Kendisini Sünni İslam'ın kalesi olarak gören Suudi Arabistan'ın ise, İran'ın Irak'ta artan nüfuzu ve yeni dönemde Şiilerin güç kazanmasıyla bir bakıma alarm durumuna geçmiştir. Suudilere yakın olduğu ileri sürülen Iraklı analist Mustafa Alani'ye göre de, Suudi Arabistan, Irak'a müdahale konusunda çekingendir. Suudiler, Büyük bir baskı altında olduklarını bildikleri Irak'taki Sünnileri desteklememekte ve müdahalenin faydadan çok sorun getireceğine inanmaktadırlar.
ABD'den İlave Beklentiler: ICG'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika program direktör yardımcısı Joost Hiltermann'a göre ise, seçimlerin sonucu ne olursa olsun yeni ortaya çıkan siyasi durumdaki liderler arasında güç, toprak ve kaynaklar üzerinde temel anlaşmalar yapılmadıkça, Irak'ta düzenin sağlanamayacağını ileri sürmektedir. Bu sebeple ABD'nin, geri çekilmesini ertelemesinin dahi yeterli olamayacağını, Iraklılar arasında gerçek anlamda bir etnik ve mezhep bütünlünün sağlanması yönünde gerekli anlaşmaların yapılmasına yardımcı olması gerektiğini iddia etmektedir. Obama yönetiminin Irak analizinin oldukça iyi ve yanlışları nasıl düzelteceklerini bildiklerini söyleyen Hiltermann, ABD'nin Irak'ta süresiz olarak kalmak istemediğini, ifadeyle sözlerini "Her halükarda Iraklıların elinde pişmemiş bir anlaşma var!" şeklinde sürdürdü.
Sonuç ve Irak'ta Muhtemel Gelecek
2005 genel seçimlerine göre çok daha fazla sayıda bir katılımla seçime gidilmektedir. Üstelik bu seçime öncekine oranla "işgal" sayılamayacak bir ABD gölgesinde girilmektedir. Seçim ittifakları incelendiğinde, Kürtler dışındakilerin din, mezhep ve etnisite ayırımına fazlaca bakmaksızın bir guruplaşma yaptıkları daha net görünebilmektedir. Kuşkusuz ki bu gelişme, Irak'ın geleceğinde demokrasi ve milli bir uzlaşmanın beklentisi adına önemli bir adımdır. Kürtlerin gene neredeyse bir ittifak içerisinde seçime gitmeleri, olası bir "Kürt Devleti" ile ilgili beklentiyi sürdürdükleri gibi, merkezi otoritenin baskısına karşı katı bir birlik içinde olduklarını gösterme açısından da önem taşımaktadır.
Seçimlerin sonunda büyük bir ihtimalle Irak'taki mevcut devlet adamlarının büyük bir bölümü değişecektir. En büyük oy oranına sahip olması beklenen Başbakan el-Maliki'nin hangi gurupla, ya da guruplarla hükümet kuracağı açık değildir. Şayet Allavi'nin ve el-Haşimi'nin içerisinde bulunduğu Sünni ağırlıklı gurup kendisine yakın oy oranına sahip olursa, bu iki ittifakın kuracağı koalisyon gelecekte Sünni-Şii çatışmasını hükümet içerisinde bile yaşayabilirler. Ancak, böylesi bir koalisyonda büyük bir ihtimalle Sünni Lider el-Haşimi cumhurbaşkanı seçilebilecektir. Diğer yandan, içerisinde İran'a yakın olduğu ileri sürülen el-Sadr ve el-Hekim'in bulunduğu Şii gurubu ile kurulacak bir hükümete, "İran'a yaklaşacakları" endişesi içerisindeki ABD'nin onay vermesi mümkün görülmemektedir.
Seçimler öncesinde Kerkük konusunda ve Meclis'e gönderilecek milletvekili sayısında önemli kazanımlar elde eden Irak kuzey Yönetimi, koalisyon hükümetinde yeniden "anahtar" rolü alabilirse, cumhurbaşkanlığı olamasa da, en azından Dışişleri Bakanlığı kontenjanını sürdürebilir. Ancak yeni cumhurbaşkanının artık hala bir "Kürt" olabileceğini söylemek mümkün değildir.
Öte yandan, Türkmenlerin Meclise kendilerini temsilen üye gönderebilecekleri görülmekle birlikte, yeni hükümette hatırı sayılır bir bakanlık alabilmeleri de oldukça güçtür.
Seçimlerin sonucunda İran'a yakın bir hükümet kurulması, ya da böyle bir iddianın yayılması ve hele de Iraklı Kürtlerin hükümette yer alamaması hali, ABD tarafından kabul edilmeyebilir, ya da ABD kuvvetleri Irak'tan 2011 sonunda bile anlaşmalar hilafına çıkmayabilir. Böylesi bir durum ülkede el-Kaide'den İran destekli marjinal guruplara kadar, pek çok terör hareketini tetikleyebilir.
Seçimlerin sonucu her ne olursa olsun, hala ABD silahlarının gölgesinde, İran'ın nefesinin ensede hissedildiği bir dönemde ve el-Kaide'nin sonuçlandırılamadığı bir ortamda, Irak'ın istikrar bulması hiç de kolay görünmemektedir. Bu istikrarsızlık ise, Türkiye-Irak ilişkilerinin gelişmesine yavaşlatıcı bir etki yaratabilecektir. Her sağduyu sahibi Türk, Irak'ın ve Iraklıların 1960'lı yıllardan beri devam eden bahtsızlığının sona ermesi ve sahip oldukları enerji kaynaklarından yararlanabilmelerini istemektedir. Türkiye, yakın komşu Irak'ta, istikrarın da "yakın" olmasını dilemektedir. Ancak Irak'ta seçimden bir gün önce bile bombalar patlatılarak, adeta bir mezhep savaşı çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Seçimler sonunda Irak'ta yeni bir hükümetin kurulması için geçecek sürenin uzun bir periyoda yayılabileceği ileri sürülmektedir. Böylesi bir hal, iç istikrarı ve eksik otoriteyi daha da sarsabilecektir. Bu olumsuzluk, ister istemez Türkiye'nin Irak'taki ekonomik ilişkilerine de olumsuz etki yaratabilecektir.
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü