Bilmiyorum henüz daha bu yazıyı yazıp yazamayacağımı. Sonunu getirebilirmiyim, onuda bilmiyorum. Ama bu yazıyı yazmam gerektiğini söyleyen öyle bir his var ki şu an içimde, onuda yok edemiyorum.
Oturdum bilgisayarımın başına ve titreyen parmak uçlarımla dokunmaya başladım tuşlara. Eğer siz bu yazıyı şu an okuyorsanız demek ki kırık dökükte olsa içimdeki duygular beyaz sayfalarla buluşmuş.
Eğer okumuyorsanız demek ki bu yazıda, tıpkı yarım kalmış bir hikaye gibi yüreğimin satır aralarında kaybolup gitmeye mahkum olmuş demektir. İstanbul’da mevsim kış. Kar yağıyor lapa lapa. Her yer bembeyaz. Bir anne ve kucağında 2 aylık bebeği. İstanbul’da mevsim kış. Hava soğuk mu soğuk ve ayaz. Kar taneleri bir taraftan kan damlalarına, bir taraftan gözyaşı damlalarına karışıyor.
Sımsıcak şehit kanı, ateşten bir kıvılcım gibi düşüyor soğuk betona ve anne yüreğinde bir yangın başlıyor. Anne bebeğine sımsıkı sarılıyor ve onun minik kalbini bastırıyor yüreğine. Anne kalbi,kalbine dokunuyor bebeğin. Şimdi her iki yürekte birden yangın yerine dönüyor.
İstanbul’a kar yağıyor, yürekler yanıyor, bir anne ağlıyor kucağında bebeğiyle…Gözyaşları kar tanelerine dokunuyor ve zaman donuyor, söz bitiyor, kalem duruyor.
Ey acısı okyanuslar kadar derin,gönlü kırık anne, şimdi geceyi bir yorgan gibi bürünerek üstüne, yıldızları avuçlama zamanı. İçinde kopan fırtınalardan, duaların kuytuluğuna sığınma zamanı.
Şimdi ağlama zamanı. Şimdi sizin ve bizim için perdelerin aralandığı dua zamanı. Göklerin şak şak olup yarılarak, üstümüze musibetlerin sağnak sağnak yağmaması adına yalvarma ve yakarma zamanı. Sadece belki de şu anda senin, o minik bebeğin ellerini avuçlarına alarak yapacağın dualardadır benim, ailemin, ülkemin ve belki de tüm insanlık aleminin selameti.
Yazmak kolay, yaşamak zor. Hani kitaplarda söylendiği gibi ‘kolay anlatılıyor acılar, hüzünler, kolay yazılıyor. Kolay yaşanmıyor oysa…’ Bakma bize,yarın unutacağız herşeyi, yaşamın akışına dalacağız yine. Güleceğiz, eğleneceğiz ve bir çırpıda unutacağız seni, şehidini ve kucağında taşıdığın masum bebeğini.
Sen acını yalnız yaşayacaksın ve gün gelecek bunu binbir çile ve fedakarlıkla büyüttüğün, haram lokma yedirmediğin evladınla paylaşacaksın. O şimdi belkide hiç bir şeyin farkında olmadan ortak oldu acına,ya da tüm herşeyin farkındaydı aslında da, biz onu görebilecek gözlere ne yazık ki sahip değildik, olamadık ve olamayacağızda.
Ey yüreğini hayat arkadaşının,can yoldaşının yarasına bastıran gözü yaşlı,kalbi buruk anne; şehidinin aziz kanına parmağını bastır ve bir şeref nişanesi olarak sür bebeğinin alnına.Sabırla ve onurla büyüt onu. Gün gelir de beyazlar içinde bir gelin olursa, bu onun en kıymetli çeyizi olsun.Ve Fatih’ler doğursun, Yavuz’lar doğursun…Akan kanlar dursun, zulümler artık son bulsun. O zaman İstanbul’da, Anadolu’da ve tüm dünyada dört mevsim bahar olsun. Bu da bugünün ve yarının zalimlerine, tiranlarına, yezidlerine bir ders olsun…
Daha bundan öte ne söyleyeyim ki?...
(Tüm şehit ve tutuklu polis eşleri ve çocuklarına ithaf olunur…)
Hüsnü Can 7 ocak 2015 Saat 02.15