Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde Kıbrıs yine "anahtar" sorun niteliğinde öne çıktı.
Güney Kıbrıs engellemesi son dakikada belli koşullarla aşıldı.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs isteklerini kayda geçirdiler.
Türkiye'nin deklarasyonuna karşı AB'nin çıkardığı 21 Eylül deklarasyonuna atıf yapıldı.
Öz olarak, AB, Türkiye'ye, liman ve havaalanlarını Rum gemi ve uçaklarına açması gerektiğini bir kez daha anımsattı.
Rest
Bu yapılmazsa, Türkiye-AB müzakerelerinin durabileceğini bildiren başta Fransa Cumhurbaşkanı Chirac olmak üzere Avrupalı liderler ve AB yetkilileri oldu.
Bu ısrarlı taleplere hatta gözdağına karşı Başbakan Erdoğan sert bir tepki verdi. Diğer bir deyişle, rest çekti.
İzolasyonlar kalkmadan kimsenin Türkiye'nin liman ve havaalanlarını açmasını ve Ek Protokol'ü Meclis'ten geçirmesini beklememesi gerektiğini bir kez daha ilan etti ve ekledi:
"Diyorlar ki, bunu yapmazsanız müzakereler durur; durursa dursun."
Böylece Erdoğan, müzakerelerin durmasını göze aldığını AB'nin isteklerinin ancak KKTC'ye uygulanan izolasyon kalkarsa yerine getirilebileceğini açıkladı.
Türkiye, bir süredir bu çizgide duruyor.
Her aşamayı geçmek için AB'nin dayattığı koşulları kabul eden hükümet, müzakerelerin fiilen başlamasından sonra tutumunu gözle görülür şekilde sertleştirdi.
Erdoğan, AB'yi de suçlayarak Annan Planı'na "hayır" diyen Rumların ödüllendirildiğini, "evet" diyen Türk tarafının cezalandırıldığını da daha sık dillendirmeye başladı ki, bu saptamayı birçok kez bu köşe de dahil basın sık sık gündeme getiriyordu.
Başbakan da bu çizgiye gelmiş görünüyor.
AB'nin zaten Güney Kıbrıs'ı üyeliğe alarak sorunu kendi eliyle doğurduğu ve sonraki tutumuyla da ağırlaştırdığı tartışılmayacak bir gerçek.
Sorunun özü
Kıbrıs konusunda gözden kaçırılmaması gereken, sorunun özüdür. Kıbrıs sorununun özü Türk tarafı açısından değişmemiştir. Bu öz, Kıbrıs'ta iki toplum, iki eşit egemenlik, iki devlet ve iki demokrasi olduğudur. Annan Planı'nı iki taraf referanduma götürürken aslında bu gerçeği Birleşmiş Milletler (BM) de AB de kabul etmişlerdi. Şimdi etmiyorlar.
AB'nin talepleri, Rum tarafının talepleridir.
Bu süreç, Kıbrıs sorununun özünü değiştirmeye yöneliktir. Eşit egemenlik, iki toplum, iki devlet, iki demokrasi yok sayılmaktadır.
Rum yönetiminin politikası da Türk tarafının eşit kabul edilmemesi, konuyu sündürme yöntemiyle Türk tarafının Rum yönetimine tabi olmasını ve eriyerek zamanla kaybolmasını sağlamaktır.
Bu bakımdan KKTC'ye uygulanan izolasyonların kaldırılması, tanınmasa bile fiilen dünya ticaretine açılması bir çözüm değildir. Böyle bir konumun kabul edilmesi, sorunun özü itibariyle çözülmediği ve çözülmeyeceği anlamına gelir.
Türk tezi asıl bu durumda tümüyle çökmüş ve Türk tarafının Rum yönetimine tabi olması gerçekleşmiş olur.
Eşit iki devlete, topluma ve demokrasiye dayalı Birleşik Kıbrıs ortaya çıkmadan Türk tarafı açısından sorun çözülmüş sayılamaz.
Rum tarafının ise, böyle bir sorunu, dolayısıyla böyle bir çözüm arayışı yoktur.
AB üyesi Rum yönetiminin de bu noktaya getirilmesi hiç kolay değildir.
Türkiye'nin AB sürecinde aldığı mesafe Kıbrıs'ta verdiği ödünlerle mümkün olmuştur.
Ama görülüyor ki bu ne Rum yönetimi ne Yunanistan ne AB tarafından yeterli görülmüştür.
Geldiğimiz noktada bilanço budur.
Fikret BİLA/Milliyet/19.06.2006
Yazarın diğer yazıları: http://arama.milliyet.com.tr/results.aspx