Prof. Dr. Levent Seçer
Portekiz de uzun yıllar sonra katıldığım uluslararası bir panelde, Portekiz halkının yaşadığı ekonomik felaketin ardından, toparlanarak özgür ve mutlu olabilmenin sevincini nasıl gerçekleştirdiğini gördüğümde, kendi ülkem Türkiye geldi gözlerimin önüne.
Portekiz kendisini yöneten sistemi sorgulayan bir toplum, insan hakları ve özgürlük her bir insan adına sınırsız yaşanan bir ülke.
Ama benim ülkem Kör ve Duyarsız bir toplum.
Türk halkının duyarsızlığı, unutkanlığı ve kolay idare edilebilir olması, zaten kendisini yöneten anlayışa karşı biat etmiş olmasının burada başka bir adını aramadım.
Bir toplum nasıl olur da körleşir?
Nasıl olurda gözlerinin önünde söylenen yalanları, tükenişleri göremez?
Ama çok açık bir cevabı var bunun, 83- 84 milyonluk bir ülkede 3 milyon gazete okuyucuya rüşvet vererek satılıyorsa, halkın sadece %,6,3 kitap okuyorsa ``okumuş insan `` oranı İlkokul mezuniyetiyle eşdeğer tutulursa, içi boş anlamsız mistik dizilere ve Survıvor denilen saçmalıklara aldanıyorsa, o toplum bakar ama göremez!
Bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Böylesine körleşmiş bir toplum, doğası gereği her şeye karşı duyarsızdır.
Sonunda büyük acılar çekeceğini bile bile ve körü körüne, biat ettiklerine gözlerini kapatarak sadece söylenenleri duyarak konuşamaz susar duyar kördür.
Bu tip mazohist toplumlar, kendilerini kandırmak için atasözleri, deyimler bile icat ederek teselli olurlar.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, Pişmiş aşım, ağrısız başım!
Gelen ağam, giden paşam!
Bana bakıyor ya!
Ama o yılan bir gün dokunur sokar ezer geçer yok eder, köleleştirir!
Sonunda bir lokma ekmeğe muhtaç eder insanı.
Duyarsız ve kör bir toplumda düşünceler tüketilmiştir bağlanmıştır.
Milliyetçilik adına, Tanrı adına insanların acımasızca sömürülmesi, ama ne yazık ki toplumun büyük bölümü bunun farkında bile değildir.
Farkında olanlarda korkudan seslerini çıkaramayanlardır, bir bölümü de satın alınmıştır.
Geriye kalanlar da kendi yarattıkları sistemi sürdürenlerdir!...
Fakat en acı gerçekte. Fakirleştirilmiş yoksullaştırılmış bir toplum körlükten asla kurtulamaz, işte bu kör toplum ülkenin geleceğinin kaderini çizenlerdir.
Sesini çıkaramayan konuşamayan, korkan ve söylenen her yalana inananlardır.
Okumayan, körleşmiş ve duyarsız toplumlar aynı zamanda korkak ve unutkandır!...
Uyanık ne istediğini bilen, çağdaş toplumlarda yatacak yeri bile olmayan birileri, ne yazık ki körleşmiş duyarsız ve korkak toplumlar da kuruldukları köşelerde halkı kandırma zehirleme görevini başarıyla sürdürürler.
Peki, Türk halkı böyle yaşama layık mı?
Bunun yanıtını yine Türk halkının kendisi verecektir.
Gerçeği görmek seçmek zorundadır.
Zira Her halk layık olduğu biçimde yönetilir!...
Kör ve duyarsız toplumlarda yazı eskimez, acımasızlığı, korkuyu, baskıyı, ezilmişliği, zalimi, zulmü, üzerine ölü toprağı serilmiş insanı döne döne anlatır.
Karanlığın egemen olduğu toplumlarda 30 yıl öncesinin yazısı yazılmış kaderin adı bugünü anlatır.
Yapanlar tükenmişliği acı kaderi yaratanlar, yaptıkları yanlarına kar kaldıkça, zalimler kutsandıkça aynı yazı yalnızca tarihler 50-60 yıl sonra yazılsa bile taze kalacaktır.
Türkiye`nin içinde bulunduğu bu zor günler bile, Atatürk`ün yazdığı tarihin adını yok sayarak, tükenen tarihin adını karanlığın adı olarak kalmasını sağlayacaklardır.
Dünya özgürlükler raporunda bile Türkiye`nin puanı silindi tüketildi neredeyse.
Özgürlük Evi ( Freedom House ) Türkiye`nin özgür olmayan ülkeler arasında olduğunu açıkladı.
Daha önce `` Kısmen Özgür`` sınıfındaydı.
Afrika Cumhuriyeti, Mali, Burundi, Bahreyn, Moritanya, Etiyopya, Venezuela, Yemen, Macaristan gibi özgürlüklerin sınırlı olduğu ülkeler arasındayız.
Demokrasi`nin yok sayıldığı, insan hak ve özgürlüklerinin hapsedildiği, halkının korkar hale getirildiği, yarınından endişe duyduğu mutsuz bir toplum Birilerinin bugün yarattığı resim değil mi?
Dünya Adalet Projesi ( World Justice Project-Wjp) 113 ülkeyi hukukun üstünlüğü açısından karşılaştırdığında.
Türkiye 107 sırada yer aldı. Adalet ve İnsan haklarında özgür olma adına Türkiye ne yazık ki sınıfta kaldı.
Siyaset anlayışının tüketildiği bir ülkede, demokrasi ve çağdaş değerlerin toplum adına paylaşımı mümkün olur mu bilinmez.
İnanç saygınlığının siyasal çıkara dönüştürüldüğü bir dönemde , yoksullaştırılmış bir halk buna nasıl ve ne zaman inanır bunun da adını koymak mümkün değil. Birileri yazdıkları senaryonun istedikleri gibi yansımasını gördükçe göbeklerini kaşıyacaklar belli.
Ama cehaletin içinden bir türlü çıkartılmayana hapsedilenler, acının, matemin döngüsünde çaresizlikten biteviye dönüp duracaktır!...
Ama unutmamalıyız ki. İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.