Nicolas Sarkozy-Carla Bruni aşkını duymayan kalmamıştır.
Mısır'da firavunlar bile Fransa cumhurbaşkanının aşkından haberdar.
Ve bu kendi ifadesiyle "ciddi bir ilişki" imiş.
Sarkozy geçen 8 Ocak günü Elysée Sarayı'nda basın konferansında söyledi.
Tüm dünya basınını temsil eden 600 gazeteci huzurunda.
Kendi kulaklarımla duydum.
Dedikodu gibi olmasın ama, "Evlilik ne zaman ?" diye soran bir gazeteciye alaycı bir yüz ifadesiyle "Belki de olduktan sonra duyarsınız…" türü bir yanıt verdi !
35 saatlik haftalık çalışma süresinin kaldırılması veya kamusal televizyon kanallarında reklamın yasaklanması gibi önemli konular kaynadı gitti.
Sarkozy uzun zamandan beri özel yaşamı ile kamusal yaşamını, siyaset ile televizyon şovlarını birbirine karıştırıyor.
Bu çağdaş iletişimde böyle bir moda var galiba ?
Siyaset daha çok televizyon ekranlarında yapılıyor.
Kameralar siyaset erbabının evlerine, aile yaşamlarına kadar giriyorlar.
Sonra da ekranları karşısında oturan bizlere alık alık foto-roman izletiyorlar…
Fransızca iletişim dilinde buna aptallaştırma anlamına gelen "crétinisation" veya beyinsel coplama anlamına gelen "matraquage du cerveau" deniliyor.
Kaba tabirle sersemletme gibi birşey…
Hani "Tavuğun yumurtası sersemken kırılırmış" ya !
Peki durum sadece Fransa'da mı böyle ?
Yukarıda iletişim modasından bahsettik ya canım.
Lütfen biraz dikkatli okuyun yazdıklarımı.
Belçika'da Flamanların "Madam No" adını taktıkları bayan Joëlle Milquet'yi anımsayın.
Kısa adı CDH olan Merkez Hümanist Parti başkanı Joëlle Milquet'yi yani.
Kendisi 2007 yılı sonunda evinin ve özel yaşamının kapılarını kameralara açmamışmıydı ?
Başarısızlıkla sonuçlanan altı ay süren Turuncu-Mavi koalisyon müzakereleri boyunca kendisinin ve ailesinin çektiği eziyetleri anlatmamışmıydı ?
Çocuklarına zaman ayıramayan, plaja götüremeyen çilekeş anne rolü oynaması çeşitli yorumlara sebep olmuştu mevkidaşları arasında…
Ağlamak insani bir olgu.
Siyaseten işe yarıyor olmalı.
Ekranda, milyonların önünde iki damla göz yaşı akıtın, oyları süpürün…
Yine geçen 8 Ocak günüydü.
New York senatörü, liberal parti cumhurbaşkanı aday adayı Hillary Clinton ağladı.
New Hampshire Eyaleti önseçimlerinden bir gün önce.
İowa Eyaletindeki önseçimi kazanan rakibi siyahi Barack Obama favori görünüyordu.
Amerikalıların o sert, ciddi ve asık suratlı görmeye alıştıkları, biraz kendini beğenmiş görüntüsü veren Hillary ağladı ve kendisine atfedilen soğukluk imajını kırmayı başardı.
New Hampshire'ı Hillary aldı ve Obama'yı üçüncülüğe attı…
Siyasetin kişiselleştirilmesi bir tesadüf eseri olamaz.
Siyaset kişişelleştirilerek halkın siyasi tartışmaya ilgisinin canlandırılması amaçlanıyor.
Mesafeli ve kapalı seçilmişler dünyası ile seçtiklerini tanıyamayan seçmenler arasındaki kopukluk giderilmeye çalışılıyor.
Yani mesele sadece bir dikizcilik meselesi değil…
Fakat herşeyin bir ölçüsü var.
Durulacak noktayı çok iyi bilmek gerekir.
Aksi takdirde sahneleme diktatörlüğü başlayabilir, insanlar şova kapılabilir ve şov yüzünden halkın gerçek sorunları unutulabilir.
Propaganda mekanizması hepimizi tutsak alabilir.
Sen her gördüğüne, her duyduğuna inanırken, öteki alır atı Üsküdar'ı geçer.
Dünyanın karşı karşıya olduğu karmaşık bir sürü sorun var.
Acil çözüm bekleyen…
Dünyaya hükmedenler Nasreddin Hoca hikayelerinde bindiği dalı kesen ahmaklar gibi davranmaya devam ederken, bizler de onları tepkisiz izliyoruz.
Bizlere peri masalları anlatılıyor, kandırılıyoruz…
Demokrasi dediler inandık.
Oyumuzu istediler verdik.
O halde, bizleri kandırmayı bırakıp çalışsınlar.
Siyaset çocuk oyunu değil, çocuklarımızın geleceği…
Yakup YURT ©
Belexpresse/Brüksel/12 Ocak 2008