Birbiri ardına gelen açılımlar; "Kürt" açılımı, "Ermeni" açılımı, "Alevi" açılımı, "Roman" açılımı…
Şu günlerde ise "Anayasa" açılımı…
Tümünün adı ve amacı; "Demokratik açılım"…
Meğer, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana, 80 yıldır ne kadar kapalı bir ülkeymişiz, demokrasinin ucundan dahi, hiç ama hiç yakalayamamışız, yakalamamışız!
Meğer, bu ülkede yaşayan neredeyse hiç kimse, özgür ve mutlu asla değilmiş, hiç olmamış. Bugüne kadar sürekli baskı altında bırakılmış, demokratik hak gaspı altında boynunu eğerek yaşamak zorunda bırakılmış benim zavallı halkım…
Meğer, Kürtleri ve Ermenileri soy kırıma tabi tutmuşuz, kılıçtan geçirmişiz, topa tutmuşuz, barbarca, vahşice! Azınlık gruplarımızın tepesine binmişiz, kafalarını kaldırmalarına izin dahi vermemişiz! Roman vatandaşlarımızla dalga geçmiş, aşağılamış, hor görmüşüz!
Türk halkı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm Hükümetler olarak, hepinizden binlerce kez özür diliyoruz!!!
Evet, şimdi patlama yapma zamanı geldi, şimdi "özgürlük" zamanı, şimdi "demokrasi" zamanı, şimdi "demokratik açılım" zamanı, "Milli Birlik" zamanı…
Fedakâr Türkiye, yapıcı Türkiye, birleştirici Türkiye…
Ancak, ne Kürt açılımından "Kürtçü" kesim, ne Ermeni açılımından "Ermeniciler ve Ermeni Diasporası" ve ne de Alevi açılımından neredeyse Alevi vatandaşlarımızın tamamı, her nedense pek de memnun değiller, kandırıldıklarını, oyalandıklarını düşünüyorlar, hatta kızgınlar.
Bir tek Roman vatandaşlarımız biraz memnun. TOKİ'nin kendilerine yapacak olduklarını taahhüt ettikleri apartman daireleri sözü, onları pek bir memnun etmiş, biraz daha gerdan kıvırmalarına yol açmış sokaklarda.
Dikkat ederseniz, bir tek onların açılımı, spor salonunda, davulla, zurnayla, gırnatayla, şarkılarla ve göbek atılarak kutlandı.
"Pek memnun etmiş" diyorum, çünkü sözü verilen apartman dairelerinde oturmayı düşünmeyen Romanlar, bu evleri satıp para kazanmayı hayal ediyorlarmış, hem de halihazırdaki o salaş mekânlarından asla vazgeçmeden, asla terk etmeden, boşaltmadan.
Anti parantez, boşaltılması istenen, Roman vatandaşlarımızın yaşadığı şehrin göbeğindeki bu geniş arazi, diyelim ki boşaltıldı. Bu arazi kimin olacak, kime geçecek ve nasıl değerlendirilecek!!! Parantezi kapatalım…
Evet, şimdi sıra "Anayasa açılımı"nda…
82 Anayasası…
Darbe Anayasası…
Halkın % 92 küsürünün onay verdiği, "Evet" dediği, ancak şu günlerde birçok kişinin, grubun veya görüşün "Darbe Anayasası" dediği ve 5 General tarafından keyfi olarak hazırlandığı söylemlerinde bulunduğu "82 Anayasası", tam tamına 28 yıldır yürürlükte! Böylesi söylemlerin ve iddiaların ortak bir kanaat oluşturduğu böylesi kötü ve kabul edilemez bir anayasa, nasıl oluyor da 28 yıl gibi uzunca bir süre yürürlükte kalabiliyor? Ve bugüne kadar gelen Hükümetler tarafından, ilk yıllarında değiştirilmesi için en ufak bir adım dahi atılmadı/atılmıyor, en ufak bir söylem dahi dillendirilmedi/dillendirilmiyor!!! Peki, niye şimdi ve neden bu acele!
Bir parantez daha…
Kıyaslamak açısından belirtmek gerekir ki; 82 Anayasası, çeşitli hukuk adamlarına danışılarak ve çeşitli ülke Anayasaları örnek alınarak taslağı oluşturulmuş bir Anayasa. Ve bu taslak, ülkedeki tüm üniversitelerin Hukuk Fakültelerine incelenmesi ve görüş bildirilmesi amacıyla gönderilmiş, bunun için de 3 ay gibi bir süre verilmiş… Parantezi kapatalım…
28 yıllık eskimiş bir anayasa, isterse bu güne kadar gelmiş geçmiş en ideal, örnek bir anayasa dahi olursa olsun, günün şartları, ülkenin ve toplumun oluşan ihtiyaçları doğrultusunda, daha da çağdaş bir yaşam için pek tabii ki ve kesinlikle değiştirilmelidir. Ama bu, son derece titiz bir çalışmayla ve ortak bir kanaat ve irade oluşturularak gerçekleştirilmeli, tersine, asla aceleye getirilmemeli ve kesinlikle de dayatılmamalıdır aynı zamanda…
Son parantez…
Oluşturulması gereken ortak milli irade şart ve ortadayken, hazırlanan yeni anayasanın kabulü amacıyla, BDP gibi toplumun geneli tarafından PKK'nın siyasi uzantısı olarak değerlendirilen ve Van'daki son nevruz etkinliğinde "İşgalci TC, Kürdistan'dan Defol" gibi, son derece absürt ve kabul edilemez bir slogan ile gerçek zihniyetini ortaya koyan bir siyasi partinin "Evet"ine ihtiyaç duyulması, kapısına kadar gidilmesi, ne derece "milli" ve nasıl bir "ortak kanaat" oluşturmaktır! Bunu anlayabilmek, asla mümkün olmayıp, kesinlikle üzücü, acıtıcı ve son derece de düşündürücüdür aynı zamanda…
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com