Yaklaşık üç ay süren Çankırı tuz mağarası istirahatimi Evropa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmem gerektiği için terketmek zorunda kaldım. Burada yaşantı oldukça farklı. Sessiz, dünya gündeminden uzak geçirmeye çalıştım. Yetmiş yıllık hayatımı gözden geçirdim. Öncelikle sağlıklı olduğuma şükrettim. 'Ayağını sıcak tut başını serin, yaslan bir duvara düşünme derin' diye babam söylerdi.
Burada uzun süre sessiz kalınca benden şüphelenmiş olacaklar ki İstanbul'da boğaz köprüsünden Karakaçan ile geçmek isterken devriye gezen genç polisler tanıyamadılar. Apar topar bir minibüse bindirip beni Bakırköy'e getirdiler. Hastane Doktoru adımı sordu. Nasrettin dedim. İnanmadı. Hacı Dede galiba üşütmüş. Hastanemizde aklı başına gelinceye dek konuğumuz olsun dediler. Diğer bir doktor, test edelim. Sonuca göre davranırız dedi. Hemen bir kapıyı açtılar. Eyvah beni hücreye mi atacaklar dedim. O sırada doktor elinde bir fincen, bir kaşık ve de bir su kovası ile geldi. Dede sana bir soru soracağız. En kısa sürede bu küvetin suyunu nasıl boşaltatiliriz. Bunlardan birini al ve suyu boşalt. Beni bir gülme aldı ki kendimi zor tuttum. Kaşığı aldım. Onu bir kenara koydum. Onunla suyu boşaltmaya kalksaydım zırdeli olduğuma karar vereceklerdi. Fincanı aldın, birbirlerine bakıştılari Demek ki birazcık hasta dediler yavaşça. Onu da bir kenara koydum. Kovayı aldım. Tam sağlığımın iyi olduklarını söyleyecekleri zaman onu da kenara bıraktım.
Genelde kova ile suyu boşaltanın aklının yerinde olduğuna karar verirler. Ben kovayı da bırakınca kuşkuları arttı. Yüzlerine baktım. Suyun en kısa yoldan bu üç çözüm yolu dışında bir çözün yolu daha olduğunu söyledim. Hemen kolumu sıvayıp küvetin içineden su tapasını çektim. Bak bizim akılımıza bu çözüm yolu gelmemişti dediler. Beni bir demli çay içirdikten sonra yolcu ettiler. Nasrettin Hoca olduğumu o zaman farkettiler. Sağlık olsun dedim. Yine Karakaçanımın bulunduğu Anadolu yakasına geldim. Köprüden geçmem yasak olunca Harem-Sirkeci feribotu ile Evropa yakasına geçtik.
Sağlık olsun
İstanbul 'da yine Tır ile yola çıkacağım için bir tıt buldum. Konyalı oldukları için hemşehrilik adına para almadılar. İnsanlık ölmemiş. VİP kartım yok. Kimlik numaram da yok. Vergi vermediğim ve kayıtlara göre ölü olduğum için hiç bir kart vermiyorlar. Gümrükte işlemler kısa sürdü. Yalnız tarihi eser kaçakçılığına girmeyen heykelim için tekrar geri getirilmesi için pasaporta bir damga vurdular. On düvelden geçip mahkemeye gelecektim.
Trakya.Bulgarya, Avusturya, İtalya, Dağbaşında bir yer varya, derken geldik Fransa'ya. Ben geçerken Sarkozi Burnu ile uğraşıyordu. Dedesi Selanik'ten geçerken selam söyledi. Ne de olsa Osmanlı ekmeği yedi. Kibar adamdı dedesi. Bunda yok kalmamış zerresi. Varsa yoksa Türkiye işi. Türkler bu Fransızlara tam Fransız kaldı. Bundan bir yıl önce işlerim kolaylaşsın diyen bir gencimiz gitmiş Fransa vatandaşlığına geçmiş. Eve sevinç içinde koşa koşa gelmiş ve babasına müjdeyi vermiş. Baba artık ben Fransız vatandaşıyım demiş. Babası da Abdullah'ın arkadaşı ya. Basmış ensesine bir osmanlı tokadı. Genç neye uğradığını şaşırmış. Söylenmeye başlamış. Ya nedir bu Türklerden çektiğimiz. Yarım saat oldu Fransız vatandaşı olalı. Bu Türklerle anlaşmak baya zormuş.. demiş. Ben iki dünyanın da vatandaşıyım. Yeri geldiğinde türkümü söylerim,ldiğinde ağıt düzerim. Sizin ne eşeğiniz, ne uşağınız kaybolsun. Çocuklarınıza beni anlatıyorsunuz. Ömrünüz uzun, tatiliniz yazın olsun. Size fıkralarımla birşeyler anlatabildimse benim de bir sitem olsun. Gençlere, çocuklara fıkralarımı anlatın. Ben gülünsün diye anlatmadım. Ders alınsın diye anlattım. Haydi sen sen ol da gülme!
Sağlık olsun.
Evropaya gelirken elime bir dosya tutuşturdular. İçinde ne var. Adrese teslim olduğu için benim görevim teslim etmek. Adres üstünde yazılıydı. Telefon ettim. Anlaşamadık. Telesekreter varmış. Şoför mesajını ilet dedi. Ben de Fransaya geliyorum. Dosya elimde dedim. Tele sekretere aman unutma geldiğimi söyle dedim. Tele sekreter unutursa geldiğimden haberi olmasa telsiz sekreter tutsunlar. Telle bağlı sekreter aksini yapar.
Bu dosya da beni savunmak isteyen avukatların görüşleri mi var bilmiyorum. Şu varki bu Evropa'da taşları hep bağlamışlar. Köpekler boşta. Isıracaklar diye korkmuyor değilim.
Sağlık olsun.Yeterki kuduz olmasın....
Recep Çırık/10 Ocak 2008