Karacaoğlan’ın affına Mağruren: Fransız..
Yavuz Nufel `in kaleminden:
Bu Fransız kefereleri ile ilişkilerimiz ne zaman ve nasıl başlar biliyor musunuz?
Fransa Kralı I. Fransuva Alman İmparatoru Şarlken’in misketlerini çalmaya kalkınca Şarlken’le kavgaya tutuşur… Şarlken I. Fransuva’ya birinci derece bir güzel dayak attıktan sonra elini kolunu bağlayarak kömürlüğe hapseder..
Bunu duyan I. Fransuva’nın anası, “ Amanın dostlar yetişin yetimim, biricik (henüz ikincisi, üçüncüsü olmadığından biricik), Fransuva’mı Şarlken denen herif kömürlüğü kapatmış, diye başlamış dövünmeye, Avrupa kazan Ana Kraliçe kepçe dolaşmış kapı kapı, midesi açlıktan guruldaya guruldaya…
Her çaldığı kapıdan ya cimri bir karınca, ya tırsak bir hamam böceği çıkmış karşısına….
Bunun üzerine Fransuva`nın eksik etek Ana Kraliçe annesinin aklına dönemin en güçlü devleti Osmanlı gelmiş…
Başında Muhteşem Süleyman…
Çemberli eteğini tuta tuta, yeldire yeldire düşmüş yollara...
Kiri, teri Osmanlı hamamından yunup yıkandıktan yol yorgunluğunu atıp, karnını bir güzel doyurduktan sonra kabul edilmiş huzura… Tevellüt 1525…
Aman Sultanım, oğlumu ancak sen kurtarırsın Şarlken denen adamın elinden… Oğlum karanlıktan ve geme sıçanlarından çok korkar… Eline ayağına (bir rivayete göre yatağına da demiş) düştüm kurtar oğlumu…
Merak buyurma ey hatun kişi, sen ki onca yolu tepip bizden yardım istersin. Tiz zamanda bakarız çaresine…
Peki başka arzun, isteğin var mıdır söyle deyince Cihan Padişahı; yüz bulunca hemen sıralamış isteklerini astar niyetine:
Ülkemiz ser sefil, pasta yapacak unumuz bile yok… Bizim miçolara izin verseniz, sizin kıyılara takaları ile yanaşıp incik boncuk satsalar da evlerine iki ekmek parası kazansalar, demiş..
Koskoca Kanuni uzanan eli, hem de eksik etek, muhtaç, düşkün bir kadın elini geri çevirir mi hiç…
Hadi sen şimdi ülkene git, ben o Şarlken denen herifin kulağını çekerim, miçolarınızda gelip incik boncuk, hatta ayna tarak da satabilirler, demiş…
Kapitilasyon dediğiniz şeyi de veriyorum, tamam be kadın işimiz gücümüz var, diyesi… Osmanlı’dan sadece yüz görümlüğü niyetine aldıkları ile eli boş dönmeyen Ana Kraliçenin bir rivayete göre karnı da boş dönmemiş!… ( Aman Hürrem duymasın…)
….
Ana Kraliçenin salya sümük Osmanlı Padişahı Kanuni’ye yalvarıp yakarması dilden dile dolaşmış… Ana Kraliçe’nin öyküsünü her duyan kendinden bir şeyler katmış… Anlatılanlar bir asır kadar sonra Çukurova’ya kadar ulaştığında Ana Kraliçe on dördünde prenses gibi anlatılıyormuş…
1600’lü yılların başında doğan Karacaoğlan delikanlılığının en gevrek çağında atlamış atına, vurmuş sazını sırtına, ver elini Frenkistan…
Saz çalışı hele hele de tezenesi dillere destan Karcaoğlan gitmiş Frenkistanlara…
Elin eksik eteği kadın başına İstanbullara kadar gelebiliyor da bizim Karacaoğlanımız gidemez mi oralara… Fakat yanına tercüman almadığından pek anlaşamamış Frenk güzelleri ile dönmüş yine Çukurova’ya….
Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat diyenlere Karacaoğlan:
“Gezdim seyreyledim Frenkistanı
Elleri var bizim ele benzemez.
Güzelleri türkü söyler çığrışır
Dilleri var bizim dile benzemez…” diye çalmış söylemiş…
Yani hiç konuşup anlaştığın, gönlünü çelen olmadı mı, sen ki her gördüğü güzele aşık olan Karacaoğlansın, diyenlere; “ Yok be ağalar beyler, o ellerin kadını, kızı, hepten Fransız…” şeklinde cevap vermiş…
…
Fransuva’nın anasına yüz görümlüğü, yada sadaka niyetine verilen Kapitilasyonlarla bu kefereler tam üç yüz sene bitlerini kanlandırırlar; evrim geçirirler, kan emici vampir olup Kara Afrika’nın kanını emerler…
Frenkistan’ın Fransa olması da bir evrimdir benim için...
Sakal altına girip muhabbetlerine kulak misafiri olduğum yaşlı insanlar, sonu “SA” ile biten ne kadar fabrika varsa Sabancı’nın fabrikası, derlerdi… O yüzden ilk okul 3. sınıfta kadar Fransa’yı, FranSA olarak biliyordum.. Meğer Frenkistan’mış…
Karcaoğlan’ın affına mağruren benim meşhur Küpelikler niyetine:
Gezdim seyreyledim Frenkistanı
Fransızı Fransızdan Fransız…
Soru sordu, bal kabağı
Otuz kuşak öteden baldız…
Yavuz Nufel