Brüksel'de hareketli bir günün akşamında meşhur Türk mahallesinde karnımızı doyurmuş, arabamıza doğru yürüyorduk. Biz üç kişiydik; Belgeselci Bayan R., Yeni Tanışım mimar-mühendis, yazar,editör, gazeteci, çevirmen, politikaci ve şimdi aklıma gelmeyen bir yığın sıfatları bünyesinde taşıyan Bay M. ve ben.. Bu sırada bir yan sokaktan değirmi göbeğiyle Haydar önümüze adeta düştü. Haydar'ı sizler de tanıyorsunuzdur; hani Cin-Fikir adındaki neşriyatta delikanlılık raconu kesen Haydar, Haydar Abi(?).. Ben bu Haydar'ı daha abi olmadan önce tanırdım, kendi halinde bir çocuktu.. Neyse lafı fazla uzatmayalım.
Patdanadak önümüze düşen Haydar, sokak lambalarının aydınlığında bayağa halsiz gözüküyordu..Nereye gittiğimizi sordu, bizden biri soyledi, sonra biraz daha yanımıza sokularak, kısık sesle, sabahtan beri kahvede olduğunu, bir lahmancundan başka ağizina bir şey sürmediğini soyledi, yaninda da parasi olmadığını, kendisine karşıdaki pideciden, Allah rızasi icin, birşey ismarlayabilir miyiz diye kendini acındırdı. Halsizliğinin nedeni anlaşılmıştı. O değirmi göbek, sabahtan akşama bir lahmancunla teskin olacak cinsten değildi yani..
İnce Pideci'ye girdik, büyük oval bir masanın kenarlarına kurulduk. Yanımıza gelen garson daha hoş geldiniz diyemeden, Haydar, "12 tane lahmacun" diye buyurdu! Tabii o saatte mutfağın açık olması mümkün değildi, servisçi arkadaş durumu izah etti, Haydar'ın yüzünden düşen bin parçaydı. Durumu idare edebilmek icin var olan ne varsa onlarla masayı donatmasını istedik, gerçekten de çocuk işinin ehliydi, cok geçmeden Haydar için, devasa büyüklükte yayvan bir tabakta her türlü nevale ile beyaz peynir, domates , zeytin, hıyar, turşu, ekmek getirdi. Bizim karnimiz tok olduğu icin bize içecek ve ağızımız tatlansın diye kişi başı birer tane düşecek şekilde dört adet lokum getirdi. Ben kahvemi karıştırasıya değin, bizim Haydar üç lokumu mideye indirmişti bile! Sonra kendisi icin hazirlanan devasa büyük yayvan tabaktakileri işkembeye indirmeye koyuldu. Biz üç kişi içeceklerimizi yudumluyor arada güncel konular üzerine sohbet ediyorduk..
Lokumları ve devasa yayvan kaptakileri mideye indiren Haydar'ın gözlerinin feri yerine gelmişti biraz.. "Koçlar!" diye söze karıştı, " çok yakında Haydar Abinizin heykeli Hoca Nasreddin heykeli yanina dikilecek" dedi. Biz üç kişi bir birimizin yüzüne baktık; tam bu esnada kapıdan içeriye biri şarısın biri esmer iki güzel bayan girdi. Sanırım kendileri için bırakılmış emanetleri almaya gelmişlerdi İnce Pideci'ye.. Ben başımla kızları hafifçe selamladım, göz ucuyla da Haydar'ı kesiyordum, Haydar elinin tersiyle ağzını silmekle meşgüldü. Heyecanlanmışti kerata!..
HAYDAR'IN BİTTİĞİ AN!
Kızlar kasaya doğru gidip kendileri için bırakılan emanetleri alıp tekrar yanımızdan geçip dışarı çıkacakken, bizimle bir şeyler içmeleri için masamıza davet ettim. İlkin biraz tereddut ettiler, "bilmem ki " dediler. Allah için ben de yakışıklı günümdeydim, bahara uygun lacivert sportif ceketimle güven vericiydim üstelik. Kabul ettiler, Haydar koşup boş bir sandelye getirdi, sarışın bayan için.. Kafasında kızları paylasmıştı anlaşılan! Derken koyu bir sohbet gelişti, garsonu çagırıp yeniden sipariş almasını istedim. O da ne! Bizim Haydar, erkekliğin raconunu yazan adam, Rize Turist Çayından başkası erkek adamı bozar diyen Haydar, nane çayı istemesin mi?! Kulaklarıma inanamamıştım! Gerçek olabilir miydi böyle bir şey, insan bir anda 180 derece dönebilir miydi? Güzelim Rize Çayı, tu kaka yapilabilir miydi?
İceceklerimiz gelmiş, sohbetimiz güzelleşmişti, ben Haydar'ı kendi haline bırakmıştım, ama arada göz ucuyla hareketlerine bakmıyor değildim, değirmi göbeğini içine çeke çeke Sarışına biraz daha sokulup ha babam anlatıyordu, kızı etkilemeğe çalışıyordu. Gerçi ben dikkat kesilmiyordum çünkü, ben de esmer kızla konuşuyordum. Bir an masada bir sessizlik oldu, bu sırada Haydar Sarışın Kıza biraz daha sokularak sanki bir sır verir gibi, " Bu gün iki boru yaptım" dedi. Kız birşey anlamamıştı, " Su borusu mu?" diye sordu safça..
Yeni Tanışım, mimar-mühendis, yazar, editör, gazeteci, çevirmen, politikaci ve şimdi aklıma gelmeyen bir yığın sıfatları bünyesinde taşıyan Bay M. tutmasa gülmekten sandalyeden düşeyazacaktım.
"İlahi Haydar, bu iyi eğitimli Sarışın Güzel Bayan senin kahvehane retoriğini nereden bilsin?" dedim, gülme krizim biraz yatışınca.. Haydar'ın bittigi an bu andı, adeta sandelyesine çöktü. Sarışın Kız da bana dönüp " bu ne diyor ya!" dedi, "boru ne ki?!!" Gülme krizim arada gelip beni yakaladıgı için bir türlü 'BORU'nun okey oyununda çiftte bitmek anlamına geldiğini söyleyemedim.
Kızlar, kendileriyle dalga geçildiğini düşünerek hışımla dışarı attılar kendilerini..Az sonra biz üç kişi de çıktık..Ayrılırken, Haydar gözlerini boş nane çayı bardaklarına dikmiş oturuyordu hala...
Rize Çayının gazabı üzerinde olsun Haydar..!
-------------------------------------------------------------
Hamiş: Bu yazı tamamen mizah ürünüdür. Neşeli günler dilerim.
necmi@telenet.be